Cezaevi için düşünülen planlama tüm hatıraları yok sayarak yapılmış durumda. Alanın bir yaşam alanına dönüştürülerek içinde çeşitli organizasyonların yapıldığı; insanların çeşitli etkinliklerde bulundukları bir mekan olarak tasarlanmış durumdadır Antik Yunan filozofu Diyojen Korint sokaklarını gezen ve herkesin önünde diz çöktüğü Büyük İskender’i gördüğünde ayağa kalkmaz. İskender Diyojen’in ayağa kalkmaması üzerine kendisini tanıyıp tanımadığını sorar. Diyojen […]
Cezaevi için düşünülen planlama tüm hatıraları yok sayarak yapılmış durumda. Alanın bir yaşam alanına dönüştürülerek içinde çeşitli organizasyonların yapıldığı; insanların çeşitli etkinliklerde bulundukları bir mekan olarak tasarlanmış durumdadır
Antik Yunan filozofu Diyojen Korint sokaklarını gezen ve herkesin önünde diz çöktüğü Büyük İskender’i gördüğünde ayağa kalkmaz. İskender Diyojen’in ayağa kalkmaması üzerine kendisini tanıyıp tanımadığını sorar. Diyojen ise tanıyorum tabii ki. Sen esirimin esirisin diye yanıt verir. İskender meseleyi anlamayınca şöyle açıklar Diyojen: “Sen toprak için insan öldürüyorsun. Dünya benim esirim, kölem. Sen de benim köleme köle olmuşsun. Şimdi kim kime ayağa kalkacak?
Sinop; işte bu hikayedeki Büyük İskender’e kafa tutmuş Antik Çağ filozofu Diyojen’le ama en çok da tarihi cezaeviyle bilinen doğal güzelliğini koruyabilen bir Karadeniz şehri. Şimdi bu şehir AB’nin de desteğiyle kentsel dönüşüm kapsamında yeniden yapılandırılmak isteniyor.
Şehri yeniden yapılandırmasını planlamak üzere; Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilen, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürütülen “Ortak Kültürel Miras: Türkiye ve AB arasında Koruma ve Diyalog” projesi kapsamında 21-25 Mart 2016 tarihinde Sinop’ta bir konferans gerçekleştirildi. Konferansa ulusal ve uluslararası olmak üzere 40 master ve doktora öğrencisi katıldı. Katılımcılarından biri olduğum projenin amacının Sinop’un tarihsel ve kültürel mirasına sahip çıkmak değil de; bir kültür ekonomisi yaratmak olduğunu anladığımda projeden ayrıldım.
Bu proje kapsamında asıl olarak Sinop’un çehresini değiştirme hedeflenmektedir. Fakat Sinop’un planlanması konusunda AB’nin proje yürütücüleri ile belediye başkanı ve valinin fikir ayrılıkları da bulunmakta. Ortak mutabakata vardıkları tek bir proje var; o da “Tarihi Sinop Cezaevi” projesi. Fakat ortak mutabakata vardıkları cezaevi ise tarihsel bağlamından tamamen kopartılarak bir yaşam alanına dönüştürülmek isteniyor.
Tarihi Sinop Cezaevi
İlk defa M.Ö. 2000’de yaşayan yerli kavim Gaşkalılar zamanında kurulmuş olan Sinop kaleleri, Grek, Pontus, Roma, Bizans, Selçuklular ve Osmanlılar devirlerinde büyütülerek kullanılmış; hapishanenin oluşumu ise Sinop’u zapt eden Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus’un 1214 yılında ana kuleyi kuzeyden güneye inen dik bir surla kesmesiyle gerçekleşmiştir.
Özellikle politik suçlularıyla bilinen cezaevi için yapılan betimlemeler onun, genel olarak çok zor koşullara sahip olduğu yönündedir. Cezaevi, denizle adeta iç içe olan yapısı nedeniyle rutubetli, diğer cezaevlerinden farklı olarak dış cephesi surlarla çevrili bir yapıdadır. Cezaevi, Osmanlı döneminden kalma yapısı nedeniyle bir cezaevini daha da zorlaştıran zindan (halk arasında domuzluk), malta gibi yaşam koşullarının daha da zorlaştığı özel hücrelere sahip bulunmaktadır. Burada, çoğu kez geme tabir edilen büyük farelerle arkadaşlık edilen, savaş zamanlarında kedi yemeye kadar varabilen açlık dönemleri yaşanabilen, dayak ve işkenceye maruz kalınan ve bir cezaevinden çok kaleye benzeyen bir mahkumiyet alanıdır.
Nitekim Sinop’u 1640 yılında ziyaret eden Evliya Çelebi ise kale içindeki cezaevi ile ilgili olarak izlenimlerini şöyle anlatmıştır:
Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkum kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar.
Osmanlı ve Türkiye’deki devlet, siyaset ve edebiyat adamlarından birçok ünlü kişi de hayatlarının bir kısmını burada geçirmişlerdir. Kırım Hanı Devlet Giray başta olmak üzere, Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevî Kuran, Refik Cevat Ulunay, Hüseyin Hilmi, Burhan Felek, Osman Cemal Kaygılı, Sabahattin Ali, Kerim Korcan, Osman Deniz, Zekeriya Sertel bunlardan bazılarıdır. Osmanlı Devleti’nin yıkılış döneminde isyana kalkışan Karadağlılar, 1970’li yıllarda Türkiye’de eylem yapan Filistinliler, Nejat Daş gibi bazı uyuşturucu kaçakçıları da cezaevinin diğer konuklarıdır. Sabahattin Ali; Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz ve Aldırma Gönül şiirlerini ve Duvar isimli öyküsünü burada yazmıştır. Yine Kerim Korcan “İdamlıklar” adlı öykü kitabında Sinop’un ve cezaevinin fiziksel koşullarına değinmiş, bu bağlamda daha çok idam mahkumlarının dışarıdaki ve içerideki yaşantıları ile psikolojik durumları üzerinde durmuştur. Korcan ayrıca, daha sonra filme de çekilen “Tatar Ramazan” isimli öykü ile konusu Sinop Cezaevinde geçen “Linç” adlı romanını da burada yazmıştır.
Yaşam alanına dönüştürülmek istenen cezaevi
Cezaevi için düşünülen planlama ise tüm bu hatıraları yok sayarak yapılmış durumda. Aşağıda yer alan krokiden anlaşılacağı üzere alanın bir yaşam alanına dönüştürülerek içinde çeşitli organizasyonların yapıldığı; insanların çeşitli etkinliklerde bulundukları bir mekan olarak tasarlanmış durumdadır.
“Asla tek başımıza anımsamayız” diyen Fransız sosyolog Halbwachs, bireylerin kişisel hatırlama eylemini de kolektifliğe bağlar. Halbwachs’a göre anının hatırlanması ne kadar tanıklara bağlı olsa da, aynı zamanda yaşanan olayın geçtiği mekan ve yerler de önemlidir. Çünkü her grubun sahip olduğu bir yer ve mekan vardır; bellek bu yerler sayesinde korunur ve şekillenir.
İşte cezaevinin yaşam alanına dönüştürülmesi tam da bu noktada önemli. Mekanın bu şekilde dönüştürülmesi ile belleklerimiz de tahribata uğrar. Hatırlanması gerekenler yitirilir. Geçmişle yüzleşme ve hesaplaşma sağlanamaz. Oysa yapılması gereken cezaevini bağlamından koparmadan bu hesaplaşmaya olanak verecek şekilde bir müzeye dönüştürmek olacaktır.
Kaynaklar
ERSOY, T. (1997) Sinop’un Hanı; Sinop Hapishanesinin Tarih ve Edebiyattaki Yeri, Sorun Yay., İstanbul
İLHAN, E. (2015) Gelenek ve Hatırlama: Belleğin Kültürel Olarak Yeniden İnşası Üzerine Tartışma, Ankara
YILMAZ, C. Tarihi Sinop Kalesi Cezaevi, Doğu Coğrafya Dergisi, Samsun
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.