Neden öfkemiz, sadece televizyon başında bir başka magazin haberine geçene kadar sürüyor; neden sosyal medya hesaplarından yazılan sınırlı karakterlere sıkışıp kalıyor? AKP hükümetinin katil olduğu Gezi Direnişi’yle; hırsız olduğu yolsuzluk operasyonlarıyla tescillenmişti. Fakat “En büyük Müslüman biziz” söylemlerinin ardında gizlenmiş tecavüz zihniyeti, yakın zamanda art arda ortaya çıkan tecavüz haberleriyle teşhir oldu. Ensar Vakfı’nda çalışmış […]
Neden öfkemiz, sadece televizyon başında bir başka magazin haberine geçene kadar sürüyor; neden sosyal medya hesaplarından yazılan sınırlı karakterlere sıkışıp kalıyor?
AKP hükümetinin katil olduğu Gezi Direnişi’yle; hırsız olduğu yolsuzluk operasyonlarıyla tescillenmişti. Fakat “En büyük Müslüman biziz” söylemlerinin ardında gizlenmiş tecavüz zihniyeti, yakın zamanda art arda ortaya çıkan tecavüz haberleriyle teşhir oldu.
Ensar Vakfı’nda çalışmış bir öğretmenin 45 çocuğa tecavüz etmesinin ve bunun açığa çıkmasının ardından, tecavüz ve cinsel istismar haberleri bitmek bilmedi.
Bilmeyenler için kısa bir bilgi notu düşelim. Ensar Vakfı, AKP hükümetine çok yakın bir vakıftır. Çocuklar için çok fazla projenin altına birlikte imza atmışlıkları vardır!
Bu tarz tecavüz ve cinsel istismar olaylarının ağırlıkla imam hatip liselerinde, dini eğitim veren vakıflarda ve kurumlarda gerçekleşmesi bir tesadüf olamaz. AKP, aşırı dini söylemlerle cinayetlerin, yolsuzlukların, kadınlara ve çocuklara yönelik işledikleri suçların üstünü örtmeyi amaçladı. Sonuç; açığa çıkan onlarca tecavüz ve cinsel istismar suçu…
Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin, imamların, müdürlerin cinsel istismar haberlerini alıyoruz. Eğitim kurumları son birkaç aydır taciz ve tecavüzlerin en yoğun yaşandığı yerler.
AKP açısından bakarsak; pekâlâ birleri bilinçli bir şekilde, bu haberlerle toplumun öfkesini açığa çıkarıp, onları tahtından indirmeyi hedefliyor olabilir.
Ama bu durum; tüm bu haberlerin gerçek olduğu, bugüne kadar üstünün örtüldüğü ve sürekli aksi söylemlerle “namus kumkumalığı” yaparak toplumda muazzam bir “ters psikoloji” yaratıldığı gerçekliğini değiştirmez.
Yalancının mumu yatsıya kadar…
Evet biliyorduk. Bunlar katildi, hırsızdı, erkek egemen İslami bir toplumsal düzen için, kadın bedeni üzerinden çok çirkin politikalar ürettiler. Fakat itiraf edelim; hiçbirimiz 45 çocuğa tecavüz edilen bir vakfı da koruyacaklarını tahmin etmiyorduk.
Yakıştıramadığımızdan değil elbette… Bu kadar yüzsüzlük; Müslümanlığın üzerinde böyle bir tepinmek; karşılarındaki toplumu bu kadar aptal yerine koymak; bunca tecavüzü, cinayeti sıradanlaştırabilmek bile bir kabiliyet gerektirdiğinden.
Faşizmin yapısında vardır. En kötü, en kabul edilemez durumu bile sıradanlaştırmak ve normalleştirmek… Bu bir yönetim biçimidir.
Şuan yapılmaya çalışılan da tam olarak bu değil mi?
Gözümüzün içine kadar soktular işte cinayetlerini, hırsızlıklarını, tecavüzlerini… “Kürt illerinde çocukları öldürüyorlar” dedik, “Onlar terörist” cevabını aldık. “Karaman’da çocuklar tecavüz ediyorlar” diyoruz, cevap “Beş yüz küsur yıl ceza aldı işte, daha ne olsun?”
“Tetiği çekenin” boynuna ipi geçirip şöyle bir kenara çekilmek var mı?
Kimse sormayacak mı?
Bu adam nasıl olur da böyle bir vakıfta 45 çocuğa tecavüz eder ve bu yıllarca açığa çıkmaz? Nasıl olur da, böyle bir olayın yaşandığı vakıf; açılması bile yasakken, kapatılmaz; sorumlularından kimse yargılanmaz? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı “Bir kereden bir şey olmaz” deyip de hâlâ “ailemizin” bakanlığını nasıl sürdürebilir?
Kadınlara ve çocuklara yönelik bu suçların arkasında; hakimiyle, savcısıyla hukuk sistemi; evlilik programları, dizileriyle toplumsal rolleri pekiştiren medya; dillerinden kadını aşağılayan sözleri düşürmeyen bakanları ve milletvekilleriyle hükümet; tüm bunları kontrol eden ve erkekliği yüceltip koruyan erkek egemen devlet var.
Bir tetikçiye verilmiş cezayla içimiz soğumamalı. Çünkü bunların dillerinde ve ellerinde katledilmiş kadınların kanları var; boyunlarında tecavüze uğramış çocukların vebali var.
Peki, biz ne durumdayız?
Hâlâ daha, nasılsın sorusuna; “İyilik sağlık idare ediyoruz işte” diyebilen kaldı mı?
Mesela, tecavüze veya tacize uğramış çocuklar o psikolojiyle, hayatla kuracakları ilişkinin aldığı onca yarayla bundan sonrasında idare edebilecekler mi? Peki bunun gibi haberlerle büyüyecek bir nesilde “sağlık” kalır mı?
Kadınlar olarak korkuyla yaşamaya alışığız ama çocuklarımız da korkarak yaşamaya başladıysa “iyilik umut etmek ve iyilik yapmaya devam etmek” mümkün mü?
Anlayacağınız idare de edilmiyor, iyilik ve sağlık da kalmadı.
Ama bir öfke birikiyor tüm toplumsal muhalefette… Tabi ki biriktiği kadar nereye aktığı da önemli olan bir öfke…
Ne yazık ki öfkemiz, sadece televizyon başında bir başka magazin haberine geçene kadar sürüyor; sosyal medya hesaplarından yazılan sınırlı karakterlere sıkışıp kalıyor.
Çünkü toplumsal muhalefet hızla sosyal medya muhalefetine dönüşüyor; öfkeler sokakları değil, Facebook duvarlarını dolduruyor. Bu bir sosyal medya eleştirisi değil ama sosyal medyanın öfkeyi emen bir tarafı olduğunu da görmemiz gerekiyor. Bu yüzden Facebook hesaplarımızdan çıkıp sokağı yeniden hatırlamalıyız.
Bizleri sokağa dökecek olan daha ne olabilir? Her gün bir başka çocuğun taciz edildiği haberiyle uyanmaktan başka… Gözümüzden kaçırdığımız, ya da bugüne kadar kendimize sormadığımız bütün sorularla birlikte; Türkiye muhalefeti olarak büyük bir sınavdan geçiyoruz.
Sınavı başarılı geçmenin tek yolu; bu öfkeyi patlatıp doğru mecralara akıtabilmek…
Sonunda patlayacağı çok açık olan bir öfkenin fitilini belki de biz kadınlar yakacağız. Çünkü bu düzenin bizden çalabileceği hiçbir şey kalmadı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.