Genel anlamıyla yeni medya ve savaş arasında bir bağ kurmaya çalışmak ilk bakışta herkese kötücül görünebilir. Yine de gerçekçi olunduğunda, savaşın insan kaynakları da maddi kaynakları da yeni medya üzerinde kontrolsüz bir sürece dâhiller. Örneğin Suriye’deki iç savaşın böylesine hızlı bir şekilde uluslararası bir meseleye çevrilmesinde Türkiye gibi komşuların ve diğer emperyal güçlerin “katkıları” elbette […]
Genel anlamıyla yeni medya ve savaş arasında bir bağ kurmaya çalışmak ilk bakışta herkese kötücül görünebilir. Yine de gerçekçi olunduğunda, savaşın insan kaynakları da maddi kaynakları da yeni medya üzerinde kontrolsüz bir sürece dâhiller. Örneğin Suriye’deki iç savaşın böylesine hızlı bir şekilde uluslararası bir meseleye çevrilmesinde Türkiye gibi komşuların ve diğer emperyal güçlerin “katkıları” elbette atlanmamalı; ancak 100’den çok ülkeden insanın gelip savaşa katılması, farklı saflarda savaşan örgütlerin mesajlarının küreselleşmesi bir yeni medya ortamı çıktısı olarak da değerlendirilebilir. Yani eylemsel ve söylemsel olarak yeni medyanın bir savaş ve şiddet medyasına dönüşme eğilimi mevcut.
Peki, bu küreselleşen mesajların küreselleşmesi engellenebilir mi?
Geride bıraktığımız günlerde Hollande Euro 2016’nın hedef alınabileceğini söyledi. Suriye’de savaş her geçen gün yeni gelişmelere gebe. Türkiye’deki şiddet ortamı her gün derinleşiyor. Tüm bunlar şiddete dair söylemin ve şiddete dair haberlerin yayılımını artıran unsurlar elbette.
Bugün savaş haberlerini ya da savaşa bağlı politik gerilimleri çıkarırsanız Türkiye anaakım medyasından geriye neredeyse hiçbir şey kalmıyor. Ana temaları ölüm, şehitlik ve “operasyonlar” olan bir medya söz konusu. Yeni medya bu bağlamıyla savaşın farklı söylemlerine ev sahipliği yapsa da barış söyleminin kısıtlı da olsa anlam bulabilmesini sağlıyor. Özellikle şiddet ortamının yükseldiği günlerde eğer makul bir ses arıyorsanız bunu gazetelerde bulmanız imkânsız, yeni medyada ise size daha dürüst ve içten yanıtlar sunulabiliyor.
Internet ve ona atfedilen yataylık gibi birçok özellik aslında mecranın ekonomi politiği ve pratiği gereği pek de gerçeği yansıtmazken, egemene ait olmayan mesajların yalnızca bu ortamda dolaşımda olduğu, anaakımın ise olsa olsa bir başka egemenlik önerebildiği bir dönemdeyiz.
Buradaki en büyük sıkıntı medya ve politika okuryazarlığı seviyesinin gelişmemiş olması, politik tartışma adabının anaakımdan aktarılması. Ahkâmcılık, uzman olmadığı konulardaki benbilirimcilik yeni medyanın ruh hâli olmuş durumda.
Peki, yeni medya da anaakım geleneksel medyanın kalıplarına mı bürünecek?
Önümüzde bizi bekleyen en kritik soru bu. Zira biz bu dönüşümü engellemek, bu mecranın savaşın değil barışın, katılımcılık ve eşitlik gibi değerlerin mecrası olmasını istiyoruz. Önümüzdeki tablo ise toplumsal kutuplaşmanın anaakımda oluşturulup yeni medyadaki alternatif sanılan alanlarda dahi derinleştiği bir tablo.
Trend topic listelerinde sürekli olarak görülen şiddeti besleyen başlıkların umut vermediği ortada. Twitter geçmişte nefret söylemine karşı daha duyarlıyken gelişen savaş ortamı onların da belli ki elini kolunu bağlıyor.
JÖH PÖH adına açılan hesaplarda paylaşılan görseller geri dönüşü olmayan bir sürecin içinde olduğumuzu kanıtlarken yeni medya 90’larda Internet’te gezenlerin yakından bildiği Rotten.com içeriğinin gelenekselleştiği bir alan hâline geliyor.
Ölü bedenleri muzafferce sergilediğimiz bir alanın ve söylemin ne kadar yeni olduğu ve ne kadar yararlı olduğu ise bizim büyük çaresizliğimizi yansıtan soru olarak yanı başımızda duruyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.