Dağlık Karabağ meselesini daha önceki yazılarda tartışırken, sorunun aynı zamanda uluslararası konjonktürde oturduğu bazı yönleri olduğuna işaret etmiştim. Şimdi bunlardan, Turan Ordusu, Türk Devletler Birliği ve Büyük Azerbaycan diye telaffuz edilen eskilerin deyimiyle “şüyu-u, vuku-undan beter” meseleleri ele almaya çalışalım. Turan ordusu Avrasya Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı (TAKM) 25 Ocak 2013 tarihinde Azerbaycan’da kurulmuş […]
Dağlık Karabağ meselesini daha önceki yazılarda tartışırken, sorunun aynı zamanda uluslararası konjonktürde oturduğu bazı yönleri olduğuna işaret etmiştim. Şimdi bunlardan, Turan Ordusu, Türk Devletler Birliği ve Büyük Azerbaycan diye telaffuz edilen eskilerin deyimiyle “şüyu-u, vuku-undan beter” meseleleri ele almaya çalışalım.
Turan ordusu
Avrasya Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı (TAKM) 25 Ocak 2013 tarihinde Azerbaycan’da kurulmuş uluslararası resmi bir örgüt. Üyeleri başlangıçta Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve Moğolistan’mış. 2011 yılında temelleri atılan teşkilatın ana karargahı Ankara diye ifade ediliyor. Kuruluşun amacı, “Askeri statülü kolluk kuvvetleri arasındaki işbirliği ve dayanışmayı geliştirmek” olarak açıklanmış. Moğolistan ve Kırgızistan daha sonra bu çalışmadan çekilmiş, onların yerini ise Kazakistan almış.
Bu çalışma ne seviyede? Türk Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar geçtiğimiz yıl Ekim ayında gerçekleştirdiği Azerbaycan ziyaretinde bu doğrultuda gelen “Sayın Genelkurmay Başkanı, fikrinizce şu anki aşamada Türk dilli devletlerin ortak ordusu yaratılması söz konusu mu?” sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Halihazırda Türk dilli devletlerin ortak ordusu teşkili konusunda bir çalışma yapılmamaktadır…Türkiye, Azerbaycan ve Kazakistan arasında, Avrasya Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı’nın (TAKM) kurulmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir.” (1)
Alıntıyı çok uzatmak istemedim. Beklentinin ortak bir ordu doğrultusunda olduğu açık. Her ne kadar Akar’ın ifadesinde ortak ordu fikri kenara atılsa da haberin tamamına bakıldığında Azerbaycan ordusunun zaten Türkiye ile işbirliği çerçevesinde böyle bir rota içinde olduğu gözden kaçmayacaktır.
Ayrıca Karabağ meselesi konusunda Türkiye’nin tutumunu gizleyen herhangi bir durum yok. Son gelişmelerden sonra Kazakistan yönetiminin Avrasya Birliği’nin Erivan’da yapılacak olan toplantıyı katılmayarak sabote etmesi ve İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısı öncesi Nazarbayev’in Erdoğan’a yakın tutumu bir hayli dikkat çekici. Son dönemde bir de giderek ısıtılan bir başka bir “söylenti” daha dikkat çekici. “Türk Birleşik Devletleri”. Bu tür projeler elbette daha önceden de vardı. Bugün tekraren “yeni Osmanlıcılık” sevdası altında Turancılığın da bir anlamda hortladığından söz edebiliriz.
Burada asıl altını çizmek istediğim durum Erdoğan rejiminin Türki halklara dönük şu ya da bu kılıf altında yeni hegemonya alanları tanımlamak istediğini aynı zamanda bölgede daha etkili olan Rusya ve Çin’e karşı bir pozisyon alışı zorladığını söylemek yanıltıcı olmaz. Bu tarz projeler geçmişteki soğuk savaş dönemi “yeşil kuşak” yaklaşımıyla da uyumlu. Burada fark, Erdoğan rejiminin ABD ile kurduğu ilişkideki görece özerk pozisyonu. Bu yüzden bu yöndeki tasarıların ABD yeni soğuk savaş stratejileriyle nereye kadar uyumlu nerede ayrıldığı şimdilik net değil. Sonuçta TSK’nın bir NATO ordusu olduğu düşünülürse özellikle TAKM diye ifade edilen askeri işbirliği projesinin kapsamının jandarma teşkilatlarıyla sınırlı kalmadığı/kalmayacağı şimdiden ifade edilebilir. Bu proje gerçekleşmese dahi Rusya’nın başını çektiği Kollektif Savunma Örgütü’nde gedikler açmayı hedeflediği açıktır. Bunda belki de ilk kırılma Kazakistan üzerinden sağlanmaya çalışılıyor. (2)
Malum şahsın gölgesindeki geleceği belirsiz stajyer başbakan geçenlerde şöyle buyurmuş: Hem işgal atındaki Filistin, Karabağ, Kırım gibi toprakların kurtarılması hem de sahipsiz gibi görünen Müslüman azınlıkların meselelerine sahip çıkılması, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın uluslararası etkinliğini gösterecek önemli göstergelerden biridir. Bu sözleri okuyunca, elbette google hazretlerinin “Turan ordusu” falan deyince Enver Paşayı hatırlamasına hiç şaşırmadım. Ama bu kez islamcı sosu ağır bir türkçülük karşımızdaki. Bu tesadüfün bir de Ermeni Soykırımı’na benzer bir terörün Kürtlere dönük uygulandığı dönemde olması takdiri ilahi olsa gerek.
Büyük Azerbaycan
Bu hayal Azerbaycan’ın bağımsızlığı sonrası ısıtıla gelen bir proje. Özetle Azerbaycan’ın İran’ın kuzeyi ile birleşmesi, buradaki Azeri nüfusu da kapsayan bir devlet kurması hayali üzerine oturuyor.
Bu hayali anlatan çeşitli haritalar çiziliyor. Arada bu haritalara, Karabağ, Ermenistan’ın bir bölümü de dahil ediliyor. Yalnız İran içlerinde, güneyde sınırın nereye kadar uzandığı biraz belirsiz. Bu doğrultuda çalışmalar sınırlı da olsa var. Güney Azerbaycan Milli Özgürlük Hareketi gibi ne kadar etkin olduğunu bilmediğimiz bazı oluşumlar söz konusu. Ama asıl olarak bu proje ABD ve İsrail’in İran’a dönük geliştirdikleri, destekledikleri politikalarla çakışıyor. Bizim ülkemizde de bu doğrultuda akıl yürüten kesimlerin milliyetçi-faşist çevrelerden olması tesadüf eseri olamaz.
Nitekim geçtiğimiz günlerde emekli İsrailli general ve Savunma Bakan yardımcılığı yapmış Eprahim Sneh imzalı “İsrail Neden Azerbaycan-Ermenistan Anlaşmazlığı’da Sessiz Kalıyor?” başlıklı bir yazı yayınlandı. (3)
Yazı özetle İsrail ve Azerbaycan’ın bölgede birbirine en yakın ya da yakın olması gereken ülkeler olduğu, Ermenistan’ın Karabağ meselesinde tamamen haksız olduğu ve İsrail’in Azerbaycan’a bu konuda yardımcı olması gerektiğini dile getiriyor.
İsrail’in Azerbaycan’a ilgisinin salt diplomatik düzeyde kaldığını düşünmek yanlış olur. İki ülke arasındaki yıllık 5-6 milyar dolarlık ticaretin önemli bir kısmını İsrail’den alınan silahlar kapsıyor. Bu ilişki 2012 yılından bu yana “İsrail, İran’a karşı yeni bir havaalanı satın aldı” diye yorumlanıyor. İran ve Batı arasında varılan nükleer uzlaşmadan hoşnut olmayan İsrail’in “Büyük Azerbaycan” tartışmalarını yeniden gündeme getirmesi beklenebilir.
Yukarıda saydıklarımın tabii bir kısmı olasılıklar. Buna benzer başka hülyaları olanlar da var. Mesela Büyük Ermenistan. Bu tarzda hayaller hastalıklı zihinlerin ürünü. En büyük zaafları yeryüzünde kendilerinden başka kişilerin de yaşadığını unutmaları. Çoğu zaman bu tür seraplar koyunlar gibi insanları bir uçurumun ucuna sürüklemek, sosyal eşitsizlikleri maskelemek için kullanılıyor. Çoğu zamanda uzun yılları tahrip eden kan göllerinden başka bir şey yaratmıyor.
Zaman maalesef sınırsız sömürüsüz bir dünya yerine kandan kalelerini daha çok yükseltmeye büyütmeye çalışanların zamanı. Direnmek ve kazanmaksa yaşam için bizim ödevimiz.
(1) http://haber.star.com.tr/guncel/turan-ordusu-kurulacak-mi-genelkurmay-baskani-yanitladi/haber-1060872
Önceki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da geçenlerde şöyle söylüyor “Benim en büyük hayalim, Türkiye ile Azerbaycan’ın tek devlet olmasıydı. Zaten denilmiyor mu, tek millet, iki devlet”.
(2) Erdoğan ile Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev geçtiğimiz hafta gerçekleşen İİT toplantısı sonrası ortak bir bildiri yayınlamışlar ve özetle şöyle diyorlar: “İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi devletlerini, İslami yakınlaşmayı desteklemeye ve gelecek yıllarda İslam ümmeti için yeni bir siyasi
platform olarak değerlendirmeye davet ederiz.” Tabii burada altı çizilmesi gereken yan söylenilenlerden çok ortak bir bildiri yayınlamış olmaları.
(3) http://www.al-monitor.com/pulse/ originals/2016/04/israel-keeps-silent-ally-azerbaijan-conflict-armenia.html
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.