Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin “normalleşmesi” sürecinde yaşanan son gelişmeleri, işgalciye karşı boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar için mücadele veren BDS Türkiye ile konuştuk
Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin “normalleşmesi” sürecinde yaşanan son gelişmeleri, işgal rejimine karşı boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar için mücadele veren BDS Türkiye ile konuştuk. Bu süreçte taraflar arasında ticari ilişkilerin ve özellikle doğalgaz meselesinin ön planda olduğunu vurgulayan BDS Türkiye, son süreçte bir dizi alanda daha ilişkilerin “düzeltilmesi”nin hedeflendiğini söylüyor. Türkiye ve İsrail arasında istihbarat paylaşımı projelerinin başlatıldığı konusunda haberlerin olduğuna dikkat çeken BDS Türkiye, ayrıca Türkiye’deki Filistinli oluşumların faaliyetlerine de ciddi bir sınırlama getirilebileceğini belirtiyor
Türkiye ve İsrail’in, 2010’da yaşanan Mavi Marmara saldırısının ardından bozulan ilişkileri “normalleştirmek” için başlattıkları sürecin, 26 Haziran’da yapılacak görüşmede sonuçlandırılacağı açıklanmıştı.
Taraflar arasındaki ilişkilerin “normalleşmesi” hususunda yaşanan son gelişmeleri, işgal rejimine karşı boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar için mücadele veren BDS Türkiye ile konuştuk.
BDS Türkiye’den Selim Sezer, Filistin halkının ve mücadelesinin aleyhine olan bu “normalleşme” sürecinin çıkış noktasının, Türkiye’nin doğalgaz krizi ve bu krizin İsrail’den gelecek olan doğalgaz ile ikame edilmesi olduğunu vurguluyor.
Son altı aydır bu konuyu çeşitli biçimlerde gündemde tuttuklarını belirten Sezer şunları söyledi:
Bu süreci oldukça uzun zamandan beri takip ediyoruz. Geçen yıl bu zamanlarda, Haziran ayında Roma’da İsrailli üst düzey diplomat Dore Gold ile Feridun Sinirlioğlu arasında yapılan görüşmelerden bu yana Türkiye-İsrail “normalleşmesi” adına bir takım adımların atılması gündemde. Ve bu geride bıraktığımız aylarda daha somut hale gelmeye, belli bir taslak anlaşma metin üzerinde yürümeye başladı. Bu hafta sonu itibariyle nihai halini alacağı anlaşılıyor. BDS Türkiye olarak, aylardan beri bu konuyu çeşitli biçimlerde gündemde tutuyoruz. Öncelikli olarak bu “normalleşme” sürecinin çıkış noktası, Türkiye’nin doğalgaz krizi ve bu krizin İsrail’den gelecek olan doğalgaz ile ikame edilmesi üzerinden ifade edilmiştir. Biz ilk tepkimizi aslında bu nokta üzerinden vermiştik. Birincisi, bir doğalgaz anlaşması yalnızca görünüşteki bir gerekçe gibi görünüyor.
Ticari ilişkinin çok ötesinde aslında altı yıldan beri bir düzeyde aksamış olan ya da bozulmuş olan bazı ilişkilerin, özellikle bir dizi alanda düzeltilmesi hedefleniyor. Birincisi bölgesel anlamda kapsamlı bir işbirliği geliştirilmesi yönünde bir anlaşma olduğu anlaşılıyor. İkincisi doğalgaz meselesinin kendisi söz konusu olduğunda aslında bunun on yıllardan beri sistematik bir şekilde işgalci İsrail rejimi tarafından Filistin halkından hatta bir nebze de Lübnan halkından çalınan doğalgaz olduğunu söylüyoruz. Doğalgaz ve diğer doğal kaynaklarla birlikte yağmalanan bir takım kaynakların İsrail tarafından Türkiye’ye satılmasının başlı başına bir sorun olduğu ve kabul edilebilir bir şey olmadığı yönünde tepkileri ifade ediyorduk.
‘İstihbarat paylaşımı projeleri de gündemde’
Ancak meselenin sadece ticari ilişkilerle sınırlı olmadığına dikkat çeken Sezer, taraflar arasında istihbarat paylaşımı projelerinin de başlatıldığı konusunda birtakım haberlerin gündemde olduğunu ve Türkiye’deki Filistinli oluşumların faaliyetlerine ciddi bir sınırlama getirilebileceğini belirtiyor.
Selim Sezer şunları söyledi:
Şimdi gelinen noktada, doğalgaz meselesinin ötesine geçildiği net bir şekilde ortaya çıktı. BDS Türkiye, kategorik olarak herhangi bir devletle işgalci İsrail rejimi arasında bir ilişki kurulmasını temel bir ilke düzeyinde karşı çıkıyor. Türkiye’nin de hangi gerekçeyle olursa olsun İsrail’le ilişkileri onarması, işbirliğine girmesini reddediyoruz.
Şu aşamada anlaşmanın içeriği bir dizi bakımdan da Filistin halkına somut zararlar vereceğini de beraberinde görülüyor. Öncelikle Mavi Marmara krizinden bu yana öne sürülen üç şarttan birisi olan Gazze ablukasının kaldırılmasından da vazgeçilmiş olduğu anlaşılıyor. İşte bunu ikame edeceği iddia edilen bir takım şeyler söyleniyor. Gazze açıklarında küçük bir adacığın kurulması, burada belki bir limanın yapılması vb. Fakat 10 yıldan beri devam eden bu insanlık dışı ablukanın kaldırılmayacağı net bir şekilde ifade edilmiş oldu.
Keza Türkiye’de bulunan Filistinli siyasi oluşumların temsilcilerinin de ülkeden çıkarılacağı, hatta belki de siyasi oluşumların bürolarının kapatılacağı ilk günden beri söyleniyor. BDS Türkiye olarak bunu ilk dolaşıma soktuğumuz imza metninde de ifade etmiştik. Salih Aruri’den (Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın üst düzey yetkilisi) başlayarak bu uygulama hayata geçirilmişti. Şimdi yine basından takip ettiğimiz kadarıyla, başta Hamas olmak üzere Filistinli örgütlere ait ofislerin kapatılması ve bunların Türkiye’deki faaliyetlerine önemli kısıtlamalar getirileceği belirtiliyor. Ayrıca geçmişte olduğu türden bir istihbarat paylaşımı projelerinin de başlatıldığı anlaşılıyor. Hatta Tel Aviv’in Türkiye’den 2014 Gazze saldırıları sırasında kaçırılmış olan bazı İsrail askerlerinin akıbeti konusunda bilgi istediği söyleniyor.
Biz BDS Türkiye olarak, İsrail’le kurulan her türlü ilişkiye kategorik olarak karşı çıkmamızın yanında özel olarak son dönemde yapılan anlaşmanın da bir dizi bakımdan Filistin halkının ve mücadelesinin aleyhinde olduğunu son altı aydır vurguluyoruz. Bu anlaşmayı hiçbir şekilde kabul edilebilir ve meşru bulmadığımızı tüm mecralarda söylemeye devam edeceğiz.
‘Başarısızlığa uğrayan Oslo Anlaşması’nın bir benzeri’
BDS Türkiye ve Filistin Diasporası’ndan Nicola el-Saafin ise, bu sürecin özellikle Gazze’deki ablukayı hafifletecekmiş gibi sunulduğunu ancak, aslı itibariyle stratejik zararları olan bir anlaşma olduğunu belirtiyor.
Bugünkü boyutuyla bu anlaşmanın başarısızlığa uğrayan Oslo Anlaşması’na benzediğini vurgulayan Saafin’in şöyle konuştu:
Türkiye ile işgalci İsrail rejimi arasındaki ilişkilerin “normalleşmesi” Filistin halkıyla dayanışma anlamına gelmiyor. Her ne kadar bu süreç, Gazze’deki ablukayı hafifletecekmiş gibi sunulsa da bunun, aslı itibariyle stratejik zararları olan bir anlaşma olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle doğalgaz meselesi başta olmak üzere. Aslında Gazze’ye verileceği öne sürülen nefes alma kapıları Filistin’in çalınan doğalgazı ve bu stratejik zararın karşısında oldukça önemsiz kalıyor.
Bugünkü boyutuyla bu anlaşmanın daha çok, başarısızlığa uğrayan Oslo Anlaşması’na benzediğini söyleyebiliriz. İsrailliler çok vaatte bulundular ve bulunmaya da devam ediyorlar. Ancak işgalci İsrail rejiminin bunları hiçbirini yerine getirmeyecek. Buna karşın Türkiye ise onlara stratejik ve önemli birçok fırsat tanımış olacak.
Sonuç itibariyle bu anlaşma Filistinlilerin yararına olacakmış gibi gösteriliyor, ancak bunun böyle olmadığını da biliyoruz. Ayrıca bu anlaşmaya karşı çıkmayan, hatta onaylayan bazı Filistinli kesimlerin dahi süreç ilerledikçe daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalabileceğini söylüyoruz.
“Normalleşme” sürecinin özeti
Saray-AKP iktidarı, İsrail’le olan krizi her daim bir iç politika malzemesi olarak kullanırken, ticari ve askeri ilişkiler hiçbir zaman sekteye uğramadı. Ancak Suriye’de kendi yarattığı bataklıkta çırpınan Saray rejimi, Ahmet Davutoğlu’nun tasfiyesinin ardından dış politikada ‘yeni dönemi’ Başbakan Binali Yıldırım’ın “Dostlarımızın sayısını artıracağız, düşmanlarımızın sayısını azaltacağız” sözüyle özetledi.
Tarafların karşılıklı çıkar ilişkisi dışında, Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının bölgedeki denklemde varlığını sürdürmesi için ihtiyacı olan müttefiklerin başında İsrail geliyor. Türkiye, ilişkilerin “normalleşmesi” sürecinde yaşanan gelişmeleri kamuoyundan gizlemeye çalışırken, İsrail’in bunları sızdırması da bu noktada anlam kazanıyor. Saray rejiminin sıkışmasını gören ve bu durumu fırsata çeviren Tel Aviv, “normalleşme” şartlarını kendi kurallarına göre kabul etti.
Bu süreci şöyle özetleyebiliriz:
Mavi Marmara saldırısı sonrası İsrail’le diplomatik ilişkileri askıya alan Türkiye, “normalleşme” için üç şart öne sürmüştü. Bunlar; Mavi Marmara saldırısı nedeniyle İsrail’den resmi özür, saldırıda hayatını kaybedenlerin yakınlarına tazminat ve Gazze’ye yönelik ambargonun kaldırılması.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Mart 2013’te resmi özür dilemesinin ardından başlayan “normalleşme” görüşmelerinde Türkiye’yi Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, İsrail’i ise Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Dore Gold temsil etti.
Haziran 2015’te Sinirlioğlu ve Gold’un Roma’daki görüşmesiyle süreç hızlanmış, 17 Aralık’ta İsviçre’de tekrar bir araya gelen ikili, taslak metinde uzlaşmaya varmıştı. İsrail tarafından sızdırılan bilgileri yayımlayan İsrail televizyonu Kanal 10 ve Haaretz gazetesi, taslak mutabakat metnini de madde madde vermişti. Buna göre; İstanbul’da ikamet eden Hamas’ın üst düzey yetkililerinden Salah Aruri Türkiye’den sınır dışı edilecek; Hamas’ın Türkiye’deki faaliyetlerine de genel olarak sınırlama getirilecekti. Al Jazeera Türk’e göre taslak metinde yer alan Hamas ile ilgili maddeyi, dışişleri kaynakları tarafından da doğrulamıştı.
Daha sonra Şubat 2016’da da Mavi Marmara saldırısında ölenler için verilecek tazminat konusunda anlaşma sağlandığı açıklandı.
Üçüncü şart olan Gazze’ye yönelik İsrail ablukasının kaldırılması konusunda ise AKP iktidarı çok çabuk bir geri adım atarak bunu esnetme yoluna gitti. Gazze’ye yönelik yardımların işgalci İsrail rejiminin denetiminde ulaştırılması kabul edildi.
Taraflar arasında 8 Nisan’da Londra’da yapılan görüşmenin ardından ise Dışişleri’nden, “Heyetler, mutabakat metninin nihai hâle getirilmesi ve farklılıkların giderilmesi yönünde ilerleme sağlamışlar ve anlaşmanın çok yakında gerçekleştirilecek bir sonraki toplantıda sonuçlandırılması hususunda uzlaşıya varmışlardır” açıklaması geldi.
Türkiye’nin üç şartının bir şekilde kabul edilmesine rağmen taraflar arasında “nihai anlaşma” gecikti ve bunun önündeki asıl engelin Hamas olduğu, basına demeç veren ve “ismi açıklanmayan” İsrailli yetkililer tarafından sıklıkla dillendirildi.
Örneğin şubat ayındaki görüşmenin ardından Haaretz gazetesi, İsrailli üst düzey yetkililere dayandırarak verdiği haberde, anlaşmanın önündeki engelin Hamas’ın Türkiye’deki faaliyetleri olduğunu yazmıştı. İsrail, her ne kadar Türkiye, Hamas’ın üst düzey yetkililerinden Salah Aruri’yi sınır dışı etmiş olsa da, asıl olarak Hamas’ın ülkedeki faaliyetlerinin sonlandırılmasını talep ediyor.
Taraflar arasındaki ilişkilerin 26 Haziran’daki görüşme ile yeni bir evreye girmesi beklenirken, Saray-AKP iktidarının, hem Hamas’a hem de Filistin mücadelesi yürüten diğer oluşumlar konusunda İsrail’in belirlediği şartlara göre hareket edeceği söylenebilir.
Sendika.Org