Saray-AKP iktidarının savaş politikalarının bir sonucu olarak, 18 Ocak’tan bu yana Suriye’deki IŞİD ve diğer cihatçı çetelerin attığı roketlerin hedefi olan Kilis’in sesini duyurmak için bir araya gelen Kilisli üniversitelilerle konuştuk
Kilis, Saray-AKP iktidarının Suriye’ye yönelik savaş politikalarının bedelini ödeyen kentlerin başında geliyor. Suriye’de MİT güdümündeki cihatçı gruplar ile IŞİD çetelerinin kontrolündeki bölgelerden atılan onlarca roket, 18 Ocak’tan bu yana Kilis’i vuruyor. Şimdiye kadar 21 kişinin hayatını kaybettiği, 80’den fazla kişinin yaralandığı kent, roket saldırıları kadar Kilis’teki yöneticilerden de mustarip. Tüm bu yaşananlara karşı Kilis’in sesini duyurmak için bir araya gelen Kilisli üniversitelilerle konuştuk.
“Kilis için ayağa kalk” diyerek Kilis Dayanışması’nı kuran üniversiteliler, kaldıkları yurtta yaptıkları toplantılardan kuruluş sürecine, 1 Mayıs’taki kortejlerinden Kadıköy’de gerçekleştirdikleri ses getiren eyleme, Kilis’te yaşayan aileleri, yakınları ve arkadaşlarıyla yaptıkları konuşmaları ile yaşadıklarını anlattı.
Sosyal medya kampanyası ile başlattıkları mücadeleyi sokağa taşıyan üniversiteliler, Kilis’te yaşananların AKP-IŞİD arasındaki ilişkiden ayrı düşünülemeyeceğini söylüyor. “Artık Kilis’te, Ankara’da, İstanbul’da, doğuda ve Türkiye’nin diğer illerinde ölümlerin son bulmasını istiyoruz” diyen üniversiteliler sokaklarda, kampuslarda bu mücadeleyi sürdüreceklerini ifade ettiler
Kilisli üniversiteliler nasıl bir araya geldi, Kilis Dayanışması nasıl kuruldu? Bize bu süreçten bahseder misiniz?
Ahmet Keven (Marmara Üniversitesi): Hepimiz Kilis’te yaşıyorduk. Üniversite için geldik. Hepimiz ortalama 3-4 senedir buradayız. 5 senelik süreç içerisinde savaşa tanıklık ettik.
İlk olarak kaldığımız yurtta Kilisli diğer arkadaşlarla toplantılar yaptık. Başlarda sosyal medya kampanyaları gerçekleştiriyorduk ancak bunun yetmeyeceğini ve sokağa çıkmamız gerektiğini de biliyorduk. Yurttaki arkadaşlarla da konuşarak Öğrenci Kolektifleri’nin üniversite kortejinde, kendi pankartımız ve dövizlerimizle yer almaya karar verdik. Böylece Kilisli üniversitelilerin sesini 1 Mayıs’a taşımış olduk. 1 Mayıs’a hem bir emekçi dayanışması göstermek hem de Kilis’in sesini taşımak için Bakırköy’e gittik. Burada “Kilis bombalanıyor, halk ölüyor IŞİD’tiniz mi?” yazılı pankartımız baya ses getirdi. Bu süre içinde Killis’e atılan roketlerin sayısı da arttı. Toprağını bırakmayan, “Ben burada yaşıyorum” diyen insanların çoğu göçü düşünmeye başladı. Biz de neler yapacağımızı tartışmak üzere daha sık toplanmaya başladık. Biz şunu çok iyi biliyoruz ki Kilis’teki savaş AKP’nin savaş politikalarının bir sonucuydu. Ankara’da İstanbul’da Kürt illerinde yaşananlar bu sefer Kilis’e de değdi. Kilis özelinden aldığımız bir konuyu bütün Türkiye’nin de gündemine alan bir şeye dönüştürmeye çalıştık. Dedik ki “Kilis için ayağa kalk.” Savaş politikalarına karşı bir kampanya örgütlemeye çalıştık. Bir mizansen hazırladık ve Galata Meydanı’nda sergiledik.
Ardından Kadıköy’de bir eylem planlamaya başladık. Kadıköy’de ilk defa eyleme katılan birçok arkadaşımız vardı. Üniversitede birçok arkadaşımız ile görüştük, fikirler aldık. Bizim yetişemediğimiz yerlerde onlar ellerinden geleni yaptı. Üniversitede başladığımız çalışmanın sokak ayağını örmeye çalıştık. Sokak ayağında da bizce başarılı olduk. Orada artılarıyla eksileriyle birçok şey gördük. Kilis için ses vermek isteyen, savaşa karşı barış demek isteyen insanları gördük. Bu eylemlerden sonra Türkiye’nin dört bir yanında irili ufaklı yaygınlaşan eylemler gördük. İnternet sayfamıza mesajlar, fotoğraflar gönderenler oldu. Birçok üniversitede köşeler oluşturuldu, besteler yapıldı Kilis ile ilgili.
Artık hepimizde Kilis için hızlıca refleks gösterip sokağa çıkabilme kararlılığı var. Bölgede yaşananları sosyal medya üzerinden anlık olarak aktarıyor, IŞİD ve benzeri çetelerin Türkiye’deki konumuna ilişkin paylaşımlar yapıyor ve işbirlikçilerini teşhir etmeye çalışıyoruz. Biz sokaklarda, üniversitelerimizde mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz ve bunu yaygınlaştıracağız.
Mesut Dorukoğlu (İstanbul Üniversitesi): Kilis’te insanların 18 Ocak’ta bu yana yaşadıkları bizim için baya acı bir süreç oldu. Burada üniversitedeyiz ve belirli sorumluluklarımız var. Kilis’te yaşananlar bizi oldukça etkiledi. Ne yapabiliriz diye tartışırken ilk olarak sosyal medyada bir şeyler yapmaya çalıştık. Önceleri Kilis’te boş arazilere roketler atılırken ben oradaki arkadaşlarımı arıyor, konuşuyordum ve önemsemiyorlardı o kadar. Boş arazilere atılıyor diye düşünüyorlar ve orada bir yaşam sürüyorlar, bir şey olmaz gibi sürekli kiri halının altına atma hali vardı. Daha sonra bu roketler kent merkezine, mahallelere, evlere isabet edince ailelerimizle yaptığımız telefon konuşmalarında “Hakkınızı helal edin” gibi konuşmalar duymaya başladım. Hepimizin bir ailesi var ve bunun ne kadar yıpratıcı düzeyde olduğunu, ne kadar üzücü bir boyutta olduğunu hepimiz anlıyoruzdur. Bu olduktan sonra artık biz kesinlikle bir şeyler yapacağız. Sosyal medyanın yetmediğini ve bu tepkiyi pratiğe dökmek gerektiği konusunda yurttaki arkadaşlarla bunun tartışmasını yapmaya başladık. “Bu konuda ne yapabiliriz” dedik. Geceleri 10-15 kişi düzenli olarak toplanmaya başladık. Herkes üniversitesinde, uykusundan bir sürü şeyden fedakarlık etti. Çünkü biz zaten o toprağın çocuklarıyız. Bu süreçte kendimizi şu şekilde sorgulamaya başladık. Bizler, Türkiye’de dönen olaylara Kilis olduğunda mı acaba tepki koymaya başladık? Daha önce neredeydik? Hepimiz için oldukça yapıcı bir tartışma oldu. Bu işi de pratiğe dökmeye başladık. Önümüzde 1 Mayıs vardı. 1 Mayıs sürecinde bunu değerlendirmeye çalıştık. Çünkü bir sürü emekçi bulunuyor orada. Biz de hazırladığımız pankartlar ve dövizlerle Kilis’e dikkat çekmeye çalıştık Bakırköy’de. 1 Mayıs’tan sonra da çalışmalarımıza devam ettik. Kadıköy’de bir eylem yaptık ve oradaki insanlar da bize destek oldular. Okullarda pano hazırladık, hocalarımızla konuştuk. Arada olumsuz tepkiler de aldık. Pek alışkın olmadığımız için anlamlandıramadık. Mesela biri umursamıyor. Biri umursamadığı zaman siz nasıl umursamaz diye kendinize soruyorsunuz. Ama onlar bir ay önce de başka bir şeyi umursamamıştı. Biz elimizden geleni yapmaya çalıştık ve devam edeceğiz.
Ben şimdi tıp okuyorum. Kilis’te geçen LYS-YGS sürecimi biliyorum. Kilis’e yazın gittiğimde sınırın öbür tarafından bombalama olurken bile sabahleyin uyanıyordum direkt ne oluyor diye. Ki düşünün şimdi merkeze roketler atılıyor. LYS-YGS’ye hazırlanan öğrenciler var. Kilis küçük bir yer ama epey başarılı öğrencisi olan bir yer. Şu anda öğrenciler ne durumda? Onların hayallerini çaldılar. Hepimiz söylüyoruz sınav her şey değil diye ama hayatına yön veriyor bir şekilde.
Ateş düştüğü yeri yaktığı sürece ve insanlar unutmaya başladığı sürece hiçbir şey çözüme kavuşmayacak. Tüm ülke ses çıkarmalı. Biz hep bu amaca yönelik hareket ettik.
Reşit Çetelioğlu (İstanbul Üniversitesi): Kaldığımız yurttan bir ses geldi. “Arkadaşlar daha ne duruyoruz” diye. Biz hepimiz aşağı inip bir odada toplantı aldık ve artık sesimizi duyurmamız gerektiğine karar vererek Taksim’deki eylemi gerçekleştirdik. Bundan oldukça olumlu tepkiler alınca bu işi büyütmeye karar verdik. Yine toplantı aldık. Sonra Kadıköy eylemini planladık. İş bölümü yaparak ozalitleri, dövizleri hazırladık. Konuşma metinler yazdık. Bir arkadaşımız sosyal medya ayağını kullandı. Birisi pankartları hazırlama sorumluluğunu aldı. İnternet sayfamızda eylemin yerini ve saatini duyuran bir çağrı yayımladık. Daha sonra Whatsapp grupları kurduk. Sosyal medyayı aktif kullandık. Herkes arkadaşlarını arayıp haber verdi. Üniversitelerden arkadaşlarımızla Kilisli arkadaşlarımızı bir araya getirdik. Ve bu şekilde iyi bir kitle oluşturduk. Eylemlere her görüşten insan katıldı. Bu önemli bir deneyimdi. İnsanlar farklılıkları üzerinden bir hedefle bir araya geldi.
18 Ocak’ta ilk roket düştüğünde bir haber oldu. İlk başta korktum fakat boş araziye düşen roketler medyada yer almadı. Sonra eve de düştü, yine medyada görmedim. Biz de Facebook üzerinden takip ediyorduk neler oluyor diye. Sonra Türkiye gündeminde yer almadığını fark ettik. Bir Twitter kampanyası başlattık. Ve Kilis trend topic oldu. Bugün sadece angajman kuralları gereği karşı tarafın bombalandığı söyleniyor, başka açıklama yapılmıyor.
Ama bunlar kesin çözüm mü bilmiyorum. Çünkü orada hala halkın can güvenliği sağlanmış değil. Çünkü hâlâ sınırda bir savaş ortamı devam ediyor. Bizim tek istediğimiz sesimizin duyulması ve artık kimsenin ölmemesidir. İnsanların barış içinde yaşamayı öğrenmesi gerekiyor.
Cuma Horuz (Yıldız Teknik Üniversitesi): Hepimiz 18 Ocak’tan bu yana olan süreçte, başlarda boş arazilere düşen roketleri biliyorduk ancak olayın ciddiyetinin farkında değildik. Her gün kişisel sosyal medya hesaplarımızdan Kilis’e dair paylaşımlarda bulunuyorduk ancak bunlar olayın ciddiyetini aktarmak için yeterli değil. Ben ailemle yaşadığım bir telefon görüşmesini aktarmak istiyorum. İlk olarak annemle konuşurken “Nasılsın” diye sorduğumda, “Bombaların altında yaşamaya çalışıyoruz” diye bir cevap aldım kendisinden. O an sessizliğe bürünüyorsunuz. Sonra babama “Kilis’te havalar nasıl” diye sorduğumda ise “Önceleri sabahları roketler düşmeye başlardı, artık akşamları da hatta ne zaman düşeceği belli olmuyor” gibi bir cevap aldım. Sonra 9 yaşındaki yeğenim telefona sarılıyor, “Okul nasıl” diye soruyorum, “Okula gidemiyorum, okula bombalar düşüyor” diyor. 5 yaşındaki diğer yeğenim ise “Amca seni çok özledim, ama Kilis’e gelme. Buraya her gün bombalar düşüyor. Geçen iki kişi ölmüş, biri çocukmuş” diyor. 5 yaşındaki çocuğun ağzından bunu duyunca dehşete kapılıyorsunuz.
Düşünün her gün mahallenize bombalar düşüyor, siz de evinizde ölümü bekliyorsunuz. İnsanlar bu yaşananlara karşı gelebilmek için Valiliğe yürüyorlar. Ancak yöneticiler ve asker olsun, polis olsun tüm kolluk kuvvetleri halkı korumak için vardır ama o gün insanlar o gün sokağa çıktıklarında bunların hepsi TOMA’larla gazlarla halka saldırdı. Yöneticiler, kendi halkının arkasında durması gerekirken onlardan kaçtılar. Yetmezmiş gibi valisi, belediye başkanı gelmiş insanlarla alay ediyor. Belediyeden “Evlerinizin artık kuzey taraflarında oturun” açıklaması geldi. Vali de “Biz Süpermen değiliz”, “Roketleri havada tutacak halimiz yok”, “Abdestsiz çıkmayın” gibi sözlerle insanlarla alay ediyor. Yetkililerin sessiz olduğu yerde, biz de Kilisli üniversiteliler olarak bir araya geldik. Sonuçta bir yerde insanlar ölüyor. Bu ölen insanlar bizim yakınlarımız, komşularımız, bildiğimiz insanlar. Artık biz siyasi görüşlerimizin farklılığını bir kenara bırakıp doğrudan Kilis’te olan bu saldırılara ve ölümlere karşı bir şeyler yapmak için harekete geçtik. Kilis Dayanışması olarak bir araya geldik, arkadaşlarla her gün toplantı yapıyoruz. Üniversiteliler olarak sınav haftamız olmasına rağmen kimse doğru düzgün çalışmıyor, uyku uyumuyor. Her gün yeni bir somut adım atıp sesimizi duyurmaya çalıştık. Sosyal medyada kampanya başlattık, mizansenler sergiledik, yürüyüşler yaptık. En son Kadıköy’de yaptığımız eylemle de belli bir noktaya geldiğimizi, sesimizi duyurmaya başladığımızı gördük. Ancak bunlar yetmez, bu mücadelemizi sürdüreceğiz. Artık Kilis’te, Ankara’da, İstanbul’da, doğuda ve Türkiye’nin diğer illerinde ölümlerin son bulmasını istiyoruz.
Merve Tohumcu (İstanbul Bilim Üniversitesi): Kilis’teki insanların tek amacı seslerini duyurmak. “Kilis’te insanlar ölüyor ve insanlar neden buna karşı sessiz?” Çünkü biz elimizden geldiğince etrafımızdaki insanlara, arkadaşlarımıza anlatıyoruz. Orada yaşananlarla ilgili bilgiler veriyoruz. Ama bu yetmiyor. Çünkü başlarda ne basın bunları olduğu gibi yansıttı, ne de biri çıkıp da bu yaşananlara bir dur dedi. Düşünün annenizle her sabah konuşuyorsunuz, ama bir sabah anneniz sizi aramadı. Her sabah aradığı saati de bir saat geçti. Daha sonra siz onu arıyorsunuz ve telefon açılmıyor. Ne diye tahmin edersiniz normal şartlarda; ya uyuyakalmıştır ya da bir işi vardır. Ancak ben böyle tahmin etmedim o an. Ağlayarak babamı aradım ve “Bir şey mi oldu?” diye sordum. Babam ise ‘Yok, uyuyakalmış” dedi. Oradaki insanların psikolojileri zaten altüst olmuş durumda ama siz de burada tedirgin oluyorsunuz. Kadıköy’deki eylemde farklı siyasi görüşlerimize rağmen bir aradaydık. Ancak bazı insanların tavırları canımızı çok yakıyor. “Yüzde 67 oy AKP’ye verilmiş, iyi oldu”, “Doğuda insanlar ölüyor, şimdi de biraz Kilis’te ölsün” yani biz bunu hiçbir zaman istemedik. Doğuda da insanlar ölmesin, biz bunun için de elimizden geleni yaparız.
‘IŞİD ile değil mücadele etmek, işbirliği halindeler’
Kilis’te yaşananlara dair ailelerinizden, yakınlarınızdan veya arkadaşlarınızdan ne gibi tepkiler alıyorsunuz?
Mesut: Benim teyzemler ayrıldı Kilis’ten. Bu süreçteki kötü olan şeylerden biri halkın gitgide yaşananlara alışması. Biz burada savaş politikası diyerek sadece Kilis üzerinden örnek veriyoruz. Mesela 10 Ekim Ankara Katliamı. Ankara’da artık bomba patlayınca algımız şu oluyor: 100’ün üzerinde mi 100’ün altında mı? Çünkü Ankara’da zaten bize bir mesaj verildi. Ya da İstanbul’daki patlama. Otobüse bindiğimizde herkes bir kendisine bir çevresine bakıyor. Bu ülkede kimsenin can güvenliği yok. Yani sürekli herkeste bir güvenlik korkusu var. Biz de Kilis’tekilerle telefonda konuşurken kimsenin buna alışmamasını sağlamaya çalıştık. 18 Ocak diyoruz ya. Bir ay geçti insanlar ayaklandı. Ama gün geçtikçe insanları da bu yaşananlara alışmaya mahkum ettiler. Annemi arıyorum. “Oğlum işte biliyorsun artık” diyor. Dedim ki “Anne böyle yapma.” Bir bomba atıldıktan sonra ne olacağı belli değil. Bu da Türkiye açısından çok kötü bir durum. Çünkü bu giderek toplu ölümlere bile insanların tepki göstermemesini sağlıyor. İnsanlar duyarsızlaşmaya başlıyor. Sosyal medyada kastettiğim olay bu. Sosyal medyada sürekli geziyorsunuz… Yatıyorsunuz, uyanıyorsunuz; 5 ölü, 10 ölü, 100 ölü. Sürekli bu şekilde ilerleyen bir süreç var. Artık insanların bu konuda elinden gelen şey sosyal medyada profil fotoğrafı karartmak. Bir simülasyonun içindeyiz sanki. Profil fotoğrafını karartıyoruz, haber alıyoruz, paylaşım yapıyoruz o kadar. Ama bu iş bu şekilde olmaz. Bizim de temelde düşündüğümüz şeylerden biri buydu. Elbette işin bir ayağı sosyal medya olacak ama başımızı yastığa koyduğumuzda profil fotoğrafı karartmak dışında ne yaptığımızı düşünmeliyiz.
Annem normalde sürekli “Ne zaman geleceksin” diye sorardı. Şimdi anneme “Sınavlarım bitecek, kısa zamanda geleceğim” diyorum. Annem “Oğlum gelme” diyor. “Buraya gelip ne yapacaksın” diyor. Etkileniyorsun vicdanen. Mecburen gideceksin. Gitmek zorundasın. Bu can güvenliğiyle ilgili bir durum değil. Destek olmak için, onları yalnız bırakmamak için gideceğiz. Sonuçta Kilis’te yaşayan 100 bin kişiden bahsediyoruz. Bu 100 binin içindeki insanların hepsi aynı şeyi düşünmüyor. Biz gideceğiz ve oradaki insanlara doğruları, gerçekleri anlatmaya çalışacağız. Bunun bir savaş politikası olduğunu ve roketlerin şans eseri düşmediğini anlatacağız. Çünkü bunun sadece İstanbul ya da Kilis ayağı yok. Ben bunu arkadaşlarımla konuşuyorum ki bu duruma kesinlikle alışmasınlar. Çünkü alışmak en kötü şey. Suriye’de hemen yakınımızda gerçekleşen savaş da bu şekildeydi. Ne hale geldi…
Bir de sürekli Nobel Barış Ödülü diyoruz ya. 80 bin nüfusuyla 100 bin sığınmacıyı barındırdığımız Kilis diye. Şu an Suriye’deki sığınmacıları barındıran Kilis’ten “Ensar şehri” diye bahsediliyor. Ama aslında yağmurdan kaçarken doluya tutulmak meselesi bu. Suriyeli çocuklar diyor ki “Ben Suriye’deydim, bomba düşüyordu. Şimdi yine düşüyor. Yine ölü var yine yaralı var.” Düşünün, onların yaşadığı acı sürekli katlanıyor.
‘Yaşananların üstü örtülmek isteniyor’
Cuma: Evet, Kilis için “Ensar şehri” diyerek halkın dini zaafını kullanmaya çalıştılar. Kilis’te bir tanıdık sınıra yakın bir köyünde kaçakçılıkla geçiniyor. 10 kilometrelik bir alanda sigara, çay taşıyor. Bir gün IŞİD’ciler bu çocuğu tutup sınırdan Antep tarafına roket mermisi geçirmesini istiyorlar. Çocuk buna itiraz ediyor. Sonra çocuğu rehin alıp ailesini arayarak tehdit ediyorlar. “Çocuğunuz dediğimizi yapmazsa öldürürüz” diyorlar. Ailesi de maalesef çocuğunu kurtarmak için roket mermisini geçirmeyi kabul ediyor. İş bu boyutlarda Kilis’te. Sınırda bu olanlara göz yumuluyor. Yani IŞİD ile değil mücadele etmek, işbirliği halindeler.
Ahmet: Ensar Vakfı’nda yaşanan cinsel istismarların açığa çıkmasıyla Ensar lafını daha çok kullanmaya başladılar. Bu lafı Kilis’e yapıştırmaya çalıştılar. “Ensar” demeyi özellikle tercih ediyorlar fakat Kilis halkı bundan rahatsız. İktidarın, Kilis üzerinden kurduğu tek şey savaş. Bu yüzden Suriye politikalarının bir sonucu olarak bu savaş topraklarımıza, memleketimize taşınınca buna karşı ne yapacağını da bilmiyor.
Merve: Kilis halkı “Bize bu ismi mi layık gördüler” diyerek tepki gösteriyor.
İnsanlar paranoyak oldular. “Üç gündür bomba düşmüyor, acaba ne olacak” diye soruyorlar. Halkta daha büyük bir saldırı olacağına dair bir tedirginlik oluştu: “Ses getirecek bir eylem hazırlığı içindeler herhalde. Acaba bu sefer nereye atacaklar? Başka bir eylem mi düzenliyorlar?” İnsanlarda canını kaybetme beklentisi ve korkusu var.
‘Önce Kilis içindeki IŞİD’ciler temizlenirdi’
Ahmet: Benim 7 Aralık Üniversitesi’nde okuyan arkadaşlarım var. Ara ara konuşuyorum. Üniversitenin 10 bin öğrencisi var. Üniversitenin yarısı 25 Nisan’dan itibaren okulların tatil edildiği süreç ki zaten ilk bomba da üniversitenin hemen yanına düşmüştü. Arkadaşıma sorduğumda çoğu üniversitelinin okula gitmediğini söyledi. “Okul bomboş” diyordu. Üniversiteden açıklama yapılmış “Vizelerine, finallerine gelsinler yeter” diye. Ama vizeye finale nasıl geleceksin? Sen ne eğitim alıyorsun ki neyin sonucunda bir sınav kağıdı vereceksin. Üniversite Kilis için kritik bir yerde duruyor. Kilis var olduğundan beri kaçakçılığa mahkum edilmiş bir şehir. İnsanların ziraat konusunda bilgilendirilmemesi oradaki insanları ilkel koşullarda tarım yapmaya mahkum ediyor.
Şu an mesela IŞİD’e yönelik operasyon gerçekleştirildiği söyleniyor. Ben IŞİD’le mücadele ettiklerini kesinlikle düşünmüyorum. Böyle bir şey olsaydı önce Kilis içindeki IŞİD’ciler temizlenirdi. Antep şu an karargah olarak kullanılıyor. IŞİD konvoyları yapılıyor. Hiçbir şey yapamıyorsan o konvoyu gerçekleştiren araçların plakalarını alır oradan hareket ederek bir şey yaparsın. Oysa hiçbir soruşturma işlem yokken şu kadar roket attık diyorlar. Ama iktidar, roketin dumanı çıkmadan bomba atılmadan kaç tane IŞİD’cinin öldürüldüğünü açıklıyor. Halka “Ensarsın”, “Nobel’e adaysın”, “Biz sizin için misilleme yaptık” diyerek yaşananları silikleştirmeye, algılarını değiştirmeye çalışıyorlar. Ama ölüyoruz işte. İşin aslı bu. IŞİD ile kader ortaklıkları var. İkisinin birbirini desteklemesi bu kader ortaklığından ileri geliyor.
Merve: Eğitim fiili olarak Kilis’te şu an tamamıyla durmuş durumda. Çocuklar zaten okula gitmek istiyorlar. Ağlıyorlar, “Çocukları öldürüyorlar” diyerek okula gitmek istemiyorlar. Liseler aynı şekilde. Benim iki kız kardeşim var. Bu yıl üniversite sınavına girecekler. Hiçbir şekilde derse odaklanamıyorlar. Okula zaten gidemiyorlar. Okulda yaklaşık iki aydır ders işlenmiyor. Vali “Dersler devam etsin, okullar kapatılmasın” diyor ama müdürler “Biz bu sorumluluğu alamayız” diyerek çocuklara evlerine gitmelerini, sınav zamanı geldiğinde çocuklara haber vereceklerini söylüyorlar. Kız kardeşlerim şu an üniversite sınavına girmemeyi düşünüyorlar. Sınava 7 Aralık Üniversitesi’nde girecekleri için “Ya bomba düşerse” diyerek. Sınava önümüzdeki sene Antep’te girmeyi düşünüyorlar.
Geçenlerde Kilis’te doktorluk yapan bir arkadaşımla konuştum. Dedi ki “İki adam geldi. Suriye vatandaşı olduklarını söylediler. Ben de dışarıda isimlerini yazdırıp daha sonra gelmelerini söyledim.” Gelen iki kişi isimlerini IŞİD olarak yazdırmış, arkadaşım da bunu tahlil sonuçlarından görmüş. Kayıtta “IŞİD” yazıyor. IŞİD’ciler bu kadar rahat dolaşıyorlar yani Kilis’te. Hastaneye gelip tedavilerini oluyorlar. Devlet hastanesinin ambulansları gidiyor. Kişi başı 200 dolardan IŞİD’cileri Kilis’e getiriyorlar. Daha sonra da ambulansla tekrar Suriye’ye geçiş yapıyorlar. İnsanların asıl olarak bunları görmesi gerekiyor. Televizyonlarda “Misliyle karşılık verildi” diyorlar. Bu artık herkes için bir dalga konusu haline geldi. “Misliyle ne yaptılar acaba” diye.
İnsanlar Suriye’deki sığınmacılar barındırıldığı için bir süre “barış ödülü” ile kandırılmaya çalışıldı. Bombalar düştüğü zaman Belediye Başkanı Hasan Kara dükkan dükkan gezip bayrak dağıttı. Halkın değerlerini kullanarak susturmaya çalışıyorlar. Tarih bütün yaşananları yazıyor. Bu yaşananlar 20 yıl sonra da 30 yıl sonra da karşılarına çıkacak. Halk; güvenlik, sağlık, eğitim, yaşama hakkı yönünden büyük bir tehdit altında. Ve bunların üstü örtülmek isteniyor. Kilis’teki özet bu. Biz bunların hiçbir yerde yaşanmasını istemiyoruz. Kilis Dayanışması olarak elimizden geleni yapacağız.
Sendika.Org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.