Finansal sermayenin egemenliğine karşı seçenek oluşturmak için koruma gereklilikleriyle düzenleme gereklilikleri arasında denge gerekir; ama Avrupa’nın yön değiştirmesi koşuluyla
Finansal sermayenin egemenliğine karşı seçenek oluşturmak için koruma gereklilikleriyle (toplumsal kazanımlar,kurumlar, eğitim) düzenleme gereklilikleri (finansal işlemler, nüfus akımları, enerji ve çevre sorunları) arasında denge noktası bulmak gerekir. Bunun için Avrupa düzeyi anlamlı ve uygundur ama Avrupa’nın yön değiştirmesi koşuluyla
Paris Ouest-Nanterre Üniversite’sinin deneyimli profesörü ve Londra Kingston Üniversitesi’ne bağlı Modern Avrupa Felsefesi Araştırma Merkezi’nin öğretim üyesi Etienne Balibar 2010-2015 yılları arasında yazdığı yazıları içeren bir derleme yayınladı: “Avrupa: Bunalım ve Son ?”. Marksizmin süzgecinden felsefeyi geçirerek, Althusser’in eski öğrencisi Balibar “dar anlamıyla proleter” dediği kaçak sığınmacıların yanında etkin şekilde yer aldı. Avrupa’da yabancıların yaşama hakkını savunan ve sınırı demokratik olmayan bir kurum olarak tanımlayan filozof eski kıtanın yeniden şekillenişi ve sol’un tepkisiyle ortaya çıkacak seçenekler üzerinde duruyor. – Vadim Kamenka
Avrupa ile ilgili bu derlemeyi yayınlamaya neden karar verdiniz?
Düşünce yayıncıdan kaynaklanıyor ve 2005’de yayınlanan ve “Avrupa, inşa, sınırlar” adını taşıyan derlemeyi yeniden basmak istiyordu. Önerisi ilgimi çekti ve ama güncellemek gerekti. 2008 finansal bunalımından beri Avrupa tümüyle değişti ve kemer sıkma planı ve siyasi bir yanıtın başlangıcıyla Yunanistan olayları yeni bir durum yaratıyordu. Giriş bölümünde, 2010 yılındaki ve başlığı da “Avrupa: Bunalım ve son?” olan yazıyı ele alıyorum ve bunu geliştirmeye çalışıyorum. Bu yazıda Yunanlıların isyan etmekte haklı olduklarını ve birbiri ardına gelen hükümetlerin kamu hesaplarını Amerikan bankaları ve Avrupa Komisyonu’nun yardımıyla kullanmalarını halka ödetmelerini kabul edilemez olduğunu açıklıyordum. Bu da popülizm ve karşı popülizm adını verdiğim, Avrupa’da solun geleceği vb. üzerinde siyasetin ve ekonominin iç içe geçmesi konusunda kimi sorunlar ortaya çıkarıyordu.
Bu noktadan hareketle birtakım çözümlemeler ve etkiler bütünü üzerinde bir yayın yapmayı düşündük. Ama yıllar geçti ve proje sona ulaşmadı. Bununla birlikte, bunalımdan çıkış stratejileri düşüncesini derinleştirerek, Alman filozof Jurgen Habermas ile Avrupa’da yeni hükümetlerin biçimi konusunda karşılıklı konuşarak bu iki düzlem üzerinde yazmaya devam ettim. SYRIZA hükümeti ve Eurogroupe arasındaki son yüzleşme, en azından görünüşte, yunan solunun teslim olmasıyla sona erdi.
Avrupa’yı sarsan diğer sorun ise sığınmacılar ve Almanya şansölyesinin kararının Dublin düzenlemesine karşı gelmesidir. Bu iki olay çelişkilerin geri dönüşü olmayan bir eşiği aştığını ortaya çıkarmasıdır. Avrupa’nın inşasının içeriği değişmek zorundadır yoksa çökecektir, farklı nedenlerle zamanında Sovyet sisteminin çöktüğü gibi.
Bu derlemede sık sık Yunanistan’dan söz ediyorsunuz. Bu ülke Avrupa bunalımını hangi açılardan açığa çıkarıyor?
Yunanlılar tüm dünyada işbaşında olan borcun sömürü düzeneğinin kurbanı oldular. Yasal ve yasal olmayan borç ayrımından hareketle kimi iktisatçılar, ATTAC vb. almaşık öneriler açıkladılar. SYRIZA iktidara geldiğinde, Yunan Parlamentosu bir denetim gerçekleştirdi ve borcun yeniden yapılanması ortaya koyuldu. Bu nedenle Avrupa, neoliberalizminin en sert kesimiyle kavga dövüş oldular. Avrupa’nın bu “küçük” ülkesi Avrupa’da hüküm süren düzene korkunç şekilde meydan okuyordu. Brüksel’in diktasının nedenleri ekonomik olmaktan ziyade siyasidir. Ama Yunan deneyi bir direniş modelidir ve Avrupa’da başka bir seçeneğin kaçınılmaz olduğunu bilenler için bir düşünce konusudur.
Yunanistan toplumsal devleti parçalamayı düzenleyen ve demokratik açık ve buna bağlı olarak popülist aşırı sağın yükselmesi arasında sıkışıp kalan sistemin tanık olduğu sapmayı da açığa vurur. Ama geleceğimiz, istesek de istemesek de bu siyasi mekanda oynanmaktadır. Bu nedenle bu işe müdahale etmemiz ve ayrıca da dayanışma görevimiz vardır.
Genelleşmiş borçlanma insanları ve devletleri uluslararası finans piyasalarının egemenliği altına alan düzenekleri de açığa vurur. Bunlar belirgin işlemler aracılığıyla gerçekleşir: Bankaların düzensiz etkinlikleri, vergi kaçırma, gölge bankacılık… Yani Keynes’in betimlediği “gazino ekonomisi”. Egemen kapitalizm özünde spekülatiftir. Bugün esas tehlike budur.
Bu neoliberal düzen Avrupa’nın inşasının her zaman bir parçası mıydı?
Filizleniyordu. Ama SSCB’nin parçalanması ve Avrupa Birliği’nin Doğu bloku ülkeleriyle genişlemesiyle yeni bir dönemece girdi. Önce var olanı idealleştirmek söz konusu değil: Avrupa topluluğu Soğuk Savaş’tan kaynaklanır. Ara dönem – Fransız-Alman ortak yönetimi, İngiltere’nin girişi, komisyonun çalışmaları – parasal birlik projesiyle toplumsal Avrupa düşüncesi arasındaki güçlü gerginlikle belirginleşir. 1990’dan itibaren güç ilişkisi her ülkede ve dünya genelinde istikrarsız hale geldi ve neoliberalizme karşı seçenekler parçalandı. “Serbest ve bozulmamış rekabet” anayasallaştırıldı ve çalışma yasalarının ve sağlık sigortasının dağıtılması, parçalanması aşamasına geldik. Komisyon ve Avrupa adaleti divanı da bunların belli başlı araçlarıdır.
Avrupa inşasının bunalımının tespiti geniş ölçüde paylaşılıyor. Ama yanıtlar daha fazla iktidar yoğunlaşmasına yol açıyor.
Jurgen Habermas, liberal ve sosyal bir demokrattır. Federal düzeyde temsiliyete uygun bir biçim öneriyor. Tartışmamız, Goldman Sachs bankasının eski iki çalışanından Mario Monti’nin İtalya’da ve Papademos’un Yunanistan’da genel oy hakkının kaçamak yolunu bularak iktidara gelmeleri sırasında gerçekleşti. Finansal sermayeye bağlı seçkinler Avrupa’yı ele geçiriyordu. Habermas bu olayı “demokrasi sonrası icrai federalizmin” ortaya çıkışı olarak betimledi. Avrupa gizli olarak otoriter bir rejime yöneliyor ama bunu demokratik bir havayla sunuyorlar. Genel oy hakkıyla seçilen bir Avrupa başkanı seçimi projesi buna örnektir. Bu “yukarıdan devrim” bugün Avrupa’yı ülke ve bölge olarak parçalayan bunalımın hızlanmasına çarptı. Şimdilik teknokrasinin bir B planı yoktur.
Peki sonuca ulaşmak için nasıl bir seçenek gerek?
Kimileri ulusal çerçeve dışında halkın gücünün olmadığına ikna olmuştur. O halde Avrupa’yı içeriden değiştirmek boşunadır ve ulusal çerçeve içinde bir güç ilişkisi yaratmak gerekir. Kimileri içinde önemli olan düzeyin küresel düzey olduğudur. Çevre sorunları ya da dünyanın eğreti, güvencesiz çalışanlarının (prekarya) “Avrupa” sorunu olmadığını söylüyorlar.
Her iki tarafında kanıtları var ama her türlü egemenlik denemesi felaket olacaktır. Finansal sermayenin egemenliğine karşı seçenek oluşturmak için koruma gereklilikleriyle (toplumsal kazanımlar,kurumlar, eğitim) düzenleme gereklilikleri (finansal işlemler, nüfus akımları, enerji ve çevre sorunları) arasında denge noktası bulmak gerekir. Bunun için Avrupa düzeyi anlamlı ve uygundur ama Avrupa’nın yön değiştirmesi koşuluyla. O halde tüm demokratik pratikleri eklemleştiren kendi kurucu hareketinden kaynaklanan bir “Avrupa demos”u düşüncesini yeniden başlatmak gerekir. Bu gereklilik Habermas’ın da temenni ettiği gibi temsiliyeti ya da Öfkeliler hareketinin istediği gibi doğrudan katılımı içerir. Ama özellikle yerleşik iktidarlar ile sınırları aşabilecek muhalefet hareketleri arasında medeni bir çatışmanın yeniden yaratılması gerekir.
[31 Mart 2016 tarihli L’humanité Dimanche gazetesindeki Fransızca orjinalinden İsmail Kılınç tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.