Mesele elbette “yabancı uyruklu atlet” olgusu değildir. Mesele salt bu iş için uyruğu değiştirilmiş atlet meselesidir. Yani mesele genelde spor, özelde atletizm politikasının yanlışlığına dair bir spor politikası eleştirisidir. “Oyunun kurallarına göre oynamak” meselesi falan değildir bu. Bu düpedüz aldatmacadır. Aldatılan ve aldanan aynı kişilerdir. Türkiye halkı ve Türkiye atletizmi aldatılmaktadır Birkaç gün önce sonlanan, Hollanda’nın Amsterdam […]
Mesele elbette “yabancı uyruklu atlet” olgusu değildir. Mesele salt bu iş için uyruğu değiştirilmiş atlet meselesidir. Yani mesele genelde spor, özelde atletizm politikasının yanlışlığına dair bir spor politikası eleştirisidir. “Oyunun kurallarına göre oynamak” meselesi falan değildir bu. Bu düpedüz aldatmacadır. Aldatılan ve aldanan aynı kişilerdir. Türkiye halkı ve Türkiye atletizmi aldatılmaktadır
Birkaç gün önce sonlanan, Hollanda’nın Amsterdam kentinde gerçekleştirilen 2016 Avrupa Atletizm Şampiyonası sosyal medya başta olmak üzere bazı eleştiri ve alay konusu oldu ve olmaya da devam ediyor.
Nedeni ise Atletizm Milli Takımı’nı oluşturan ciddi sayıda atletin yabancı uyruklu olmasıyla ilgiliydi.
Söz konusu yabancı uyruklu atletler ağırlıklı olarak Afrika ülkeleri vatandaşlığından Türkiye vatandaşlığına geçirilerek yarıştırılan sporculardan oluşmaktaydı.
Bu arada iki konuyu başından belirtelim ki, durum daha net anlaşılsın. Birincisi; federasyon başkanın açıkladığı üzere şampiyonaya ilk kez bu kadar çok atletle katılımdan söz konusu olduğu takım toplam 48 atletten oluşuyor olsa da, söz konusu 48 atletin 16’sının yabancı uyruklu ve yarışma amaçlı vatandaşlık verilen atletler olduğunu belirtme gerekir. Daha da önemlisi geriye kalan 32 yerli atletin ise büyük çoğunluğunun sadece şampiyonaya katılmak için gereken baraj derecesini geçen ama şampiyonada derece yapması olası olmayan atletlerden oluştuğunun da altını çizelim. Belki bir niyet okuması olacak ama burada amaç yarışma sonuçları takım sıralaması açısından ortaya çıktığında, takım sıralaması derecesinin söz konusu 16 yabancı uyruklu atlet tarafından sağlandığının örtülmeye çalışılması ile ilgisidir. Düşünsenize Avrupa Atletizm şampiyonasına 19 atletle gidiliyor olunsaydı kazanılan toplam 12 madalyanın 9’unun yabancı uyruklu atletler tarafından kazanılmış olduğu gerçeği daha çok sırıtmaz mıydı?
İkincisi; elbette bütün yarışmalar önemlidir. Ama eğer performans ve başarı açısından değerlendirme ve konum belirleme peşinde olunacaksa bilinmelidir ki, Avrupa Atletizm Şampiyonası yarışma dereceleri ve performansları dünya atletizm ölçeğinde ikinci kalibre bir yere sahiptir. Yani dünya atletizm dereceleri açısından övünülecek ve kıyaslama yapılacak bir sonuç ve veriden söz etmek mümkün değildir.
Bu kısa girişten sonra tartışmaların odaklandığı konular üzerine bazı kısa notlar düşmeye çalışalım.
1
Türkiye’nin aldığı madalyaların çoğunlukla vatandaşlık verilerek yarışmaları sağlanan atletler tarafından elde edildiği gerçeğinden hareketle;
Artık Türkiye atletizm sporunda uluslararası düzeyde başarılı mı sayılmalıdır?
Yoksa alınan ya da alınacak madalyaların parayla satın alınmış “görece başarılar” olduğu mu tartışılmalıdır?
Bunun yanı sıra esas itibari ile “yerli ve milli” lafı edenlerin iktidar olduğu ve onun kontrolü altındaki tüm kurum ve kuruluşlarda ırkçılık yapanların, yabancı uyruklu atletler konusunda itiraz edenleri ve eleştiri getirenleri ırkçı olarak suçlamaları ironik değil midir?
Burada mesele elbette “yabancı uyruklu atlet” olgusu değildir. Mesele salt bu iş için uyruğu değiştirilmiş atlet meselesidir. Yani mesele genelde spor, özelde atletizm politikasının yanlışlığına dair bir spor politikası eleştirisidir.
“Oyunun kurallarına göre oynamak” meselesi falan değildir bu… Bu düpedüz aldatmacadır. Aldatılan ve aldanan aynı kişilerdir. Türkiye halkı ve Türkiye atletizmi aldatılmaktadır.
Çünkü “Başarılı olalım da nasıl olursa olsun olalım” kolaycılığı, sahteliği, tembelliği, uyanıklığı sizi bir yerden daha iyi bir yere taşımamaktadır. Bu defalarca kanıtlanmış bir yaklaşımdır. Liberal ve piyasacı spor anlayışı, her şeyi üretmeden ve yetiştirmeden elde edeceğini sanma, her alanda olduğu gibi sporda da “yalan bir dünyadır”. Emek verdiğin, yetiştirdiğin ürünler seni yüceltecek, mutlu edecek ve refaha kavuşturacaktır. Spor alanında, endüstriyel sporun bir uzantısı olarak uluslararası arenada boy göstermenin yollarından birisi madalya satın almak olabilir belki ama bunun sürdürebilirliği ve senin toplumuna ve geleceğine olan yatırım ile hiç ilgisi yoktur. Asıl iş senin ülkende atletiz yapan nüfusun genel nüfusa oranının yüksekliğidir. Ve bunun yanı sıra yarışmacı atletizm nüfusunun karşılaştırmalı niteliği ve niceliğidir.
2
Türkiye atletizm milli takımında yer alan atletlerin yabancı uyruklu sporculardan oluşmasını eleştiri konusu yapan birçok kişi ve bazı gazeteciler, işi yanlış bir kavram ve yaklaşım olan “devşirme” kavramı üzerinden götürüyor olmalarıdır. Bu tartışmaların amacı ve nedenselliği ile ilgili istenmeyen bir ortam yarattı.
Bilindiği üzere devşirme isteğe bağlı olmadan/zorla alınan, alıkonan çocukların alan veya alıkoyanın kendi geleneklerine ve kültürüne göre yetiştirdiği yabancı kökenliler ile ilgili bir kavram ve ifade olup, milli takımda yer alan yabancı uyruklu sporcular ve özellikle Atletizm milli takımındaki yer alan söz konusu 16 atlet için kullanılamaz. Bu bağlamda atletizm milli takımında yer alan yabancı uyruklu atletler devşirilmiş sporcular değillerdir.
Bir süreliğine para, mal ya da başka bir ücret karşılığı belli bir amaç için uyruk değiştirmesi sağlanmış veya çift vatandaşlık edinmiş/verilmiş sporculardır. Buna bir ölçüde “sporda emek göçü” ya da tam olarak “performans satma ve satın alma” demek daha doğru olur.
Devşirme ise “zorla alma” kısmı hariç, yetiştirme bağlamında daha değerli bir durumu yansıtır. Çünkü devşirmede bir emek ve bir yetiştirme süreci söz konusudur.
3
Avrupa Atletizm Şampiyonası sonlandıktan sonra, takım halinde dördüncülüğü “kazanmış” olan Türkiye takımı ile ilgili olarak, Atletizm Federasyonu başkanı; “2016 Avrupa Şampiyonası’nda kazandığımız madalyalar doping nedeniyle iade edilen madalyalar da dahil şimdiye kadar kazanılan tüm madalyalardan daha fazladır” diye bir açıklama yaptı. Yani 2016 yılı Avrupa şampiyonasındaki başarının altını bu şekilde çizdi. Lakin 2016 Atletizm Milli Takımı’nda kazanılan 12 madalyanın 9 tanesinin “yerli” ve “milli” olmayan ve bir süreliğine vatandaşlık verilen atletler olduğunu izah etmek için de; “Oralarda kiminle yarıştığınız değil ve nasıl yarıştığınız ile değil, çalınan marşın ve göndere çekilen bayrağın kimin olduğu ile ilgileniyorlar” türünden bir anlayışla gerekçelendirdi.
Oysa açıklanması gereken çok daha önemli bir konu ve konular vardı.
Örneğin;
Neden Türkiye’de atletizm gelişmiyordu? Atletizme ilişkin yatırımlar neden olması gerektiği düzeyin çok altındaydı? Neden çocuklar ve gençler atletizm yapmak için özel atletizm sahalarından mahrumdular? Normal stadyumlarda atletim yapmak için futboldan arta kalan bir zaman olabiliyor muydu?
Türkiye’nin özellikle rakım ve coğrafya açısından en önemli bölgesi olan Doğu Anadolu bölgesi çocuk ve gençlerinden neden orta ve uzun mesafeciler yetiştirtilemiyordu?
Ve atletizmde başarılı olmanın sporcu ithalinden başka bir çözüm yok muydu ve olamayacak mıydı?
Yabancıya karşı olmamak başka bir şey, yabancıyı salt günlük başarı için ona vatandaşlık verip adını değiştirerek yarıştırmak başka bir şeydir.
Bu başarı sahtedir. Aldatmacadır. Ve Türkiye’deki Atletizm sporunun gelişmesine katkı sağlamaz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.