Suriye’de ‘ateşkes’, ABD ve Rusya’nın inisiyatifine sıkışmış bir diplomatik söylemden ibaret iken, savaş ülkenin kuzeyinde, özellikle Halep’ten başlamak üzere yeniden alevleniyor
Suriye’de ‘ateşkes’, ABD ve Rusya’nın inisiyatifine sıkışmış bir diplomatik söylemden ibaret iken, savaş ülkenin kuzeyinde, özellikle Halep’ten başlamak üzere yeniden alevleniyor
ABD Dışişleri Bakanlığı, 4 Mayıs’ta “ateşkes”in Halep’i de içine alacak şekilde genişletilmesi konusunda Rusya ile anlaşmaya vardığını duyururken, müttefikleri Suudi Arabistan, AKP ve Katar destekli cihatçı çeteler Halep’te yeni bir saldırıya hazırlanıyordu.
Halep’in kuzeyindeki çatışmasızlık sürecini fırsata çeviren Suudi, AKP ve Katar ittifakı Washington’un gözetimindeki cihatçı çetelere, aralarında uçaksavar ve tanksavar füzelerinin de olduğu büyük miktarda silah ve mühimmat yolladı.
Suriye’de “ateşkes”, ABD ve Rusya’nın inisiyatifine sıkışmış bir diplomatik söylemden ibaret iken, savaş ülkenin kuzeyinde, özellikle Halep’ten başlamak üzere yeniden alevleniyor.
Yeniden ‘Fetih Ordusu’
Mayıs ayı başında ise 7 cihatçı grup ortak hareket etme kararı aldı ve “Fetih Ordusu” yeniden yapılandırıldı. MİT güdümündeki Ahrar’uş Şam ve El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi öncülüğünde, Uygur Türkleri’nin kurduğu Türkistan İslam Partisi, Müslüman Kardeşler’e yakın Feylak’uş-Şam’ın da aralarında bulunduğu çatı koalisyonuna daha sonra Cund’ul Aksa da katıldı. 5 Mayıs’ta Halep’in güneyindeki Han Tuman’a büyük bir operasyon başlatan “Fetih Ordusu”, ertesi gün beldeyi ele geçirdi. İran öncülüğündeki milis gruplarının etkin olduğu Han Tuman, Halep-Şam otoyolu (M5) yakınında bulunması nedeniyle stratejik öneme sahip.
Ayrıca bu saldırının ardından dikkat çekici bir gelişme daha yaşandı. 9 Mayıs’ta internette yayınlanan bir ses kaydında El Kaide lideri Eymen el Zevahiri, Nusra’nın El Kaide’den ayrılabileceğini ve bu duruma rıza gösterebileceklerini ima etti. Nusra’dan bu kayda ilişkin bir açıklama yapılmadı ancak örgütün El Kaide ile bağlarını koparması, onlara açıktan destek veremeyen AKP ve Körfez monarşilerinin de en büyük isteği.
BMGK’da cihatçılara ABD desteği
ABD, cihatçılara sahada verilen desteğe ek olarak siyasi arenada da koruma sağladı. Rusya’nın, Nusra müttefikleri Ahrar ve İslam Ordusu’nun “yaptırıma tabi örgütler listesi”ne eklenmesi talebi, 11 Mayıs’ta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde ABD, İngiltere, Fransa ve Ukrayna tarafından reddedildi.
Bu gelişmenin ardından, 12 Mayıs’ta Suriye’deki Rus savaş uçakları Halep’in güneyindeki Han Tuman başta olmak üzere “Fetih Ordusu” mevzilerini vurmaya başladı. Aynı gün İdlip kırsalında Nusra kontrolündeki Ebu Zuhur Hava Üssü’ne hava saldırısı düzenlendi. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, saldırı sırasında cihatçıların toplantıda olduğunu ve aralarında Nusra komutanlarının da bulunduğu 16 kişinin öldüğünü duyurdu. Hava saldırısının kim tarafından düzenlendiğine dair bir açıklama yapılmadı ancak Şam yönetimine yakın Al Masdar News, Rus savaş uçaklarının bombardımanında en az 20 Nusra militanının öldüğünü yazdı.
Cihatçılardan Alevi katliamı
Rus uçaklarının desteğiyle Suriye ordusu ve müttefiklerinin Halep’te karşı saldırıya geçmesi üzerine Nusra öncülüğündeki cihatçılar 12 Mayıs’ta “Halep’in intikamı” adıyla Hama’nın güney kırsalındaki Alevi köyü Zara’da katliam yaptı. 19 ila 50 arasında sivilin katledildiği saldırıda, 150 sivil de cihatçıların kontrolündeki bölgelere kaçırıldı. AKP medyası bu katliamı, “Zara ilçesi muhaliflerce özgürleştirildi” şeklinde başlıklarla duyurdu.
Mare-Cerablus hattı ısınıyor
Geçtiğimiz ay başında, IŞİD’in yerine El Kaidecileri Mare-Cerablus hattında konumlandırmak isteyen Saray-AKP iktidarının bu hayalleri, Kilis’in karşısındaki El Rai (Çobanbey) kasabasında suya düşmüştü.
AKP-MİT güdümündeki cihatçı çetelerin, ABD’nin yoğun hava desteğine rağmen IŞİD karşısında yenilgiye uğramasının ardından Washington yüzünü yeniden YPG/YPJ öncülüğündeki Demokratik Suriye Güçleri’ne (QSD) döndü.
Buna her fırsatta karşı çıkan Saray-AKP iktidarı, bu süreçte Kilis’e yönelik artan roket saldırılarıyla yaşanan krizi fırsatı dönüştürmek için ABD’den destek istedi.
Hatta Tayyip Erdoğan, 12 Mayıs’ta yaptığı konuşmada Suriye’nin kuzeyine yönelik askeri müdahale sinyali vererek, “Kilis’te yaşanan sıkıntılar sebebiyle sınırın diğer tarafını temizlemek için gerekli hazırlıklarımızı yapıyoruz. Ama henüz müttefiklerden, özellikle de bölgede silah gücü olan ülkelerden arzu ettiğimiz desteği alabilmiş değiliz. Müttefiklerimizden keyifleri el vermediği için daha ne bekleyeceğiz? Öyleyse kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Gerekli adımları atmaktan da çekinmeyeceğiz” dedi.
Olası Münbiç operasyonu ve ‘Kuzey Ordusu’
Erdoğan’ın bu açıklamalarının “TSK, Suriye’ye girecek” şeklinde okunması oldukça zor. Rusya tehdidi nedeniyle sınırda savaş uçaklarını dahi uçuramayan Türkiye’nin, karadan askeri müdahalede bulunmasının somut bir karşılığı yok. Dolayısıyla AKP’nin elinde sahadaki cihatçılardan başka seçenek kalmıyor.
13 Mayıs’ta ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Antony Blinken’in açıklamaları da bu yönde oldu. IŞİD’in, elindeki Münbiç’ten Mare’ye kadar olan hattan Türkiye’ye geçişleri sürdürdüğüne dikkat çeken Blinken, bu hattın temizlenmesi için Ankara’yla işbirliği konusunda uzlaştıklarını ve bölgedeki “yerel güçleri” destekleyeceklerini söyledi.
Buna göre, AKP, Katar ve Suudiler, aralarında Ahrar’uş Şam, Feylak’uş Şam, İslam Ordusu ve Nureddin Zengi Tugayı’nın bulunduğu grupları, “Kuzey Ordusu” adlı çatı koalisyonda bir araya getirmek için kolları sıvadı. Al Jazeera Turk, “Kuzey Ordusu”nun, 98 kilometrelik hattın kuzeyinde, Mare’den Cerablus’a kadar olan bölgede, YPG/YPJ güçleri öncülüğündeki QSD’nin de güneydeki Bab ve Münbiç bölgelerinde IŞİD’e karşı operasyon yapabileceğini yazdı. Suriye ordusu ve Kürtler dışında sahada cihatçılara karşı aktif savaşan bir güç bulunmuyor. Dolayısıyla AKP ve müttefiklerince yapılan hamlelerin savaşı uzatmak dışında bir karşılığı yok.
Sendika.Org