Dört parça Kürdistan’dan birçok sayıda Kürt aydını, parti ve örgütlerden bağımsız olarak “Kürt Aydın İnisiyatifi” adı altında bir girişim başlattı. “Ülkesi işgal altında, anadilde eğitim dahil doğuştan gelen tüm hakları inkar edilen Kürdistan’ın çocuklarıyız”, “Bugün Kürtler arası barış ve ittifak acil bir sorundur”,“Bağımsız Kürdistan, özgür düşünce” şiarlarıyla yola çıkan Kürt Aydın İnisiyatifi, ilk toplantısını 26 Mart 2016’da Brüksel’de, ikinci […]
Dört parça Kürdistan’dan birçok sayıda Kürt aydını, parti ve örgütlerden bağımsız olarak “Kürt Aydın İnisiyatifi” adı altında bir girişim başlattı. “Ülkesi işgal altında, anadilde eğitim dahil doğuştan gelen tüm hakları inkar edilen Kürdistan’ın çocuklarıyız”, “Bugün Kürtler arası barış ve ittifak acil bir sorundur”,“Bağımsız Kürdistan, özgür düşünce” şiarlarıyla yola çıkan Kürt Aydın İnisiyatifi, ilk toplantısını 26 Mart 2016’da Brüksel’de, ikinci toplantısını da 8 Mayıs 2016’da İstanbul’da İsmail Beşikçi Vakfı’nda gerçekleştirdi. Kürt İnisiyatifi, geniş bir katılımla üçüncü toplantısını da 4 Haziran 2016’da Brüksel’de gerçekleştirecek. İnisiyatifin yaz aylarında toplantı yapacağı şehirler arasında Diyarbakır, Hewlêr ve Almaata da var. Kürt Aydın İnisiyatifi’nin nasıl ve hangi amaçlar etrafında örgütleneceği, neden böylesi bir oluşuma gerek duyulduğu, kitleselleşme gibi bir amacı olup olmadığı konularında, İnisiyatif içinde aktif yer alan/almayan farklı çevrelerden kişilere iki soru sorduk.
SORU 1: Kürt Aydın İnisiyatifi’ne neden gerek duyuldu? Bu inisiyatif kimleri kapsıyor ve somut olarak neyi hedefliyor? Toplumsal bir karşılığı var mı? Kürt inisiyatifi, mevcut kurulu diller dışında kendi dilini nasıl oluşturacak ve bu nasıl işleyecek? Kürt Aydın İnisiyatifi’nin Kürt birlikteliğini sağlamada yol ve yöntemleri nedir? İnisiyatifin, PKK’ye ve diğer Kürt örgütlerine, partilere yaklaşımı nasıl olacak?
SORU 2: “Türkiyelileşme” olarak ifade edilen ve “Kürt devletine karşıtlığı içeren siyasal görüşlerin bir tercih olmaktan çok, tarihsel bir arka planı olduğunu, Türkiyelileşme söyleminin PKK’nin tercihinden çok koşullara göre gelişen bir söylem” olduğunu ileri süren düşünceler var. Bu konuda neler söylersiniz?
Knyazê İbrahim Mirzoyev
Yanıt 1:
Genç arkadaşlarımız ÎRK’nin 1 Mart Deklarasyonu’nu gönderdiler. Okuduk ve tereddütsüz imzaladık. Kürtleri, Kürt aydınlarını ulusal bir amaç temelinde birbirine yakınlaştırma girişimi iyi ve gerekli bir adımdır. Deklarasyondaki “Bağımsız Kürdistan” vurgusunu benimsiyor ve savunuyoruz. Bağımsızlık Kürt halkının hakkıdır bu hak her platformda ve her mümkün yöntemle savunulmalıdır. Kürdistan’ın güneyindeki siyasi partilerimizi bağımsızlığı birlikte kazanmaları için 50 milyonluk bir halk olarak, bu halkın aydınları olarak cesaretlendirmemiz gerekir, bağımsızlık çalışmalarına, çabalarına destek vermemiz gerekir.
Kürdistan’ın batı parçasındaki federasyonlaşma çabasına diplomatik, manevi, moral destek lazım. Kürdistan aydınları bu konuda rolünü oynayabilmelidir. Kuzey Kürdistan’da aylardır eşi benzeri görülmemiş katliamlar yaşanıyor. Aydın insan bu faciaya seyirci kalabilir mi? Kürdistan’ın doğusu baskı, sindirme altında.
Görüşümüzü parçalar bazında ele aldıysak da Kürdistan’ın bütünü özgürleşme sancısı yaşıyor. Kürt aydını özgürlük yürüyüşünde sözünü söyleyebilmeli. Kitap yazmak, edebi ve bilimsel eserler ortaya koymak yetmiyor. Toplu ve ortaklaşa ulusal tavır koymak da gereklidir. İnisiyatifin öncelikle yazar, gazeteci, bilim insanlarından oluşmasına rağmen mesleki bir kurumlaşma olmadığı ve olmayacağı yavaş yavaş açığa çıkmaktadır. Genellikle Kürt halkının ulusal taleplerini ve hakkını kalın çizgilerle iç ve dış kamuoyunda yüksek sesle dillendirmek, Kürdistan’ın ve dünyanın çeşitli platformlarında savunmak, çeşitli siyasi ve sosyal, kültürel kökenden gelen Kürtleri birbirine yakınlaştırmak, Kürtler arası dayanışmaya, hoşgörüye hizmet etmek, halkımızın dünyanın diğer halkları, toplulukları ile ilişkilerini güçlendirmek İnisiyatif’in öncelikli görevlerinden olmalıdır diye düşünüyorum.
Kanımca Kürt Aydın İnisiyatifi henüz oluşum aşamasındadır, yeni yeni biçim alıyor. Kürdistan’da ve Kürtlerin yaşadığı bölgelerde, ülkelerde toplantılar planlanmıştır ve art arda yapılıyor. Bu toplantılarda, birebir ve grup halindeki tartışmalarda inisiyatifin adım adım kurumsallaşması mümkün olacaktır diye düşünüyorum. Hemen şunu da belirteyim ki, takip ettiğimiz kadarıyla ÎRK Kürt halkının çeşitli sosyal katmanlarına dayanan, her siyasi görüşten insanlarımızı bir araya getirmeye çalışan sosyal bir oluşum olarak düşünülmüştür. Bu çizgiye ısrarla sadık kalındığı taktirde çok geniş kitleler tarafından toplumsal karşılık bulabilir. Böyle bir karşılığın günbegün geliştiğini şimdiden izlemek mümkündür. İRK’nin daha geniş toplumsal karşılık bulup bulmaması çalışma tarzına, belirlediği ilkelere uymasına, temposuna bağlıdır diye düşünüyorum.
İRK’nin deklarasyonundaki vurguların çoğu siyasi vurgulardır ancak siyasete kaymamalı, siyasi polemikler asla yapmamalı ve deklere ettiği biçimde siyasetle ilişkisini belirlenen ilkeler çerçevesinde tutmalı, siyaset dışı bir kurumlaşma ilanına sadık kalabilmelidir. Daha çok fikir çalışmalarına, sosyal bütünleşmeye hizmet etmeye çalışmalıdır. Bu alanda ciddi bir boşluk vardır. Bugün halkımızın yeni siyasi oluşumlardan çok bütünleştirici söylemi ve emeli olan sosyal, düşünsel kurumlaşmalara ihtiyacı vardır.
Haziran ortasında tüm milli azınlıklara, halklara (ülkemizde 110’dan fazla halk yaşamaktadır) üstün toleransla yaklaşılan Kazakistan’ın kültür başkenti Almaata’da da bir toplantı yapacağız. Bu toplantıda inisiyatifi daha derinden anlamaya ve birbirimize anlatmaya çalışacağız. İşte bu toplantıda inisiyatifin hedeflerini, amacını irdeleyeceğiz, diaspora Kürtleri olarak nasıl katkıda bulunabileceğimizi tartışacağız. Telekonferans vasıtasıyla Eski Sovyetlerin farklı cumhuriyetlerinde yaşayan aydınlarımızın katılımını sağlamayı, düşüncelerinden yararlanmayı düşünüyoruz.
İnisiyatifin ‘kendi dilini oluşturması’ yerinde bir tespit ve iyi bir sorudur. İRK, Kürdistan’ın tüm sosyal katmanları, siyasi oluşumları, dinsel ve kültürel kesimleri arasında toleranslı yaklaşımların inkişafı, bütünleştirici söylemlerin yayınlaşması için çalışabilir. Bahsini ettiğiniz biçimde dil oluşturmak bir kültür oluşturmaktır. Kültür oluşturmak genç nesillerin eğitiminde Kürtler arası tolerans kültürünü işin merkezine oturtmakla mümkündür. Yani yeni dil oluşturmak kısa vadeli ve kolay bir iş değildir ancak çok gerekli ve kutsal bir iştir.
İnisiyatifin halkımızın özgürlüğü için önemli çabalar yürüten siyasi parti ve örgütlere yaklaşımının nasıl olması gerektiği ilk deklarasyonunda ortaya konulmuştur. İRK hazırlık grubu adına yapılan açıklamalarda, inisiyatifle ilgili yayınlanan makalelerde sık sık kullanılan “siyaset dışı”, “siyaset üstü” ifadeleri dikkat çekmektedir. Bireysel görüşüm olarak şunu söyleyebilirim; inisiyatife iştirak eden insanlarımız herhangi bir siyasi örgüte manevi, fikirsel yakınlık duyabilir ancak inisiyatifin genel yaklaşımı fark gözetmemek, her kesimle eşit mesafede durabilmek, siyasi oluşumları sürekli birliğe, ortak çalışmalar yürütmeye çağırmak, bunun çabasını yürütmek, bıçak sırtında siyaset yürüten değerli şahsiyetlerimizi cesaretlendirmek, desteklemek olmalıdır. Elbette ki, ulusal davaya zarar veren yaklaşımları tespit edip milli bir bilinç ve kardeşlik hukuku çerçevesinde eleştirmeden, doğruya çağırmadan da olmaz.
Yanıt 2:
İnisiyatifin Kürdistan ülkesini bir bütün gören anlayışla yola çıktığını düşünüyorum, bu anlayış içerisinde her toplumsal, siyasi kesim yerini bulabilir. Şu an sorularınıza inisiyatifin “bağımsızlık” vurgulu deklarasyonunu imzalamış birisi olarak yanıt veriyorum ve algımızdaki bütün Kürdistan’ın bir parçasındaki bir hareketin tercihleri ve yürüttüğü siyaset konusunda izninizle, siyasi analiz yapmak istemem.
İRK’nin bağımsızlık vurgusu, bir duruştur, bir milli felsefe beyanıdır. Kanımca Kürdistan davasının bu felsefeye ciddi ihtiyacı var. Kürdistan’da çok farklı tercihlere dayanarak siyaset yürüten örgütlerin kardeşlik hukuku çerçevesinde İnisiyatif’in milli felsefe beyanını desteklemesi, tek parça Kurdistan amalı uğruna her siyasi ve toplumsal kesim arasında işbirliği yapılması konusunda hiçbir objektif engel görmüyorum.
[box type=”info” fontsize=”15″ head=”Başlık”]Knyazê İbrahim Mirzoyev kimdir?
Filoloji bilimler doktoru, profesör, Kurdolog, doğu bilimci, Kazakistan Sosyal Bilimler ve Yüksek Okullar akademisyeni, “Berbang” Kazakistan Kürtleri Birliği Başkanı. 1947 yılında Ermenistan’da doğdu.Uzun yıllar boyu Ermenistan Devlet Üniversitesi’nin Azerbaycan Dili ve Edebiyatı bölümüne başkanlık etti. Kazakistan’a taşındıktan sonra Abay adına Almaata Devlet Üniversitesi’nde Doğu Filolojisi bölümünün müdürü, üniversitenin rektör yardımcısı oldu. Halihazırda bu üniversitede dünya dilleri merkezi başkanıdır. 1991’de SSCB Kürt Birliği “Yekbûn”un başkan yardımcılığını yaptı. SSCB ve Kazakistan Yazarlar Birliği üyesi, PEN Kurd’ün Orta Asya bölümü başkanı, Almaata’da Kürtçe, Rusça ve Kazakça basılan “Nûbar” dergisinin baş editörüdür. Halklar arası toleransın, dostluğun gelişimindeki hizmetlerinden dolayı Kazakistan Cumhuriyet’inin en yüksek devlet nişanlarına layık görülmüştür. Çeşitli dillerde yayınlanan onlarca kitabı arasında 2.-9. sınıflar için yazdığı iki ciltlik “Zimanê Kurdî” ve “Küçük Kürt Ansiklopedisi” ve bu yıl ışık yüzü görmüş iki ciltlik “Kürtler: tarih ve çağdaşlık” kitapları önemli yer tutmaktadır.[/box]
Yakup Aslan
Bilindiği gibi Ortadoğu’da uzun zamandan beridir süren bir şiddet sarmalı var ve çatışmaların önemli bir kısmı Kürtlerin yaşadığı coğrafyada devam ediyor. Parçalanmışlığı doğal karşılayan bölgenin dört ülkesi, komşularıyla kavga ettiği her dönemde çatışmayı bu zemine çekmişler ve bugüne kadar uyguladıkları ulusal politikalarla, her türlü haktan yoksun bıraktıkları bu toprakların en kadim insanlarının hak taleplerini görmezden geldikleri gibi, seslerini yükselttikleri her platformda, “Tek hak sahibi olarak ben sana haksızlık yapabilirim. Senin onurunu, haysiyetini incitebilir, inkâr edip, dönüşmen için her çabayı sergileyebilirim ama sen tepki göstermeyecek, sesini çıkarmayacaksın. Bu yaşam tarzını kabul etmekten başka bir tercihin olamaz ve dolayısıyla otur oturduğun yerde; yoksa yine kafanı ‘kadife eldiven içerisindeki demir yumruk’ ile ezerim” demeyi bir devlet ritüeli haline getirmiştir.
Son dönemde böyle bir psikoloji içerisinde ideolojilerin, kişiliklerin, duyguların, pratiklerin de parçalandığı bir dönemde her vicdan sahibinin kendi sorumluluğunu yerine getirmesi endişesiyle her kesimde bir hareketlilik başladı. Kürtlerin geçmişe nazaran tarihi sosyolojik fırsatları değerlendirerek uluslararası kamuoyunda ciddi bir itibar kazanması, özellikle Türkiye’de ulusalcı kesimin daha önce işgal ettikleri özgürlükçü, adil, vicdanlı ve hakkaniyet görümünü veren mevzilerini terk edip ırkçı zeminlere savrulmasını da kendisiyle birlikte getirmiş, bu alanlarda ciddi bir boşluğun aslında var olduğu gerçeği gün yüzüne çıkmıştır.
AKP iktidarının giderek sistemin içerisine çekmiş olduğu İslamcılık ve sol jargonla halkların haklarını savunma skalasında varlığını sürdüren kesimlerde de bilinç altında yatan ulusalcılık, bariz bir şekilde ortaya çıkmaya başlandı. “Ben tavrımı politikalarımı değiştirmiyorum ama sen onurundan, kişiliğinden, vicdanından taviz ver” edasında olan bu kesimlerden kopuş, tam da “Barış Süreci”nin bitirilmiş olduğu bir dönemde daha da hızlandı.
Bu ara dönemde, isimleri büyük kendileri küçük birçok tecrübe yaşandı. O konulara yeni bir polemik yaratmamak için girmiyorum… İki önemli seçimin ardından düşünen, yazan, endişesi olan, egemen devletçi düşünceye rağmen yeni bir yol bulunması gerektiğine inanan kesimler, Kürdistan Aydınlar İnisiyatifi ismiyle yeni bir oluşum başlatılması gerektiğine karar verdi. Haksızlıklar karşısında bir erdemli güç oluşturulması gerektiğine inanan her kesimden insanın, buluştuğu bu platform, öncelikle Kürtlere yapılan zulümlerin bertaraf edilmesi sorumluluğuyla hareket etmenin tarihi bir sorumluluk olduğuna inanmaktadır. Zira şu anda toprakları işgal edilen veya fıtri haklardan mahrum bırakılan her kesimin sahipleri varken, Kürtler böyle bir destekten mahrum bırakılmışlardır.
İnisiyatif, özgürlük, hak, hukuk, adalet ve eşitlik taleplerinde toplumun farklı kesimlerinin Kürtlerin yanında durmasını engellemek için daha önce bu mevzilerde duruyor gibi davranan politik atraksiyonların kirletmiş olduğu zeminde, Kürtlerin mazlumiyetini dillendirmek, onlar arasındaki yapay ayrılıkların bertaraf edilmesini sağlamak, bilinçlenme sürecine katkı sunmak, teorik çabalarla bu zemini güçlendirmek, çözüm üretmek ve düşünsel alt yapısına destek vermek amacıyla kurulmuştur. Genelde değişik zeminlerde düşünce üreten, yazan, mücadele alanında faal olan ve kişilikleriyle dönüşüme katkı sunan kişilerden oluşan bu inisiyatif, somut olarak Kürtler arası ihtilafların bertaraf edilmesi, birliktelik düşüncesinin pekiştirilmesi ve Kürdistani dinamiklerin barışık bir şekilde mücadelelerini sürdürmesine katkı sunmayı hedefler.
Mahrumiyet ve mazlumiyetin bertaraf edilmesi için başlatılan mücadele sürecinde, Kürt Aydınlar İnisiyatifi bütün inançlara, siyasi görüşlere ve sahada sergilenen pratiklere eşit mesafede durmayı amaçlar. Hiçbir partinin, egemenliğin güdümünde olmamayı gaye edindiği gibi, hiçbirine düşmanlık zemini üzerinde varlığını sürdürmeyi de hedefine koymaz. Her kişinin, her ulusun sahip olduğu hakların Kürtlerin anasının sütü kadar helal olduğunu kabul eder ve bunun gerçekleşmesi için mücadele eder.
Hakların temin edilmesi mücadelesinde daha önceki ideolojik zeminlerin sadece birer oyalanma mahfili olduğunu yaşayarak, pratik zeminde aldatılmış, uyutulmuş, enerjisi farklı zeminlerde heder edilmiş olduğunu görmüş vicdan sahibi bireyler olarak, kendi yaralarına ancak kendilerinin merhem olabilecekleri sonucuna varmış bir platformun yansımasıdır inisiyatif. Sorunu çözmeye çalışıyormuş gibi yapanların, ırkçı reflekslerle her seferinde sorunu daha da büyüttüğünü yaşayarak, gören bireyler olarak çözümün ancak kendileriyle mümkün olabileceğine inanmaktadırlar.
Aydın, düşünür, mücadeleci bireylerin oluşturduğu bu platform, elbette alan hakimiyetinin bölüşüldüğü bir politik zeminde mücadele vermenin zorluğunun da farkında olarak sorumluluğunu yerine getirmeye çalışacaktır.
Düşünsel zeminde, geniş tabanlara yayılan bir karşılığının olduğunu düşünüyorum. Silahlı ve politik mücadelenin yanı sıra düşünce, diplomasi, bilinçlenme, teori üretme alanında büyük bir boşluğun olduğunu söyleyebilirim. Psikolojik algı oluşturma operasyonları karşısında, halk olarak ne kadar aciz ve cılız bir savunma ile karşı karşıya olduğumuzu görmemiz lazım. Bu perspektifte halk nezdinde ciddi bir karşılık bulacağımıza inanıyorum. Yeter ki niyet samimi ve gaye de Kürt halkının mazlumiyetinin bertaraf edilmesi çerçevesi içerisinde kalabilsin.
Doğrusu Kürt Aydın İnisiyatifi’nin en zorlanacağı alanlardan biri budur. İzole olmadan, toplum içerisinde devam eden kültürel baskının ağırlığı altında bu dili inşa etmek gerçekten zordur. Özellikle de, devletin bütün imkanlarıyla oluşturduğu ‘Tek Dil’ baskı ağı içerisinde yeni bir dili canlı tutmak güçtür, ancak buna rağmen dilin korunması ve yeniden hayata yansıması için bütün çabalar gösterilmelidir. Unutmamak gerekir ki, yasak olmasına rağmen Kürdistan’daki medreseler Kürt dilinin gelişmesi ve canlı kalması için ciddi bir mücadele vermişler ve onların katkısı olmadan Kürt klasiklerinin günümüze taşınmış olması mümkün olmayacaktı. Bu örnekten yola çıkarak gösterilen her çabanın değerli olduğunu düşünüyorum. Bir dili devletler olgunlaştırırlar, geliştirirler ve hayata yansıtırlar. Ancak her süreç ve merhalede sorumluluk sahibi kesimler dilin katledilmemesi için ciddi çaba içerisinde olmalıdırlar diye düşünüyorum.
Böyle bir gaye hedefleniyor. Dolayısıyla geçmişteki tecrübelerden yola çıkarak yeni yöntem ve metotlar üretme, böyle bir geleneğin inşa edilmesi çabası içerisinde olacaktır. Kürtler geçmişte ayrılık, düşmanlık ve kamplaşmalardan büyük zararlar gördüler. Muhaliflerinin birlik olmasından korkan ulus devletler izledikleri politikalarla devamlı olarak, parçalamayı, birbirine düşürmeyi, kamplaştırıp birbirine kırdırmayı hedeflemişler. Tarih boyunca bunun sayısızca örneği vardır. İmparatorluklar, ayrılıktan ve düşmanlıklardan beslenerek her zaman bu zemini kendi emelleri için kullanmışlardır. 1980 sonrası İran-Irak savaşı döneminde yaşananlar veya Türkiye’de 90’lı yıllarda kışkırtma, kamplaşma ve ötekileştirmelerden kaynaklanan çatışmalar hafızalardan silinmiş değil. Bunun acı pratikleri defalarca yaşanmıştır. Bu konuya girmeyeceğim, ama süreci bilenler, Kürdistani dinamiklerin kendisiyle çatışmasının; kendi aralarındaki sürtüşmelerin, ayrılıkların, parçalanmışlıkların onların düşmanları karşısında diz çöktürmeye zemin hazırlamaktan başka bir işe yaramadığını bilirler. Bu tecrübeler ışığında 1990’lı yılların acılarının yeniden yaşanmaması için yeni bir gelenek geliştirilip inşa edilmesine gayret gösterecektir. Özellikle Barzani’nin “ne pahasına olursa olsun Kürtlerin birbirleriyle savaşmalarına izin vermeyeceğim” şeklindeki pratiği bütün Kürdistani dinamiklere örnek olmalıdır.
Kürdistani bütün siyasal hareketlere eşit mesafede duracağımızı zaten daha önce belirtmiştim… Düşmanlık ve nefret üzerine varlığını inşa etmeye çalışmayan her hareket, düşünce ve inanç öbekleriyle pozitif bir zemin oluşturma gayreti göstermek, Kürt Aydın İnisiyatifi’nin sorumlulukları arasındadır. Bunu inşa etmeye çalışacağız. Kendi aydınını oluşturma sürecinde gösterilecek samimi çabaların o alanlara da katkı sunacağı düşüncesini taşıyorum.
Yanıt 2:
Her hareketin, her zemin ve koşul perspektifinde kendisi için geliştirmiş olduğu taktik, strateji, yöntem ve mücadele metodunun olabileceğini, olması gerektiğini düşünüyorum. Zamansız her çıkışın bir sonraki merhaleye ciddi zararlar verebileceğini ve bundan dolayı toplumsal dinamiklerin, süreçlerden doğan fırsatların doğru hesaplanıp, değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Teori, tasavvur ve söylemlerden çok pratikte yaşananlar hakikate daha yakındır. Çoğu zaman söyleme yansıyan yöntemi yanlış bulabiliriz, ancak bunun sonucunda gerçekleşen pratikler bizi doğruya ulaştırır. Şartlar ve zemin olgunlaştığı zaman ortaya çıkan sonuçlar karşısında gösterilen dirençler boşa çıkar. Bilinçli olarak belli merkezlerden oluşturulmaya çalışılan psikolojik algı operasyonları bizi yanlış düşüncelere yönlendirebilir. Bunun farkına bile varamayız. Teoriye yansıyan söylemlere yönelik itirazlarımız, bir gerçeği görmemizi de engelliyor olabilir. Mücadele kendi tabii mecrasında söylemlere rağmen devam ediyorsa, bunun zeminin güçlenmesine katkı sunmalıyız. Şunu unutmamalıyız, imha ve inkar konsepti bizim parçalanmamızdan, toplumun hakikatten kopmasını sağlayan projelerini bize uygulatmadaki başarısından besleniyor. Bundan dolayı hile, kurnazlık, yalan, oyalama ve düşman kamplara bölme geleneğini hep canlı tutuyor.
Ulus devletlerin izlediği bu politikalara bakılırsa amacı, hak taleplerini karşılamak, özgürlük, hak, hukuk çerçevesinde sorunu çözmek değil, diz çöktürmektir. Elindeki en önemli argüman da, “Bunlar ülkeyi bölecekler, dış güçlerin maşası teröristler ayrı bir devlet kurmayı amaçlıyorlar” şeklindedir. Irkçı dinamikleri harekete geçirecek bu propagandaya karşı bir savunma geliştirmek gerekmez mi? En azından zaman ve şartların oluşması açısından böyle bir taktik kaçınılmaz olabilir. Pratiklerin bu söylemin aksine geliştiğine hepimiz şahidiz. Bir su kendi kaynağından kopup geliyorsa, bütün direnç noktalarına rağmen kendi mecrasını bulacaktır ve kimi zaman en derin stratejiler bu doğal akış karşısında teslim olmak zorunda kalırlar. Yeter ki kaynağından mecrasını bulmak üzere kopup gelen akıntı parçalanmasın ve parçacıklar halinde kızgın topraklarda buharlaşmaya mahkum edilmesin… Toplumun hak talepleri karşısında teorilerin, geleceğe dair teorilerin çoğu zaman anlamsızlaştığına insanlık tarihi şahittir.
[box type=”info” fontsize=”15″ head=”Başlık”]Yakup Aslan kimdir?
Beytüşşebab’ın Bezal köyünde doğdu. Ortaokul sıralarında Risale-i Nur dersleri aldı. Siyasetle tanışması oradan başladı. MTTB, Akıncılar ve MSP çizgisinde siyasi mücadele yürüttü. Zamanla bu alanların yeterli gelmediğini ve bütün enerjisinin kurban edildiğini gördü. 163. maddeden birkaç kez ceza yattı 1980 askeri darbesi sonrası 10 yıl kadar İran, Pakistan ve Afganistan’da kaldı. İran’da Tahran radyosu ile Türkçe yayımlanan Keyhan gazetelerinde çalıştı. Ayrıca İrşad-i İslami bünyesinde çıkan Arapça harflerle çıkan kültürel bir dergide aylık olarak Latin harflerle Kürtçe makaleler yazdı. Farsça’dan kitap, makale ve film çevirisi uğraş alanı oldu. Değişik sitelerde düzenli olarak yazmaya devam ediyor.
Bir dönem İslami Hareket içerisinde yer aldı. 1994 yılında yapılan bir operasyon sonucunda bir yıla yakın Diyarbakır ve Adıyaman cezaevlerinde yattı. Hayatının uzun bir zamanı İstanbul’da geçti. Azadi hareketi ile Sulh ve Adalet hareketi kurucu üyesi olarak Kürdistani düşüncenin pekişmesi zemininde faal bir kişilik oldu. ’80 öncesi Fatih Akıncıları, MTTB ve MSP bünyesindeki çalışmaları ile yurt dışında geçirdiği zamanları kapsayan hatıralarından oluşan “Sessiz Devrim” adlı kitabı yayınlandı. Uzun zamandır Mazlum-Der üye ve yöneticiliği yaptı, iki dönemdir de Van Mazlum-Der Şube Başkanlığı‘nı yürütmekte. Van’da ikamet ediyor ve insan hakları alanında çalışmalarına devam ediyor.[/box]
Şeyhmus Sefer
Öncelikle şunu söylemeliyim ki sorularınıza Türkçe cevap veriyor olmak benim için garip bir duygu çünkü yıllardır Türkçe bir röportaj yaptığımı hatırlamıyorum.
Kürt Aydın İnisiyatifi belki birkaç arkadaşımızın anlık bir fikrinden doğmuş olabilir ya da uzun yıllardır boş kalmış bir alanın doldurulmasından, bir ihtiyaçtan, ya da Kürt aydınlarının da söyleyecek bir sözleri varsa eğer, doğru yerde ve doğru zamanda söylenmesi için ortaya çıkmış bir oluşum olabilir. Doğrusu bu oluşumda yer almak ister misiniz diye teklif edildiğinde tereddütsüz kabul ettim. Üç kelime benim için önemliydi. Kürt, aydın ve inisiyatif. Bunların arasında kuşkusuz “aydın” kelimesi biraz üzerinde durulması gereken ve sorumluluğu ağır olan bir kelime. Biz daha çok yazarız, şairiz, halkı için çeşitli mesleklerde mücadele eden insanlarız. Bunun için aydın kelimesi biraz ağır kaçıyor olabilir ama bir inisiyatif olduğu için değer verdiğimi, önemsediğimi bilmenizi isterim.
Bence bu inisiyatif Kürdistan’a dair sözü olan her bir Kürt ferdini kapsamalıdır. Kürdistan’ın bağımsızlığını hedefliyor. Bu dünyada her şeyin bir karşılığı vardır. Doğumun karşılığı nasıl ölüm ise işgal altında yaşamanın karşılığı da bağımsızlık hayalidir. Gerisi sizin çabalarınıza ve hayallerinize bağlıdır! Mevcut kurulu dilden kastınızın ne olduğunu tam olarak anlayamadım ama kuşkusuz bir kimliği olmalıdır ve bu kimlik tartışmasız Kürdistani kimliktir, olmalıdır. Ama kastınız şu ise; her oluşumun, her partinin, her parçanın bir ‘dili’, bir retoriği vardır ve sizinki ne olmalıdır derseniz;
Evet, bugün insanlar konuştuğunda ilk dakikadan sonra onların iç dünyalarını, hangi partiye sempati duyduklarını, hangi “kırmızı çizgileri” olduğunu üç aşağı beş yukarı anlıyorsunuz. Kürt Aydın İnisiyatifinin böyle bir “kimliği” olmalı mıdır bilemiyorum. Kürt Aydın İnisiyatifi’nin dili bütün Kürtlerin “anladığı” dilden olmalıdır. Eğer mecaz anlamının dışına çıkarsak ve somut olarak dilin kendisinden bahsedersek inisiyatif kendi aralarındaki diyalog ve yazışmalarında zorunlu ve gönüllü nedenlerden Türkçe’yi tercih ediyor ve bu başlı başına bir handikap kanımca. Arzulanan ve yapılan şeyin tezatlığıdır bu. Bir Basklının kendi ülkesinin bağımsızlık mücadelesini İspanyolca yapıyor olması ne kadar absürt ise, ha keza bir Katalan’ın da öyle, bir Kürdün de bağımsızlık hayallerini egemenlerinin diliyle kuruyor olması bana sakat geliyor. Her şeyden önce bu “dilin” düzeltilmesi gerekiyor bence, eğer başından itibaren doğru bir yol tutturmak maksat ise.
İnisiyatifin işlemesine gelince. Doğrusu bu konuda şimdilik bana pek laf düşmüyor. Birkaç arkadaşımız sürekli bir bu konuda mesai harcıyorlar ve ben onlara yeterince destek sunmadım, işleyişine ilişkin onların bilgileri daha sağlıklı olacak. Bence her şeyden önce herkese eşit uzaklıkta ve eşit yakınlıkta olmalıdır. Kürt halkının temel çıkarlarının etrafında örgütlenmiş, onlar için hizmet eden, bedel ödeyen, gözünü budaktan sakınmayan her Kürt birey, oluşum ve partiye sınırsız yakınlıkta olmalıdır.
Yine bence bunun tersi bir durumda da bütün birey, oluşum ve partilere de sınırsız uzaklıkta durmalıdır. Kuşkusuz hayat sadece siyah ve beyazdan oluşmuyor ama Kürtler için artık renklerin fazla da bir anlamı kalmadı artık bunca zulüm ve sömürüden sonra. Çünkü kırmızı bu dünya da daha çok Kürtlerin kanını temsil ediyor ve o kadar çok gördük ki bunu resim öğretmeni olsaydım bu ana rengi kullanmayım derdim öğrencilerime. Siyah artık sadece bir renk değil Cizre’den sonra. Kürtlerin çocuklarının hayalleriyle birlikte “kömürleştirildikleri” ve siyah denince de sadece kömürü düşünmeyeceğimiz bir renk.
Bunun için bütün tanımları yeniden yapmalıyız. Bu inisiyatif rolünü ne kadar oynar, misyonu tam olarak nedir, ne olmalıdır açıkçası tam bilmiyorum ama bence önceliği Kürtler arası bir iç barışı sağlama konusunda ciddi adımlar atmalıdır. Kürt halkının temel çıkarları konusunda iyi niyetli olmayan, ona uygun hareket etmeyen bütün kişi, oluşum ve partileri Kürt halkına gösterebilmelidir, afişe demek belki çok doğru olmaz ama kral çıplak diyebilmelidir. Eğriye eğri, doğruya doğru yani…
Her şeyden önce kimse rakip değil. Yaklaşımlar farklı olabilir, düşünceler farklı olabilir ama ortak havuz eğer Kürtlerin temel çıkarları ise herkese aynı mesafede yaklaşılmalı ve desteklenmelidir. Belki de bu inisiyatif yolunda gitmeyen bazı şeyleri hatırlatmak için, göstermek için de misyonunu oynayabilir. Biliyoruz ki mesele sadece kuzey değil, aynı zaman da üç parça Kürdistan’da da sorunlar yönetimsel bazda çığ gibi büyüyor ve bunlara getirilen eleştiriler çok kısıtlı, kimi art niyetli, kimi eleştiri adı altında ya saldırı ya da sadece bir yere kendini monte etme durumu söz konusu… Bağımsız bir şekilde eleştirebilen, vicdanının sesini hissederek konuşan, alkışlamaktan ziyade eksikleri görüp eleştirebilen insan sayısı çok az maalesef.
Yanıt 2:
Evet, bunun hangi yöne çekilmek istenmesi ile ilgili bir durum var. Siz varınızı yoğunuzu verebilirsiniz özgür bir ülke için, hayattan, yaşamdan ötesi var mı, bundan vazgeçiyorsunuz ve kuşkusuz bunu bir ülke için yapıyorsunuzdur ve denildiği üzere kimsenin kaşına gözüne hayran olduğunuz için yapmıyorsunuz ama bu bile farklı gösterilebiliniyor. Yani birileri çıkıp; yok bu ölüm şekli yanlıştı, böyle ölseydi daha “iyi” olabilirdi diyebiliyor. Ya da “oturduğunuz yerden” ahkam kesebiliyorsunuz. Bir örnek vereyim. Çalıştığım iş yerinde bir arkadaşım “bağımsızlık” yanlısı ve ben de ona göre daha farklı modelleri de benimseyebilen biriyim. Bir gün Amed’de bir etkinlik için onu da davet ettim ve beraber gidebileceğimi söyledim. Arkadaşımız bana dedi ki; ben devletten bu mesai için maaş alan biriyim ve mesai bitmeden etkinliğe gitmem. Şok olmuştum. Bağımsızlığı savunan biri nasıl oluyor da böyle davranabiliyor ve başka modellerin de olabileceğini, reel politik durumu göz önünde bulundurup doğru veya yanlış söylemler geliştirenleri bu kadar sert eleştirebiliyor. Ve verdiğim örnek kuşkusuz genel bir durumun yansıması. Ben Kürt halkının bağımsızlık talebini sonuna kadar savunan biriyim ve hangi yönetim şeklinin nasıl olacağına sadece Kürt halkının karar vermesi gerektiğine inanıyorum. Son yüzyılda bunun onlarca örneği var ve nedense sadece Kürtler söz konusu olduğunda bu devlet meselesi çetrefil bir hal alabiliyor.
[box type=”info” fontsize=”15″ head=”Başlık”]Şeyhmus Sefer kimdir?
KESK’in çeşitli kademelerinde yöneticilik yaptı. Kürt Yazarlar Derneği ve Kürt PEN Merkezi’nde yöneticilik yaptı. İki Kürtçe şiir kitabı var. Amed’de yaşıyor ve başka bir şehirde yaşamayı düşünmüyor.[/box]
Ahmet Önal
Ulusların inşa süreçlerinde, temel güç/kuvvet olarak olmazsa da, yol göstericilik açısında aydınların rolü, aydınların kritiği siyasal savrulmalar karşısında bir dalgakıran görevi görmüş, yol gösterici ve hatta hep belirleyici olmuştur.
Toplumsal geriliğini aşamayan, uzun sürece yatırılan bir total soykırıma tabi tutulan, sürekli bir aydın kırımının yaşandığı bizim gibi toplumlarda siyasi manipülasyonlar, iç çatışmalar, yanılsamalar daha etkili olabilmektedir. Hele hele bu Kürdistan ülkesi, Kürt milleti gibi parçalanmış, bölüştürülmüş, paylaştırılmış, her parçası bulunduğu işgalci devletin yapısına göre şekillendirilmeye çalışılmış, iç dinamikleri ekonomik, kültürel, dilsel, siyasal kırılmalarıyla uzun sürede derin tahribatlar yaşamış bir olgu ile Yakındoğu, Ortadoğu coğrafyasında çatışma ve savaşların alanı olmuş, insani değerlerin hiçe sayıldığı bir zeminde, gündemi doğru değerlendiren, yanlışlara yerinde uyarılar veren bir aydın inisiyatifine acil ve sürekli bir ihtiyaç olduğu aşikardır.
Aydın, eleştirendir ve yanlışlara anında ışık tutan, uyarıcı işlevi olan bir kategoridir. Aydını işlevli olamayan bir halk, ulus ve ülke karanlık dehlizlere rotasız, rehbersiz, sinyalsız, ışıksız ve ayarsız dalan bir uzay ya da deniz aracına benzer. Bütün bu olguları göz önünde bulundurduğumuzda Kürdistan toplumunda aydının alması gereken inisiyatifini ve rolünü oynaması gerektiği aşikardır.
Aydınların rollerini yerine getirmemesi için, gerek reel sosyalizmden gelen Jakoben -merkezi ve kendisi dışında kimseyi dinlemeyen, kendini tek doğru gören sol, gerek sağcı ve faşizan resmi ideolojiye benzeşen haliyle muhafazakar kesim, gerekse de köylü tabakalarına dayanan örgütlenmeleriyle Kürdistan’daki partiler; bir kıskançlık, rakibi sömürgeciliğe karşı halkının, mazlum ulusunun ve ülkesinin özgürlüğüne/bağımsızlığına kendisini kitlemesi yerine, birbirlerine karşı iç egemenlik ruhu ile birbirleriyle çekişmeleri sömürgeci-soykırımcı faşist militarist ve bürokratik işgalcilerinin işlerini kolaylaştırmaktadırlar. Oysa ki Kürdistan, IŞID’e karşı mücadelesiyle dünyada büyük bir prestij kazanmıştır. Bu prestiji, Kürdistan’ın siyasal bağımsızlığı ile birleştirme konusunda yetersiz kalan bir siyasal refleksin olduğu görülmektedir. Bu eksikliklere karşı aydın ve düşüncenin gücünü sergilemenin zamanıdır. Artık “bağımsızlığın zamanı değildir”, “bize ulusal bayrak gerekli değildir”, “bağımsız Kürdistan bize zarar verir” vb. savlar olgunlaşan Özgür Kürdistan’ı kurma olanaklarını ıskalamak demek olur ki, bu Kürdistan’ın kurulmasını küçük hesaplar adına engelleme çabaları olmaktan başka bir anlam taşımamaktadır.
Yakındoğu ve Ortadoğu’da bugün I. ve II. Dünya savaşlarından kısmen farklılıklar arz etse de bir üçüncü dünya savaşı yaşanmaktadır. Savaşın yarattığı ekonomik, insani değerlerin, insan kaybının derin tahribatı ve imhası bilinirdir, ancak bunun yanı sıra genellikle mazlum milletlerin savaşın sarsıcı krizleri koşullarında statükoların parçalandığı ve özgürleşme imkanlarını yakaladığını da dünya milletler tarihi bize göstermiştir.
Yukarıda kısaca değindiğim bu olgular, Kürdistan özgülünde de gözlemlenmektedir. Kürdistan’ın özgürleşmesi objektif olarak kendini dayatmaktadır, bunun koşulları altın değerinde kapımıza dayanmıştır. Ancak Kürt siyaset sınıfı siyasi hırs, grupçuluk, yeri ve zamanı olmadığı halde partisel ve grupsal çıkarlara kapılarak, birlik olmak yerine bağımsızlığının ve özgürlüğünün gereğini yerine getirmekten uzaktırlar. Kürdistan özgürleşemezse kendilerinin de köle olacağının farkında değiller. Bu bilinci öne çıkarabilecek ulusal, toplumsal ve siyasal bilinçten uzak olduklarını fark eder durumda bile olmamaları üzücüdür. Bu durumda Kürdistanlı aydınlarının sorumluluk ve rollerini oynamaları elzem olmuştur.
Hiçbir güç kendi kaba gücüne güvenmemeli, doğrular karşısında gerçeğin gücüne, haklılığının gücüne dayanmayan hiç bir siyasal güç uzun erimli olmamıştır. Burada başta birey olarak her aydın, sonra da bu bireylerden müteşekkil Kürdistanlılardan oluşan inisiyatif, o ordulara yön verecek tarihsel haklılığı ve durumu esas aldığında başaracak ve sürece, düşüncenin gücünü ortaya koyabilecektir. Tıpkı Viktor Hugo’nun dediği üzere; “Orduları kurup dağıtan düşüncedir, ordular düşüncenin gücü ile kurulur ve dağıtılır” . Bu durum tam da bizim durumumuzu izah eder durumdadır.
Kürt aydınları, Kürdistani hiçbir gücün dağıtılmasını, güçsüz kalmasını savunmadığı gibi, sömürgeci-işgalci ve soykırımcı güçler karşısında Kürdistan bayrağı altında daha da güçlenmeleri ve özgürleşmeleri, Kürdistan’ın özgürleştirilmesi için rollerini almalarını istemektedir. Birbirlerine engel değil, birbirlerine destek vererek özgürlüğe yürümeleri gerekir. Bunu yaparken kazanılmış Kürdistani değerlere zarar vermeden ve güç vererek ilerlemeleri gerekir.
Yanıt 2:
“Türkiyelileşme”, “Halkların kardeşliği”, “İslam kardeşliği”, “din kardeşliği” vs. sömürgeci literatürün söylemleridir. Kürdistan toplumunun tüm bu tabulardan kurtulması, zihnen özgürleşmesi önemlidir. Adalet, eşitlik, dostluk, ulusların kendi geleceklerini özgürce belirleme hakkını vb. etik değerler üzerinden tartışmak daha bir önem kazanmaktadır.
Kürt Aydın İnisiyatifi’nin, Kürdistanlıların diplomasi, iç birlik, kapıya dayanan özgürleşme koşullarını yerinde değerlendirmek ve rol almak gibi bir düşünce ve çabaları vardır. Bu özlemler sadece Kürdistanlı aydınların değil, tüm özgürlük aşığı Kürdistanlıların, adalet, eşitlik, dostluk ve her halkın kendini özgürce ve bağımsız bir şekilde kendini yönetme arzusuna saygılı herkesin ve kesimin saygı ile karşılaması gereken bir durumdur.
Kendi aydınına kulak vermeyen, onun söylediklerini değerlendirme ihtiyacı duymayan bir toplum kendini karanlığa mahkum eder.
Frantz Fanon’un dediği gibi “Sömürgelerde iç çatışmaları ve sınıf mücadelesini, bağımsızlık ve özgürlüğün önüne koymak, sömürgecilere hizmet eder”. Bu söz bize de ayna tutar niteliktedir.
[box type=”info” fontsize=”15″ head=”Başlık”]Ahmet Önal kimdir?
1956 Yılında Bingöl/Kiğı’da doğdu. İlkokulu doğduğu köy Çevreli’de, ortaokul ve liseyi Kiğı’da okudu. Bingöl Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi. Bir yıl öğretmenlik yaptı. 1980-1987 yıllarında Elazığ ve Malatya’da hapis yattı. 1992’de Med, 1994’te ZÊL, 1996’da Nujen yayınlarını kurdu. 1997-2012 yılları arasında Pêrî yayınlarını kurdu, bu yayınevlerinde toplam 375 kitap yayınladı. 29 kitap hakkında toplatma kararı ve soruşturmalar açıldı. Toplam 429 gün duruşmalara katıldı. Kitaplardan dolayı 4 ay hapis, 22.500 TL para cezası ödedi. Ceza aldığı davaların tamamında Türkiye, AİHM’de mahkum oldu. 2012 yılında İBV’nin kurucuları arasında İsmail Beşikçi’nin önerisi ile yer aldı. 21 yıllık yayıncılık hayatında kendisine ait depoda biriken 120.000 adet kitabı İsmail Beşikci Vakfı’na bağışladı. 4 yıldır İBV Yönetim Kurulu üyesi ve yayın bölümü sorumlusu olarak çalışmakta.[/box]
Burçin Didem Erkan
Kürt Aydın İnisiyatifi’ne ihtiyaç duyulmasının ilk sebebi, ”milli bilinç” eksikliğinden kaynaklı yaşanan savrulmadır. Sömürge devletlerin Kürtler için programladığı asimilasyon politikalarına karşı alternatif olmak ve bu asimilasyonun önüne geçebilmek için ikinci bir yol olmayı hedeflemektedir. Partilerin yetersiz kaldığı noktaları tamamlamak ve halkına karşı olan sorumluluğunu yerine getirmektir.
Bu noktada Kürt Aydınları İnisiyatifi/Înîsiyatifa Rewşenbirên Kurd (ÎRK) bu fikirle yola çıkan insani ve vicdani olan bütün aydınları, aktivistleri, demokratları, liberalleri, sosyalistleri vb. herkesi kapsamaktadır. ÎRK, çok yeni bir yapılanma olduğu için henüz toplumsal karşılığını tamamlamamıştır, bu noktada kitlelere ulaşmak için çok yoğun bir çaba ve emek sarf edilmektedir. ÎRK’nin toplumda yer edinmesi ve destek görmesi için programlar hazırlanacak ve halka somut veriler sunulacaktır.
Kürtçe son yüzyıldır ciddi bir asimilasyona tabi tutularak, yok sayılmaktadır. İnkar edilip, yok sayılmasına rağmen, günümüze kadar kendini korumuş zengin bir dildir. Eğitim dilinin sömürge dillerinde verilmesi, dilimizin asimile olması ve hatta yok olmakla karşı karşıya kalmasının en büyük etkenidir. Kürtler kendi anadillerinde eğitim için ısrarcı olmalıdır, bu noktada ÎRK de üzerine düşeni yaparak halkı bilinçlendirmeli ve eğitim dilinde ısrarcı olmalıdır.
ÎRK, partilerden bağımsız ve bütün partilere eşit mesafede olduğunu deklare etmiştir. Bu tabi ki yok saymak anlamına da asla gelmemelidir. Partilerle beraber hareket etmemesi ve talimat almayışı, sadece tarafsızlığındandır, lakin partiler arası bir köprü oluşturabilecek ve ortak amaç hedeflenecekse, bu noktada da üzerine düşeni yapmakla mükelleftir.
Kürtlerin birlik noktasındaki durumu çok daha zordur çünkü, Kürdistan’ın sömürgeler tarafından dört parçaya bölünmesiyle birlikte, siyasi partiler de Kürtleri onlarca parçaya bölmüştür. Bu da her parçada farklı örgütlenmelere, farklı siyasi görüşlere yol açmış, Kürtlerin işini çok daha zorlaştırmıştır. ÎRK, bu noktada da birleştirici bir rol üstlenerek dört parçada yaşayan Kürtleri ve sürgünlere gönderilmiş diaspora Kürtlerini bir araya getirip, milli bilinç aşılayarak ortak bir potada buluşturmayı hedeflemektedir.
ÎRK; PKK, KDP, YNK, GORAN vb. siyasi hiçbir örgütlenmeye gebe değildir ama gerektiği zaman Kürt partileri arasında elçi görevini üstlenebilir. ÎRK, bu partilerin ortak bir payda da buluşması gerektiği inancında olmasıyla birlikte, bu paydanın sadece “Kürdistani’’ bir payda olması gerekliliğinde de ısrarcıdır.
ÎRK, devletleşmenin gerici bir zihniyet olduğunu ileri süren hiçbir yapılanmanın destekçisi olmadığı gibi, bu tarz görüşleri ve ideolojileri savunanları esefle kınamaktadır. Ortadoğu’da Kürtlerin yüzyıldır sömürülüp, katledilmesine rağmen devletleşmenin gericilik olduğunu düşünenler, kesinlikle Kürtlerin menfaatleri için mücadele vermemektedir. Kürtler ütopik ve hayalperest bir fikrin arkasından gidecek bir lükse sahip değildir. Kürtlerin savunucusu olduğunu iddia eden bütün yapılanmalar, Kürtlerin çıkarlarını gözetmeli ve Kürdistan’ın bağımsızlığı için çaba sarf etmelidir. Sömürgeciler tarafından yapay sınırlarla bölünen Kürdistan, şu anki yapay devletlerden çok daha köklü bir tarihe sahiptir. Bütün dünyanın gözü önünde menfaatler doğrultusunda bölünen Kürdistan parça parça olsa da özgürlüğüne kavuşmaktadır ve bu diğer parçalara da özgürlük getirecektir. Dünya henüz tamamen kaldırılmış sınırlarla yaşamaya hazır değildir, zira özerk olan birçok bölge bugün bağımsızlığı için mücadele vermektedir, neden Kürtler de bunu istemesin? Dünya konjonktürü Kürtler için son yüzyılın en önemli fırsatlarını sunmaktadır, Kürtler bu fırsatları sonuna kadar değerlendirmeli ve asla birlikte yaşam adı altında sunulan Türkiyelileşme projelerine destek vermemelidir. Kürtler entegrasyon kavramlarının asimilasyon aracı olarak kullanıldığının bilincine varmalı ve Kurdistanileşmeye doğru emin adımlarla ilerlemelidir.
[box type=”info” fontsize=”15″ head=”Başlık”]Burçin Didem Erkan kimdir?
1988 Şırnak doğumlu. Adıyaman, Diyarbakır, Şırnak, Ankara ve Mersin illerinde yaşadı. Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi’nden mezun. Şu an özel bir şirkette çalışıyor. Nerinaazad adlı haber sitesinde dönem dönem yazıları yayınlanıyor.[/box]
Ahmet Kahraman
Hülya Yetişen, “Kürt Aydın İnisiyatifi”nin toplantısını, “sorgulamak” (irdelemek) amacıyla, iç içe geçmiş, ya da birbirinden bağımsız bir dizi soru hazırlamış. Lütfedip beni de “cevap beklenenler arasına ekleyip, soruları iletmiş. Teşekkür ederim.
Ancak, ben toplantının katılımcılarından değilim. Dışarıdan biri olarak, önüme gelen soruları tek tek yerine, genel bakışla bir bütün olarak cevaplamaya çalışacağım: Aydın nedir, kimdir tanımını bir yana, parçalı konumuna rağmen Kürdistan, tarihinin debisi en büyük rönesansını yaşıyor.
Kelimelerin efendisi Kürt Yaşar Kemal’in “Bulut kaynıyor” deyimine denk bir söylemle, Kürdistan’ın parçaları hür ve bağımsız bir hayat kurma şevkiyle, ayrı ayrı dipten kaynıyor.
Kürtler Ortadoğu çemberinde, ilk defa askeri gücüne de sahip örgütlü toplum olmanın avantajlarını yaşadı. TC, Suudi Arabistan ve Katar’ın başını çektiği “Vahabi” blokun Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) adıyla öne sürdüğü çetelerin başlattığı toplumsal depremde, Kürtler güç olmanın avantajı sayesinde, önemli kazanımlar elde ettiler.
Şengal’in kurtarılması, Kerkük’ün tahkimi yanında, ister beğenelim, ister kötücül eleştiri okları yöneltelim Kuzeyin öncülük ettiği hareket, Suriye ve Irak’da yadsınıp küçümsenmeyecek ölçekte başarılar elde etti. Rojava ise, destansı başarının gerçeğidir.
Kürtler, Rojava olayından sonra Batı dünyasıyla ittifaka girdi. Buna karşılık Suudilerle Katar’ın petro-doları ve TC’nin köylü-gecekondulu taburlarından oluşan ordusuyla takviyeli Kürt düşmanlığı kuruldu. Kürt düşmanı cephenin başını, AKP ırkçılığı çekmektedir. Kürtler açısından, onursal talihsizlik bu kerteden sonra başlar. Kendi ülkesini peş-keş çeken politikacılar bir yana, “Kürt aydını” etiketiyle kendini pazarlayan tipler türedi. Oysa aydın, kendi doğrularına adanmış kişiliktir. Dünyayı değiştirmek üzere bakar, gördüğü doğrular uğruna can feda mücadele eder.
AKP Kürdü dediğimiz tipler, aradıkları ücreti bulana kadar, gerçek aydın gibi görünüp, Kürdistan davasının yolcuları arasında yer aldılar. Ama, nihayetinde bekledikleri ücretle karşılaşınca, onurlarını elden çıkardılar. Türk ırkçılığını din soslu çetesi AKP’ye kapaklanan… Brüksel’deki toplantıya çağrılanlar arasında, AKP tipi Kürt aydınlarının bulunduğu iddiasında değilim. Kuşkusuz, çağrılıların hepsi onurlu insanlardır.
Demem o ki, onurunu pazara çıkaran “Kürt aydını” tipolojisinin televizyon ekranlarında takla üstüne takla attığı bir dönemde, “Kürt Aydın İnisiyatifi’ başlıklı bir toplantı düzenleniyor. Başarı dileklerimle…
[box type=”info” fontsize=”15″ head=”Başlık”]Ahmet Kahraman kimdir?
Gazeteci, Özgür Politika’da yazar. Ahmet Kahraman’ın yayınlanmış 10’dan fazla kitabı var.[/box]
Newzat Şirnexi
Kürdistan toprakları üzerinde 3. dünya harbinin yürütüldüğü, Kürtlerin yüzyıllık kaderinin çizileceği tarihin bu çetrefilli döneminde; partiler, ideolojiler, dinler üstü ortak akla, ortak vicdana duyulan ihtiyaç gereği Kürt Aydın İnisiyatifi vicdanlı Kürt toplumunun sesi olarak bu tarihsel dönemin zorunlu bir ihtiyacı olarak ortaya çıktı.
Kürt Aydın İnisıyatifi/Înisiyatifa Rewşenbirên Kurd (ÎRK), hoşgörü kültürüne sahip olan, özgür düşünceyi esas alan bir bağımsız ülküsü olan, liberal, demokrat, sosyalist, inançlı, ateist… vb. hangi düşüncede olduğu fark etmeksizin Kürdistan menfaatlerini öncelikli kılan her vicdanlı Kürt aydınını kapsar.
ÎRK bir karşıtlık üzerine ortaya çıkmadığı gibi, dilini de her hangi bir karşıtlık üzerine oluşturmayacaktır, eleştirileri her ne kadar sert olursa olsun, üslubu yürekleri okşayan merhem gibi yumuşak olacaktır. Kutuplaştıran değil, birleştiren, kapsayıcı ve rasyonel bir dil kullanacaktır. Kürt siyasetinin dili sert, kışkırtıcı ve uzlaşmacı olmaktan uzak olduğu için, ilk olarak uzlaşmacı bir dili bütün taraflardan talep edeceğiz, Kürt partilerini dinleyip aralarındaki uyuşmazlıkları gidermek için çabalayacak, var olan Kürdistan enerjisini ortak menfaat potasında birleştirmeye gayret göstereceğiz.
ÎRK’nin ilk Brüksel toplantısında; “Herhangi bir Kürt partisine düşmanlık, Kürdistan düşmanlığıdır’‘ diye ifade ettik. Bu anlamda bütün Kürt partilerine eşit mesafedeyiz, onları sert eleştirirken bile onları zayıflatmayı değil, onları Kürdistan menfaatleri bağlamında güçlendirmeyi esas alacağız. Biz sadece Kürt partilerine dost olmayacağız, aynı zamanda birbirinden uzaklaşan frekanslar arasında da dostluk köprülerini kurmaya çalışacağız.
Yanıt 2:
“Türkiyelilik” kavramına nereden bakarsak bakalım, Kürtler açısından çok itici bir kavramdır, tabi herkes bu kavrama ayni anlamı yüklemedi; Kürt hareketi Türkiyelilik politikası ile Türkiye’de bir demokrasi kanalı açıp konuşma, müzakere edebilmenin yollarını açabileceğini, özerk bir yapı içerisinde ortak ve eşit yaşam formülasyonu sağlayabileceğine inandı ya da bu yönlü ciddi çaba sarf etti, ancak Türkiye devleti ise Türkiyelilik politikası ile Kürtlerin inkarını sürdürdü, Kürtleri hızlı asimilasyon politikalarına tabi tuttu ve kısmen de başarılı oldu. Türkiyelilik fikri kötü bir sınav ile miadını doldurdu. Kürtlerin, Türkiyelileşme’ye değil, Kürdistanileşmeye ihtiyacı olduğunu bir kez daha tecrübe edindik.
[box type=”info” fontsize=”15″ head=”Başlık”]Newzat Şirnexi kimdir?
1982 de Beytüşşebap’ta doğdu. 2003-2008 yılları arasında Adana F Tipi ve Adana cezaevlerinde kaldı. Cezaevinde Açık Öğretim İktisat Fakültesi’ni bitirdi. Mali müşavirlik stajını yaparken hakkında tekrar dava açıldığı için stajı iptal edildi. Şirnexi, 6 yıldan beri Brüksel’de yaşıyor. Özgür Brüksel Üniversitesi’nde bir yıl sosyoloji mastır programı okudu. Çeşitli nedenlerden dolayı eğitimini dondurmak zorunda kaldı. Şu anda Brüksel’de bir sosyal kurumda kültür etkinlikleri servisinde çalışıyor. Kürtçe, Türkçe, Fransızca ve orta düzeyde de İngilizce biliyor.[/box]
Azad Yaşar
Kürt Aydın İnisiyatifi’nin neden kurulduğunu anlamak için üzerine inşa olduğu mirası iyi okumak gerekir. Kökleri yüz yıllar evveline dayanan ve her seferinde aynı sorun ve sıkıntılarla yoğrulmuş ve de bir türlü kurumsallaşamamış uzun bir serüvenin devamıdır Kürt Aydın İnisiyatifi. Düşünün ki bir toplumun vicdanı, sesi soluğu olması gereken ve pozitif eleştirel bakış açısıyla sosyolojik dokunun inlerine inip toplumsal realiteyi sorgulaması gereken aydınları izole olmuş ise burada böylesi çok ciddi bir oluşuma ihtiyaç var demektir.
Hele hele Kürt toplumu gibi bir sürü sosyal, siyasal, kültürel alanda handikap yaşayan, olur olmaz onca tabunun ve klişenin gölgesinde kalan ve haliyle de ciddi sorunlarla iç içe olan böyle bir toplumda aydın inisiyatifi ya da aydın vicdanı bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Aydın inisiyatifi siyasal partiler üstü vizyonu kadar, toplumsal çelişkileri dile getiren yapısı, bir düşünce atölyesi gibi somut veriler sunarak, Kürt toplumundaki bilindik ezberleri bozabilse çok iyi olacaktır.
Biraz da bundan hareketle yola çıkıldı. Yıllar sonra ilk defa Kürtler arasında suni sınırlar ve birtakım örgütsel dayatmalar aşılarak, dört parça Kürdistan’da ve diasporaya dağılmış, bireyi esas alan, özgür Kürdistan şiarını yüreğinde ve bilincinde somut olarak savunan ve de gerçekten Kürtler arası demokrasi konseptini yaşamak/yaşatmak isteyen yüzlerce insanımız, bu oluşumun etrafında bir araya geldiler. Bu bile başlı başına bir başarıdır bunu görmezden gelemeyiz.
Aydın bilinci bir toplumun vicdanıdır, aykırı sesidir ve de aynasıdır. Bu anlamda böylesi bir tarihi sorumluluk, Kürt aydınının omuzlarındadır. Kürt halkını, Kürdün aydınından soyut düşünemezsiniz. Dolayısıyla Kürt Aydın İnisiyatifi bu alandaki ciddi boşluğu gidermek üzere bilincini vicdanıyla harmanlamış, Kürdi duruş sahibi, yarınlara dair sözü olan ve spontane bir işleyiş tarzıyla gönüllü insanlarımızın kırı kırk yararak dizayn etmek istedikleri Kürdistani bir oluşumdur.
Aydın duruşu ve vicdanı olan insanları bir örgüt gölgesinde düşünmek tabiatın doğasına aykırıdır. Öyleyse neden Kürt aydını herhangi bir hareketin tekelinde olsun ki? Esasen Kürt aydını bu manada üzerine geçirilmiş dar gömleği yırttığı oranda ve öznel duruşuna gölge düşürmediği sürece, bu halkın yüreğinde karşılığını bulacaktır. Bırakalım da Kürt aydını bütün bayat ezberleri ve statükocu statik görüşleri ters yüz edebilsin. Hiç kimsenin Kürt Aydın İnisiyatifi’ni, politik bir yapının arka bahçesi olarak düşünmemesi gerekir. Bu oluşumun ana eksenlerini oluştururken, Kürt Aydın İnisiyatifi’nin bütün Kürdi hareketlere eşit mesafede duracağı, partiler üstü düşünen, Kürdistani bir vizyonla hareket edeceği alenice dile getirildi. Bu, yaşanan travmalara ve yanlışlara karşı pozitif eleştirel tavır sergilenmeyeceği anlamına gelmemektedir. İnisiyatife aktif katılım sağlayan kişilerin bu tarihsel süreçte suskun kalması, bir yerlerden icazet alması beklenemez. Ezber bozdukça, Kürt Aydın İnisiyatifi anlam kazanacaktır, umut vadedecektir.
Yanıt 2:
Türkiyelileşmek kavramının net karşılığı Kürt realitesinin hasır altı edilmesidir, bu kavram gelenekçi Türk devletinin dümenine su taşımak ve de Kürtler üzerindeki istilacı emellerine hizmet etmektir. Biz Kürtlerdeki karşılığı da sömürge ülkenin kırıntılarıyla yetinip düşük profilli yaşam tarzına mahkum edilerek hem kendi halk gerçekliğimizden uzaklaşmak hem de modern dünyada öncelikle ulus olarak yerimizi almanın önüne set örmekten başka bir şey değildir.
Son yıllarda bu kavramın, Kürdistan’da yarattığı tahribatları görmek gerekir. Bu konsept Milli Güvenlik Kurulu’nun mutfağında pişirilip, biz Kürtlere yedirilmek istenen zehirli yemekten başka bir şey değildir. Kürt dostu gibi gözüken Kürdün aşından ekmeğinden beslenen kemalist, sözde sol gelenekten gelenlerin bu kavrama sıkı sıkıya sarılmaları düşündürücüdür. Bu paradoksun biz Kürtler arasında deşifre edilmesi gerekir. Türkiyelileşme kavramını, tereddütsüz reddediyoruz. Açık açık söylüyoruz: Kürtler Kürdistanlaşmalıdırlar. Bu ulus, yüz yıllardır Türkleştirildi yetmiyor mu? Halkların kardeşliğini savunanlar biraz da Türkleri Kürtleştirsinler öyle ya sosyolojik açıdan ütopik de olsa halklar kardeştir diyoruz. Kürt realitesini görmezden geleceklerine iki ayrı komşu ulus olarak pekala barış içerisinde yaşayabiliriz. Bu absürt Türkiyelileşme hastalığını savunmak, devletin Kürtler üzerindeki baskıcı ömrünü uzatmaktan başka hiçbir şeye yaramayacaktır.
[box type=”info” fontsize=”15″ head=”Başlık”]Azad Yaşar kimdir?
1975’te Karayazı’da doğdu. Lise öğrenimini Erzurum’da tamamladı. Paris 8 üniversitesinde sosyal bilimler ve sosyoloji alanında lisans yaptı. Yurt içinde ve dışında çeşitli sanat, kültür dergilerinde, siyasal dergi ve gazetelerde yazıları yayınlandı. Azad Yaşar’ın “Sürgünde Notlar” ve “Tutsak Düşlerimin Güncesi ” adlı şiir kitapları var.[/box]
Derya Denli
Kürt Aydın İnsiyatifi, tabi ki milli bir duygunun varoluş gerçekliğinden ve tarihsel yaşanmış girdapların gölgesinde kalarak gerileyen bu duygunun yeniden günümüzde vücut bulmuş halidir. Tekrardan diyorum çünkü bunun bir örneği ve benzeri Xoybun’dur ki partilerden öte düşünürlerin, kalem sahibi insanların bir bünyesidir bu inisiyatif. Yani Kürt milli varlığını bütünleyip vurgulamak için vardır.
Kapsamını biraz da kendini dahil görenler ile nitelendirebiliriz. Şu an her kesimden kişi deklarasyonun ilanından bu yana fikri ve fiili olarak inisiyatife kendilerini katmışlardır. Bir genelleme yapılırsa; Kürdistani düşünen ve bağımsızlık özlemini yaşayan her birey burada vardır. Gazeteci, yazar, siyaset bilimci, aktivist ve düşünürler vardır inisiyatif çatısı altında. Her ne kadar spekülasyonlar inisiyatif hakkında çoğalsa ve yer yer yanlış yorumlansa da, tek hedef Kürdistani duruşun vücut bulması, bir araya gelememe problemini ortadan kaldırmak ve tabi ki ilerici fikir ve yaklaşımlarla, her alanda Kürt halkının sorunlarına çözümsel samimi bakış açısı getirebilmek, fayda sağlamaktır.
Elbette toplumsal bir karşılığı vardır. Oluşum zaten toplumsal bir ihtiyaç olarak doğdu. Kısa sürede yayıldı ve öngörüldü. Tepkilerimizde öne çıkan önce sıkı eleştiri sonra da dahiliyet oldu.
Biraz duygusal bir tabir olacak ama inisiyatifimizin dili bir sevdanın dili, Kürdistan aşkının dilidir… Tabii süre gelen acının bir kader olmadığının bilincinde olduğumuzdan ve bunun da herkes tarafından artık farkına varılması istendiğinden dolayıdır ki keskin net bir dili olacaktır. Siyasilerden uzak, ama yine de diplomatik ve bir o kadar da hassas bütünleyici bir söylemi olacaktır. İnisiyatif her alanda bağımsız Kürdistan’ı konuşuyor, savunuyor olacaktır.
Öncelikle aydın yazarlarımızın yazıları ile Kürt okuyuculara ulaşıldı. İnisiyatif Deklerasyonu, İstanbul toplantısıyla resmi bir hal aldı. Yakın bir zamanda da Brüksel toplantısı yapılacak. Ardından Amed ve Hewler toplantıları hedefleniyor. Kişisel görüşme ve sohbetlerle ilerlemeler kaydediliyor. Tabi sosyal medya da her alanda olduğu gibi çalışmalarda çok önemli bir araçtır. Kişilere ulaşılırken tabi ki Kürdistani söylem ve duruşları esas alınıyor.
İnisiyatif kesinlikle siyasal zeminlerde eşit mesafede durup hiçbirini dışlamadan ilerleyecektir. İnisiyatifin çalışmalarına katılmak isteyenlerin, inisiyatif deklarasyonunun temel ilkelerini kabul ediyor olması gerekiyor.
Yanıt 2:
İnisiyatif olarak tabi ki net anlamda devletsizlik düşüncesini benimseyen her fikre karşıyız. Ancak şuan ki zeminde süre gelen PKK tutumunu gereklilik ve strateji koşullarında değerlendirmek gerektiğini söyleyebilirim. Zira ölüme giden insanlarımızın mücadele verirken, özgür Kürdistan şiarında oldukları hepimiz tarafından da aşikardır. Tarihsel gelişimi ise, devlet olmaya ışık tutmuş niceliktedir.
[box type=”info” fontsize=”15″ head=”Başlık”]Derya Denli kimdir?
1984’te Cizre’de doğdu. 15 yıldan beri de İzmir’de yaşıyor. Özel bir şirkette çalışıyor. Bir dönem BDP yönetiminde ve son seçim sürecinde HDP’de ilçe yönetiminde yer aldı. Dönem dönem Kürt basınına yazılar yazıyor.[/box]
Diyadin Fırat
Kürt Aydın İnisiyatifi, daha beş altı ay önce, Avrupa, Başûr, Bakûr, Rojawa, Rojhılat ve Kafkasya’daki Kürt politikacı, yazar, şair, sanat erbabı, aydın ve düşünce insanının, zaman zaman sosyal medyada veya fiili durumda kendi aidiyetlerinin doğal zorlamasıyla, bir araya gelerek duygu düşünce, kanaatlerini paylaşmaları sonucunda ortaya çıktı.
Birinci toplantı Avrupa’da yapıldı. İkincisi 8 mayıs 2016 tarihinde İstanbul İsmail Beşikçi Vakfı’nda, gerçekleşti. Yaklaşık yetmiş Kürt aydını yazar ve sanatçı, siyasetçi bir araya gelerek, dünyada ve Ortadoğu’da, 5 parçaya bölünmüş Kürt halkının sosyal, siyasal, kültürel, tarihi durumlarını özgür ortamda tartışarak yoğunluklu olarak aidiyetlerinden kaynaklı duygu düşünce ve kanaatlerini birbirleriyle paylaştı.
İnisiyatif, Kürtlerin özgürlüğü konusunda duyarlı olan toplumun her kesiminden kişiyi kapsıyor. Toplumsal karşılığı, dünyada yaşayan elli milyon Kürdün kendi devletinin olmasını istediğidir. Kendi dilinin önündeki barikatları yıkarak, kendi dilinde yazıp okumaktır. Baskılara karşı safını ve cephesini, akıl mantık ve sürdürülebilir programlar vasıtasıyla da kendi dilini oluşturabilir. Kürt ve Kürdistan birliğini oluşturmak zor değil. Dünyada kabul görmüş insani vicdani hasletlerin çerçevesinde bir araya gelmek, hak ve özgürlükleri benimseyip içselleştirmek, alt yapısını oluşturmak, Kürtlerin birliğini beraberliğini oluşturabilir sanırım. Şöyle ki; Hak Adalet Eşitlik ve Özgürlük olarak açıklayabiliriz.
Tabii ki Kürdistan coğrafyasında yaşayan etnik, dini topluluklara, saygılı olunacak onların hak ve hukukları da dikkate alınacaktır. Bir araya gelerek duygu ve düşünceleri, kanaatleri paylaşıp, asgaride ortaklaşarak sanırım bir barışı daha da yakalayabiliriz. İnisiyatif, büyük bedel ve mücadele vermiş Kürt Özgürlük Hareketi grupları ile çelişki yaşamayacaktır, dediğim gibi akıl mantık muhakemeyi öne çıkararak, sıkıntı yaşanacağını düşünmüyorum.
Yanıt 2:
Türkiyelileşme, konusu somuta indirgenerek ancak yaşam bulur, ne demek somuta indirgemek; Kürt kimliği olacak (nasname), anayasal vatandaşlık için azami çaba ve gayret sarf edilecek, anadilde özgür ve eşit koşullarda eğitim görülecek, Yerel Yönetimler Yasası çıkarılarak ve yerel meclisler kurulacak, valiler seçimle işbaşına gelecek.
Kardeşlik aldatma ve palavradır, eşit olmak anlamlıdır, Ortadoğu coğrafyasında yaşayan kavim ve milletlerin eşit olması zorunludur. Bu eşitlik yaşam bulmaz işe barışı ve huzuru sağlamak son derece zordur! Yani Kürtler, Türklerle eşit vatandaş olarak kabul edilirse, Türkiyeleşme projesi tartışılabilir. İnisiyatif, siyasi alanda kendisine temsiliyet arayışında değildir. Siyasi alanımız dünyada yeryüzünde haklı davamızı anlatmaktır.
[box type=”info” fontsize=”15″ head=”Başlık”]Diyadin Fırat kimdir?
1952’da, Erzurum Hınıs ilçesinde doğdu, ilk orta liseyi Hınıs’ta okudu, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Doğu Dilleri ve Edebiyatı bölümünden 1982 yılında mezun oldu. Kamudan emekli, Ankara’da yaşıyor. Son beş yıl BDP parti meclisi üyeliği, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Demokratik İslam Kongresi (DİK) delegesi olarak faaliyetlerde bulundu.[/box]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.