Postmodern yeniden paylaşım savaşının Karabağ-Azerbaycan hattında 1 Nisan’da Ermenistan’ın da dahil olduğu dört günlük bir savaş yaşandı. Savaş sonrası ateşkes ihlalleri yer yer devam etmekle birlikte, taraflar eski sınırlarına çekildi. Sahneye diplomatik heyetlerin uğraşları çıktı. Diplomatik cephede başrol Rusya’ya ait. Geçtiğimiz hafta ateşkese yanaşmayan Bakü yönetimini de Azerbaycan’ın kuzey sınırında askeri tatbikat yaparak zorlamak da […]
Postmodern yeniden paylaşım savaşının Karabağ-Azerbaycan hattında 1 Nisan’da Ermenistan’ın da dahil olduğu dört günlük bir savaş yaşandı. Savaş sonrası ateşkes ihlalleri yer yer devam etmekle birlikte, taraflar eski sınırlarına çekildi.
Sahneye diplomatik heyetlerin uğraşları çıktı. Diplomatik cephede başrol Rusya’ya ait. Geçtiğimiz hafta ateşkese yanaşmayan Bakü yönetimini de Azerbaycan’ın kuzey sınırında askeri tatbikat yaparak zorlamak da onlara düştü. Sonra ise Rusya Başbakanı Medvedev bölgede diplomasi turuna çıktı. Erivan, Karabağ ve Bakü’de temaslarda bulundu. Aynı dönemde AGİT Minsk grubu da tersinden bu turu tamamladı.
Henüz bu sürecin ne tür bir çözüm üreteceğine dair tartışmalar kamuoyu önüne taşınmış değil. Bunu önümüzdeki haftalarda göreceğiz. Ama Minsk grubunun bu süreci kalıcı bir çözüm için manivela olarak kullanması gerekiyor. Yoksa sonrasında yine savaşın geleceği aşikar.
Bu bir savaş provası mıydı?
Umarım değildir. Ama işaretlerin o yönde olduğu şimdiden söylenebilir. Bu tabii yukarıda belirttiğim gibi iki tarafı da tatmin eden kalıcı bir çözümün diplomatik alanda şekillendirilemediği koşulda mümkün.
Ortadoğu’daki savaşın kaybedenlerinin (Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve İsrail) ve ABD’nin bu bölgede yeniden şanslarını aramak üzere bölgeye dönük yeni manevralar içine girdikleri gözlemleniyor. Suriye ve Irak’ta DAİŞ ve diğer çetelere yeni silah sevkiyatları uluslararası basına yansıyor. Nitekim geçen hafta içerisinde iki Suriye uçağı bu güçler tarafından vuruldu.(1) Kuzeyde Türkiye’nin çetelerle birlikte giriştiği harekat da bu işin bir parçası.
Bunun Kafkasya ve Karabağ’la ilgisi ne diyebilirsiniz. Aradaki bağlantı Rusya’nın “kaybedenler” diye sıraladığımız güçlerin rakibi olması. Suriye’de kaybedenler cephesi yeni olanaklar elde edebilmek için Rusya’yı pekala meşgul edebilecek manevralara girişebilir. Dört günlük Karabağ savaşının bir anlamda böyle bir rolü oldu. Öte yandan bu meselenin Kafkasya’nın tamamını hareketlendirmek için giriş hamlelerinden biri olduğunu da varsayabiliriz. Nitekim bu hafta başı Kafkas kentlerinden biri olan Stravropol’de düzenlenen bombalı saldırılar bu yönde işaretleri güçlendiriyor.(2)
ABD’nin pozisyonu ne?
ABD’nin pozisyonu ne diye düşünecek olursak, stratejik olarak Rusya ve ittifaklarına karşı olduğunu ama Suriye’de “şimdilik” bir anlaşma içinde oldukları görüntüsü verdiğini söylemek mümkün. Kafkasya’daki aktüel pozisyonu ise nötr. Fakat bu değişebilecek olan güç dengelerinin paralelinde farklılaşabilir. ABD stratejik yani Rusya karşıtı konumuna hızla geri dönebilir.
Azerbaycan işte böyle bir konjonktürde (yani Rusya’nın birçok cephede meşgul olduğu bir zaman diliminde) yeniden saldırmayı hedefleyebilir. Böyle durum çok yönlü ve daha büyük savaşın tetikleyicisi olur.
Azeri yönetiminin Erdoğan rejimi tarafından bu doğrultuda teşvik edildiği ve edileceğine dair hiç şüpheniz olmasın.(3) Aliev diktasının ise yıllardır milyarlarca dolar yatırdığı silahları ve askeri harcamaları spor olsun diye yaptığını da sanırım iddia edemeyiz.
Erdoğan ne yapmaya çalışıyor?
Erdoğan Suruç Katliamı’ndan bu yana ülkesinde uyguladığı terör politikalarını, biraz futbol terimleriyle anlatacak olursak tam saha (ve hatta saha dışı) pres yaklaşımını dünya politikasında da uygulama çalışıyor. Bu politikanın temelini “en iyi savunma saldırıdır” anlayışı oluşturuyor. Bir zamanlar ‘imparator’ namıyla anılan kepazeliğin ulusal takımda denediğine benzer bir akıl. Bu mantığa göre kazanmak için saha dışı dahil olmak üzere istediğin herşeyi yapabilirsin. Hakem satın alma, şike, hakaret, şantaj, tehdit, cinayet vb. Bu yaklaşımın en tipik temsilini malum şahsın korumalarının her gittiği ülkede estirdiği terörde görüyoruz. Bu şantaj-tehdit politikası AB ülkeleri karşısında tutuyor.
Bu doğrultuda özellikle Balkanlar, Afrika ve bir kısım Orta Asya ülkesinde TİKA, bazı vakıf ve kurumlarla ayrıca tahmin edebileceğiniz farklı yöntemleri de (örneğin silah göndermek Erdoğan’ın favori yardım biçimlerinden) kullanarak etki alanları oluşturmaya çalışıyor. Yemen’e, Lübnan’a giderken yakalanan silahlar, Bulgaristan’da Erdoğan yanlısı yeni bir partinin kurulması bunun tipik bir örnekleri.
Fakat bu oyun tarzında malum şahsın hesaba katmadığı bir şey var, sahada ondan daha güçlü ve onun gibi kendi kuralını kendisi koymayı seven başka oyuncuların da varlığı. Bu tarz agresif bir oyunda rakibin bir çelmesiyle rahatlıkla tepe taklak olabilirsiniz.
O zaman “bu faul” diye ne düdük çalacak bir hakem bulunur, ne de sizi elinizden tutup kaldıracak biri.
Sorunun Büyük Azerbaycan projesi, Turan Ordusu, İran’ın pozisyonu, Ermenistan ve Azerbaycan siyasetine yansımaları gibi boyutları bulunuyor, bunları da bir dahaki yazıya bırakalım.
(1) Uçaklardan birinin düşürüldüğü iki tarafça da doğrulandı. İkincisini çeteler dile getiriyor.
(2) Rusya’nın bu tür olasılıkları görerek yeni bir askeri organizasyona gittiği gözlemleniyor. Adı Milli Muhafız Gücü. Fakat bu tür meselelerin salt askeri tedbirlerle, hele hele de Putinvari yöntemlerle şimdiden çözülemeyeceğini aksine sorunun büyüyeceğini söylemek mümkün. Büyük olasılıkla bu bombalama vb işleri düzenleyenler de bu tarz güvenlikçi yaklaşımın zaaflarına oynuyorlar.
(3) Bu yeni dönemdeki savaş oyunlarını zaman zaman bir satranç ya da bilardoya benzetebiliriz. Nitekim son Karabağ saldırısı Azerbaycan’ı Karabağ’a değil de daha çok Erdoğan rejiminin kollarına taşımıştır.
Aykan Sever/ Gazeteci, Erivan’da yaşıyor.
aykansever@gmail.com
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.