Laiklik mücadelesi, kaçınılmaz olarak memleketteki temel devrimci siyaset ekseninin bundan sonraki kurucu unsuru olacaktır. Devrimciler, sınıf hareketinin ve toplumsal muhalefetin gireceği ve laiklik mücadelesiyle örülmüş bir yörüngenin oluşmasında belirleyici olmalıdır. Bu yörünge, solun içinde kimi kırılmalara ve ayrışmalara neden de olabilir. Sosyalistler, devrimciler bu yörüngeyi oluşturmaktan da bu ayrışmayı yaşamaktan da kaçınmamalıdır Görülüyor ki laiklik […]
Laiklik mücadelesi, kaçınılmaz olarak memleketteki temel devrimci siyaset ekseninin bundan sonraki kurucu unsuru olacaktır. Devrimciler, sınıf hareketinin ve toplumsal muhalefetin gireceği ve laiklik mücadelesiyle örülmüş bir yörüngenin oluşmasında belirleyici olmalıdır. Bu yörünge, solun içinde kimi kırılmalara ve ayrışmalara neden de olabilir. Sosyalistler, devrimciler bu yörüngeyi oluşturmaktan da bu ayrışmayı yaşamaktan da kaçınmamalıdır
Görülüyor ki laiklik önümüzdeki dönemde politik gündemi belirleyen temel tartışma olacak. Sosyalist sola düşen de bu politik gündemi kamusal bir tartışmaya çevirerek mücadele ekseni ve talepleri belli bir program oluşturmaktır.
Bu konuda ne kadar başarılı olunacağını zaman gösterecek fakat bunun dışında herhangi bir seçenek, elimizi kuvvetlendirmek bir kenara, daraltacaktır.
Sosyalist sol içinde kavram ve konuların tartışılması kabaca üç temel hat izliyor. Birincisi, “kavramsal” düzeyde bir tartışma yürütülerek kavram ve konulara “teorik” taraf olmak. İdeolojik bir mücadelenin önemini kavramış hiç kimse tarafından itiraz edilemeyecek olan hat, iki temel eksiklik taşıyor. Birincisi bu tartışma ihtiyacının teorik kaygılar dışında herhangi bir pratik şikâyet ve talepten beslenmesini sağlayacak gerçek politik kanalların eksikliği. İkincisi ise ortaya çıkan teorik sonucun pratik bir programa dönüşmesini sağlayacak kanalların eksikliği. Kısaca sosyalist sol çevrelerin ideolojik düzeyde (ki hiç şüphesiz çok kıymetli) ve dar tartışmalardan çıkardığı sonuçlar, teorik doğrular içerse de pratik bir programa dönüşemiyor, çünkü hem bu tartışmayı besleyecek hem de sonuçların mücadele programına dönüştürüleceği örgütlenme ayaklarından yoksunlar. Dolayısıyla bu tartışma hattı, “yukarıdancı” eleştirilerine ve savunduğu kavramları statikleştirme gibi bir kaymaya, bunu niyetlemese de, çok sık uğruyor.
Sosyalist sol içindeki bir diğer hat da, her bir mikro alana bakıp buradaki gözlemlerini teori seviyesine çıkaran, her bir gözlem birimini politik aktör olarak kabul eden bir teorik çerçeve izliyor. Dolayısıyla teorik kavramların gündelik deneyimlerinin her birini farklı bir paradigma olarak ele alıyor. Bu mikroculuk, “hayat ağacının yeşilliği (hatta rengarenkliği)”ni teoriye de uyarlayarak, aslında teorisizlik üretiyor, kavramların içini boşaltıyor. Bu hattın içinde sayılabilecek ama özel bir değiniyi de gerektiren bir patika var. “Liberal sol” olarak isimlendirilen bu topluluk, toplumun temel kırılmasını asker-sivil ikiliği olarak gördüğünden “askerin geriletilmesi-sivilin ilerletilmesi” ilkesini başat politik amaç ediniyor. Böyle olunca “Kemalist askeri vesayet” karşısında tüm “madunlar”, eşit, demokratik katılım ve temsil hakkı ediniyor. Siyasal çatışmayı “merkezdeki Kemalist elit”e karşı “çevredeki mazlum-mümin halk” karşıtlığı üzerinden okuyan bu düşünce, demokrasi düşmanı gerici toplulukları “demokrasi meftunu milli irade” haline bile getirebiliyor!
AKP’nin elde ettiği hegemonyanın temel teorik ve ideolojik girdilerini sağlayan bu düşünce zaten neredeyse “prensip olarak” kavram savunmuyor. Liberal sol, AKP’nin, kendi dinamikleri içinden çıkaramayacağı ideolojik gıdayı ona sağladı. AKP, hegemonyasını kurarken ihtiyaç duyduğu bu ideolojik gıdaya, güvencesizleştirme, dilencileştirme, gericileştirme, rant dağıtımı, korku, terör vb. araçlarla elde edeceğinden çok daha hızlı şekilde, liberal solcuların desteğiyle kavuştu. AKP de uzun yıllar bu topluluğu böylesi amaçlar için kullandı. “Yetmez ama Evet” garabeti, bunun en klasik örneği olarak siyasi tarihte yerini almış oldu.
Sosyalist sol içindeki bir diğer hat ise ideolojik ve pratik mücadeleyi bir arada vermeyi amaç edinen, bu iki çabanın birbirini beslemesinin sonucu, teorik katkıları da politik kazanımları da olan bir hat. Kimi zaman “hareket” olmasıyla kimi zaman eylem çizgisi nedeniyle eleştirilse de Türkiye’deki devrimci mücadele birikimine “hak mücadeleleri” kavram ve deneyiminin bu hat tarafından kazandırılması, toplam için önemli bir katkı olarak sayılmalıdır.
Sosyalist sol dışında, CHP’nin kapladığı sosyal demokrat hat ise artık neredeyse gayrı meşru ilan edilen Kemalizme ait kökleri ve burjuva siyasetinin bugünkü parlamenter hedefleri arasına sıkışmış, kimliksizleşmiş, ideolojik ve politik olarak AKP’nin gündemine tabi olmuş halde.
Sosyalist solun bu koşullarda “yakalandığı” laiklik gündemi, statikleşmiş kavramlara ilişkin çağrı düzeyinde kalan savunular ve uzun zaman önce kavramlara açılmış düşünsel savaşların geri alınamaz etkileri arasında, yeni bir mücadele hattı ihtiyacının kendini dayattığı koşullar içinde vuku buluyor.
Hal böyleyken laiklikle ilgili mücadeleyi kavram düzeyinden pratik alana yaymak, devrimci bir eleştirisini yaparak yeniden içeriklendirip savunmak, refleksif tepkilerin ötesinde bir mücadele çizgisi haline getirebilmek, önümüzde duran görevler olarak görünüyor.
Türkiye koşullarında bunun olabilmesi için her şeyden önce siyaset zemininin tarif edilmesi gerekmektedir. Bu zemin, yüksek topuklu ayakkabılarla yürünemeyecek kadar taşlı, çıplak ayakla basılamayacak kadar sıcak, üzerinde zıplanamayacak kadar serttir. Devrimcilerin yolunu oluşturan bu zeminde ilerleyebilmek ancak ve ancak tarihin müziğinde zamanın ritmiyle yürümeyi sağlayacak düşünsel ve maddi ayaklarla mümkündür.
Devrim ağacının gölgesi geniş olsa da kökü bir topraktadır
Sosyalistler laiklik konusunda Kemalizm kompleksine kapılmadan ve ezberden yapılan “Kemalist” eleştirisinden korkmadan cumhuriyetin laiklikle ilgili kazanımlarına sahip çıkmalıdır. Bu, o laikliği eleştirmenin, içini yeniden doldurmanın ve aşmanın engeli değil, hatta, şartıdır. Anadolu halkının emperyalizme ve gericiliğe karşı verdiği mücadele laiklik konusunda ender bulunacak bir birikim bırakmıştır. Bu birikime “miras” muamelesi yapmadan, aşmak için sahip çıkmak gerekmektedir. Devrim ağacının gölgesi geniş olsa da kökü bir topraktadır. Toprak onu bağlayan olduğu kadar besleyendir de. Dolayısıyla laiklik mücadelesi, -bu coğrafyadaki engin birikimi kullanmayı, mücadele edenlerin tercihine bırakmayacak kadar- bu birikime bağlıdır. Dolayısıyla laiklik üzerine düşünmek ve mücadele etmek, sosyalist sol için bir tercih değil solun bu topraklarda var olabilmesinin zorunlu koşuludur.
Ayrıca unutulmamalıdır ki Anadolu’da devrim inancının taşıyıcısı olan halk, bu karakterini tarihten aldığı isyan birikimi kadar bu kazanımlara da borçludur –ki söz konusu kazanımların tarihsel niteliği bizim için temel önemdedir. Bunun da ötesinde, büyükçe bir nüfusun Anadolu’nun kurak gericiliğinde yaşayabilmelerini sağlayan da bu kazanımlardır. Böyleyken, son yirmi yıl içinde, Kemalizmin ne pahasına olursa olsun geriletilmesini temel politik amaç olarak belirleyen kimi liberal sol cereyanlar da asıl olarak özellikle Alevi ve ilerici nüfusun Anadolu’daki var olabilme koşullarına zarar vermektedir.
Eğitim kurumlarının ve müfredatının gericileştirilmesi, kadın cinayetleri, sömürüyü meşrulaştırma mekanizmaları, Alevi düşmanlığı, gayri-Müslim nefreti ve Kürt sorununun havale edilmesinde kullanılan dincilik, uluslararası İslamcı terör örgütlerinin desteklenmesine kadar götürülmüş durumda. Hal böyleyken yapılması gereken, bir yandan laiklik kavramı ve kazanımlarını savunurken diğer yandan mücadele programını çıkarmak ve devrimci bir içerikle yeniden oluşturmaktır. Yeniden oluştururken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, “özgürlükçü/gerçek/inançlara saygılı vb.” sıfatların, laiklik kavramının içinin boşaltılmasına neden olacak şekilde kullanılmamasıdır.
Bu program, ilerici tüm mücadele uğraklarında ilerici tüm kişi ve kurumlarla bir arada olmayı gerektirmektedir. Özellikle Anadolu illerinde, asgari müştereğin sağlandığı her türlü etkinlik ve eylem, katılımcılarının oy tercihlerine bakılmaksızın, desteklenmeli hatta sahiplenilmelidir.
Birleştirici ve ayrıştırıcı bir eksen olarak laiklik
Laiklik mücadelesi, kaçınılmaz olarak memleketteki temel devrimci siyaset ekseninin bundan sonraki kurucu unsuru olacaktır. Devrimciler, sınıf hareketinin ve toplumsal muhalefetin gireceği ve laiklik mücadelesiyle örülmüş bir yörüngenin oluşmasında belirleyici olmalıdır. Bu yörünge, solun içinde kimi kırılmalara ve ayrışmalara neden de olabilir. Sosyalistler, devrimciler bu yörüngeyi oluşturmaktan da bu ayrışmayı yaşamaktan da kaçınmamalıdır.
Öte yandan teorik düzeyde laiklik, tarihsel olarak “burjuvazinin talebi ve vaadi” olmakla birlikte Marx’ın Fransa’da İç Savaş’ta özlü biçimde anlattığı şekilde “işçi sınıfının özgür etkinliği bakımından zorunlu bir temel oluşturan reform”dur da. Bu yüzden işçi sınıfının da temel taleplerinden biri olması gereken laiklik, şimdiye kadar olduğu gibi burjuva yorumlarla değil, Marksist analizlerle ele alınmalıdır. Laiklik, sınıf ilişkilerinin tarihselliği ve o anda karşılık geldiği sınıf mücadelelerinin durumu bağlamında düşünülmeli ve böyle bir anlamlandırmanın sonucunda “sınıfsallaştırılmalıdır”.
Proletaryanın ve ezilen halkın çıkarları laikliğin savunusunu gerektirir. Çünkü hem ideolojik hem de ekonomik gelişimlerinin önündeki engellerin kalkıyor/kaldırılabiliyor olduğu koşullar buna bağlıdır. Paris Komünü, bu duruma tarihten çarpıcı bir örnektir. Komünün ilanından sadece beş gün sonra, kilise ile devletin ayrılarak din işleri bütçesinin kaldırılması ve bütün kilise mallarının kamu mülküne dönüştürülmesinin kararlaştırılması, işçi sınıfı mücadelesi ile laiklik arasındaki organik bağı en iyi şekilde anlatır. Ayrıca bundan bir hafta sonra okullardan dini simgelerin kaldırılması da din ile toplumsal yaşamın ayrılmasını gösteren bir işçi sınıfı pratiğidir.
Ezcümle, laiklik, cumhuriyet aydınlanmasının kazanımlarını koruyan, ilerici Anadolu halkının varlığını dayandırdığı değerleri savunan, devrimci mücadelenin gerekleriyle kavranan ve yeniden kurulmak üzere ele alınması gereken bir kavramdır. Bu kavram ve kazanımlar için verilecek mücadelenin programını oluşturmak görevi karşımızdadır. Böylesi bir görev, liberal salvolardan, kuru teorik ataklardan ve küçük burjuva radikalizminden etkilenmeden, oluşturulabilecek en geniş çevreyle birlikte yerine getirilmelidir.
Laiklik mücadelesi, hem kavramsal hem pratik düzeyde, sosyalistler için bir tercih meselesi olmanın çok ötesine geçmiştir ve bir devrim sorunudur. Devrim sorunu (devrimle kurulacak) olanı devrimin konusu (devrimi kuracak olan) haline getirmek bizim elimizdedir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.