Uzun bir zamandır yaşadığımız laik, sosyal hukuk devleti olmaktan uzaklaşan ve hatta uygulanan faşizan yaklaşımlar değerlendirildiğinde, Avrupa ile gerçekleştirilen mültecilik anlaşmasının alanın memnun, satanın memnun olduğu bir gerçeklik ile karşı karşıyayız Avrupa ile gerçekleştirildiği söylenen “mülteci anlaşması” Türkiye tarihinin en berbat anlaşmalarından birisidir. Bu anlaşma ülke olarak ne denli insancıl olduğumuzu değil, ne denli onursuz […]
Uzun bir zamandır yaşadığımız laik, sosyal hukuk devleti olmaktan uzaklaşan ve hatta uygulanan faşizan yaklaşımlar değerlendirildiğinde, Avrupa ile gerçekleştirilen mültecilik anlaşmasının alanın memnun, satanın memnun olduğu bir gerçeklik ile karşı karşıyayız
Avrupa ile gerçekleştirildiği söylenen “mülteci anlaşması” Türkiye tarihinin en berbat anlaşmalarından birisidir.
Bu anlaşma ülke olarak ne denli insancıl olduğumuzu değil, ne denli onursuz ve bedbaht durumda olduğumuzu gösteren bir işbirliği hatta işbirlikçilik anlaşmasıdır. Anlaşma özü itibariyle de tüm taraflar için ahlaki sorunları olan bir anlaşmadır.
Onurlu bir ülke olmak bu değildir.
Onurlu bir ülke olmak insan göçlerine neden olmamak, onay vermemek ve insanlığın en büyük trajedilerinden birisi olan yerinden yurdundan etmelere katkı sağlamamaktır. Ama bu konuda defolu olduğumuz bir kültürü sahip olduğumuzu da unutmuyor olmalıyız.
Söz konusu anlaşma o kadar ki; Sadece Türkiye’dekilerin Avrupa’ya geçişinin sınırlandırılması ve Avrupa’nın uygun gördüğü sayı ve insan niteliği koşulunu kabul etmeyi değil, Avrupa’ya iltica etmiş ya da fiilen geçmiş bulunan ama Avrupa’nın uygun bulmadığı mültecilerin geriye kabul edileceği bir anlaşmadır.
Tüm bunları 3 milyar avro için yapıyor oluşumuz, hadi bilemedin ne zaman ödeneceği belli olmayan bir 3 milyar avro daha alacak oluşumuz üzerinden düşünüldüğünde, düştüğümüz durumun ne denli “içler acısı” olduğunu söylemek mümkün…
Belki ahlaki değil ama eğer iş sadece para idiyse, o halde başta Rusya olmak üzere ticaret ve turizm kayıpları nedeniyle kaybettiğimiz ve kaybedeceğimiz gelirleri nasıl açıklayacağız?
Muhtemeldir ki; yaz turizmi istemiyor olabiliriz. “Mayolu ve açık kadınlar” bize ters geliyor olabilir. Hele bazı sapkınlar var ki; Rusya ile ilişkilerimizden iyi para kazanıyor olabiliriz ama taciz ve tecavüzü gerçeklerini saklı tutarak ahlakımızı koruyalım diye mi düşünüyorlar acaba?
Mülteciler meselesinde işin başka boyutları da var elbette.
Mülteciler Türkiye toplumsal yapısını gericiliğe doğru yeniden oluşturmada önemli bir işleve sahip olabilir. Çünkü ağırlıklı olarak gerici bir potansiyel oldukları ve bu şekliyle önemli bir güç ivme oluşturacakları muhtemel bir kitleden söz ediyoruz. Diğer açıdan daha ucuz bir emek gücü dolayısıyla çalışanlar arası rekabetten ziyade tahakküm oluşturma unsur ve yakın gelecekte gerici-liberal iktidarların devamını garantiye almada ciddi bir seçmen potansiyeli.
Tüm bunlara neden sonuç açısından bakıldığında Suriye’nin parçalanmasında, çıkarılan iç savaşın ve mülteci akışının oluşmasında, Türkiye’nin üstlendiği tüm roller başından beri incelendiğinde, bazen hesapsız gibi görülen politikaların ya da politikasızlıkların pek de hesapsız olmadığı ortadadır. Uzun bir zamandır yaşadığımız laik, sosyal hukuk devleti olmaktan uzaklaşan ve hatta uygulanan faşizan yaklaşımlar değerlendirildiğinde, Avrupa ile gerçekleştirilen mültecilik anlaşmasının alanın memnun, satanın memnun olduğu bir gerçeklik ile karşı karşıyayız.
Çünkü emperyalizm için en büyük dert ve amaç ulusal ya da sınıfsal karakteri belirgin, anti-emperyalist ülke yapılarının dağıtılması ve giderek kendini hissettirecek biçimde “gerici, bölünmüş, değerleri ve ilkeleri olmayan, piyasacı ve en önemlisi işbirlikçi ülkeler” oluşturmaktır.
Bu Türkiye için de başından beri en büyük uluslararası proje değil miydi zaten…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.