Suriye kaçılacak bir yer ama Türkiye sığınılacak bir yer değil. Suriye’ye dönmek için Hatay Valiliği’nin kapısına dayanan Suriyelilerin bir bildiği olmalı
Suriye kaçılacak bir yer ama Türkiye sığınılacak bir yer değil. Suriye’ye dönmek için Hatay Valiliği’nin kapısına dayanan Suriyelilerin bir bildiği olmalı. Onların bildiği ve Hatay Valiliği’nin de bilinmesini istemediği…
Hatay Valiliği önünde oturma eylemi yaparken kışkışlanan Suriyeli sığınmacıların fotoğrafını çeken bir gazeteci, “Bu olayın basında çok şeyapılmasını istemiyoruz” diyen güvenlik görevlileri tarafından uyarıldı.
Basının Hatay’da olanları çok şeyaptığı yok zaten, “rica”daki cüret bundan. Peki tedirginlik neyin nesi?
Müsaadenizle, binlerce cihatçı ve 3 milyona yakın Suriyeli sığınmacı barındıran memleketimizin, resmi olarak 402 bin Suriyeli barındıran Hatay ilinde, Valiliği paniğe sevk eden ve basına yansımaması istenen olay üzerine biraz şeyapmak istiyorum.
30 Mart günü öğleden sonra… Hatay Valiliği’nin giriş kapısının karşısındaki kaldırımda 30-40 kişilik kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu bir Suriyeli topluluğu oturuyor.
Birkaç kişi Valilik girişindeki görevlilere dert anlatmaya çalışıyor, çoğunluk kaldırımda çökmüş oturuyor, tedirgin gözlerle gelene geçene bakıyor.
Üstlerine başlarına, etlerine butlarına bakınca cihatçı falan değil gariban Suriyeli oldukları her hallerinden belli. İyi yiyecek ya da iyi giyecek paraları olmadığı, “sportif aktivite” içinde bulunmadıkları görülüyor.
Ben görüntü almak için makineyi çıkarınca, bir gözü valilik kapısındaki polislerde bir gözü kendileri ile konuşan meraklılarda, “facebook, facebook, twitter…” diye fısıldayıp orada yaşananların sosyal medyaya ulaştırılmasını talep ediyor gençten bir adam. Halepli olduğunu söylüyor, bir kısmı yüzünü gözünü saklarken, bu genç adam seslerini duyurabilirlerse işlerinin daha da kolaylaşacağını düşünüyor.
İlk başta sorunun ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyoruz. “Ne istiyorsunuz?” “Gitmek istiyoruz ama gidemiyoruz. Kimlik yok” diyorlar.
“Kimlik” dedikleri şey Türkiye’ye giren Suriyelilere kayıt işlemleri sonrasında verilen “geçici koruma kimlik belgesi”. Türkiye’de kalabilmek ya da Türkiye içinde iller arası seyahat edebilmek için kimlik gerekli. Hükümet de daha AB-Türkiye anlaşması başlamadan Şubat ayında bu kimlikleri vermeyi durdurdu.
Sınırdan bu yana geçen Suriyeliler artık “misafir“ değil “kaçak” sayılıyor. Çok daha önce giriş yapmış ama kayıt yaptırmamış çok sayıda Suriyeli de var ve şimdi artan denetim ve engeller ortasında kendilerini kapana kısılmış hissediyorlar.
Terminallerde, toplu taşıma araçlarında, sınır köylerindeki geçiş noktalarında denetimler sıkı. Dikkat, geçiş yok demiyoruz, sadece denetim sıkı! Yoksa bilinçli yönlendirilen geçişler çift yönlü olarak rahatlıkla sürüyor. Suriye’den “kaçak” giriş yapanlar ise toplanıp Valiliğe bağlı geri gönderme merkezine gönderiliyor. Bunlar arasında gariban Suriyeli sığınmacılar ayıklanıp Suriye’ye; IŞİD üyesi olduğu anlaşılıp YTS (Yabancı Terörist Savaşçı) diye adlandırılanlar da fazla kurcalanmadan Avrupa, Asya ve Afrika’daki üçüncü ülkelere gönderiliyor. Öteki cihatçılar zaten devlet açısından “yabancı değil.” (Bkz. Suriye Savaşının ve Türkiye’nin Suriye Politikasının Hatay Üzerindeki Etkileri Raporu 1 -Türkiye medyasından çok yabancı basının şeyaptığı bu raporda daha detaylı bilgi bulabilirsiniz.)
Bizim Valiliğin önündeki Suriyelilerin derdi ne? Neden kendi ayaklarıyla Valiliğin önüne geliyorlar? Hatay’dan nereye gitmek istiyor da gidemiyorlar? Soruyor, şaşırarak da olsa yanıtını alıyoruz. Ne Türkiye’nin bir başka kentine ne de Avrupa’ya… Suriye’ye dönmek istiyorlar.
Dönmek için gerekçe hiç de az değil. 402 bin Suriyelinin kayıtlı olduğu Hatay’da kamp kapasitesi 18 bin. Ahırdan bozma evlerde, barakalarda kalanlar var. Sağlık hizmeti sınırlı, eğitim yok sayılır, iaşe asgari… Kadınlar ve kız çocukları, pavyonlarda, cafelerde, otellerde, apartlarda ya da ikinci eş / kapatma olarak fuhuşa zorlanıyor. “Türkiye halklarının misafirperverliği” de devletin misafirperverliğinden geri kalmıyor.
Ayrıca Suriye kaçılacak bir yer ama Türkiye sığınılacak bir yer değil. Katliamsa katliam, savaşsa savaş, geri kalır yanı yok…
AKP iktidarı ve Hatay Valiliği bunların duyulmasını pek istemiyor ama Suriyeli sığınmacılar kimi zaman zorla gönderildikleri gibi, kimi zaman da kendi istekleriyle Suriye’ye dönmek istiyor. Ama bir zamanlar akın akın gelmeleri için sonuna kadar açılan kapılardan geri dönmek de o kadar kolay değil. Cilvegözü sınır kapısı kapalı. Geçişler izne tabi.
Kayıtsız sığınmacı pozisyonundaki gariban Suriyeliye, yasal sınırdışı işlemi sırasında yapılan muamele pek hoş değil. Gidecekleri geri gönderme merkezi, daha bir hafta önce, 23 Mart günü “esrarengiz” biçimde yangın çıkıp içindeki bazı sığınmacıların bazı kolluk güçleriyle birlikte yaralandığı “eski yurt binası.”
Uzatmayalım…
Kaldırımda oturmaktan sıkılan Suriyeli kadınlar kucaklarında bebekleri ile Valilik kapısına yöneliyor. Polis asabileşiyor. Ellerini kollarını tavuk kışkışlar gibi sallayarak “Yallah, yallah!” diye kadınları uzaklaştırıyor.
Erkekler ayağa kalkıyor. Yol ortasında bir toplaşma oluyor, iki adım daha atılsa trafik engellenecek, kamu düzeni sarsılacak!
Vali yardımcısı geliyor. Bir gazeteci sözlerini tercüme etmeye başlıyor. Çok etkili bir giriş yapıyor. “Burası muz cumhuriyeti değil.” Suriyeliler bu sözden çok etkilenmiş olmalı. Devam ediyor, “Buraya gelip böyle yapamazsınız. Polis arkadaşlar tarif edecek. Gidecek kayıt yaptıracaksınız. Sonra bakacaklar bir olaya karışmış mısınız diye. Sorun yoksa gönüllü olarak ayrılmak istediğinizi belirtip gönderileceksiniz.”
Suriyeliler pek de memnun olmamış yüz ifadeleriyle uzaklaşıyor. Birkaç gazeteci var. Polis fotoğraf çeken bir tanesine yöneliyor, “Bu olayın basında çok şeyapılmasını istemiyoruz” diyor.
Son dönemde bunun gibi birden fazla vaka yaşandı ve Valilik çevresinde tedbirler artırıldı.
Valiliği tedirgin eden, şeyapılması istenmeyen, gizlenmek istenen ne ola ki;
Suriyeli sığınmacıların Türkiye’yi pek de sığınılacak bir yer olarak görmemesi, Suriye’ye dönmek istemesi mi?
Artık bunun için valilik binalarının kapılarına dayanması mı?
Kayseri pazarlığıyla gelen AB parasının sığınmacılar için pek bir anlam ifade etmemesi mi?
Cihatçılara saygıda kusur etmeyen devletimizin sığınmacılara hayvan muamelesi yapması mı?
Milyonlarca sığınmacı ve binlerce cihatçı barındıran Türkiye’de mülki amirliklerin “3-5 Suriyeli çapulcu”nun en ufak bir şekilde harekete geçmesini dahi bir tehdit olarak görmesi mi?
Geri gönderme merkezlerinden Brüksellere, Ukraynalara doğru dönen dolaplar mı?
Ben biraz şeyapmış oldum. Daha fazla şeyapılmasında fayda var.
* Bu yazıyla sırayı bozmuş olduk. Reyhanlı sınır köylerine ilişkin gözlemler bir sonraki yazıda…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.