Hükümeti övmüyor, hükümetle ilgili bazı gerçekleri yazıyor diye Zaman gazetesine de el konulması olayının, Türkiye’deki herkes ve her kesim için birkaç ders verdiğini söylemek mümkün 2005 yılının aralık ayının 8’inde, Cumhuriyet gazetesinin manşetinde şu haber vardı: “Evrim sürgünü… Mersin’de 5 öğretmenin görev yeri, cami imamının şikayeti üzerine değiştirildi.” Haberin altında da benim imzam… Bendenize daha […]
Hükümeti övmüyor, hükümetle ilgili bazı gerçekleri yazıyor diye Zaman gazetesine de el konulması olayının, Türkiye’deki herkes ve her kesim için birkaç ders verdiğini söylemek mümkün
2005 yılının aralık ayının 8’inde, Cumhuriyet gazetesinin manşetinde şu haber vardı:
“Evrim sürgünü… Mersin’de 5 öğretmenin görev yeri, cami imamının şikayeti üzerine değiştirildi.”
Haberin altında da benim imzam…
Bendenize daha sonra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yerel Gazetecilik Ödülleri’nde derece getirecek o haberin içeriğinde herhangi bir hata, bir çarpıtma, bir yalan yoktu. 5 öğretmen, “öğrencilerin dini duygularını incittikleri için” sürgün edilmişlerdi.
Elbette Milli Eğitim Bakanlığı haberi yalanladı, öğretmenlerin başka gerekçelerle sürgün edildiğini iddia etti. Bakanlık koltuğunda Hüseyin Çelik vardı.
***
Aynı yılın, aynı ayında, birkaç gün sonra Zaman gazetesinde şöyle bir haber yayınlandı:
‘Evrim sürgünü’ haberi de yalan çıktı. Hasan Cemal’in yazdığı son kitap ile yöneticileri ve uygulamaları tartışılmaya başlanan Cumhuriyet Gazetesi, çarpıtma bir habere daha imza attı. ‘Evrim sürgünü; Mersin’de 5 öğretmenin görev yeri, cami imamının şikayeti üzerine değiştirildi’ manşeti ile çıkan gazetenin haberinin tamamen çarpıtma olduğu belirlendi.
Zaman’ın bu haberini okuduğumda, genç bir muhabir olarak üzüldüğümü, kırıldığımı hatırlıyorum. Doğruluğundan adım gibi emin olduğum bir haberin, bu şekilde başka bir gazetede yalanlaması garip bir histi…
Ve o süreç, öğretmenlerin sürgünü, Milli Eğitim’in buna hemen bir kılıf bulması, ‘yandaş medyanın’ hemen bu kılıfı pazarlaması öğreticiydi. Başta okullar olmak üzere kamunun tüm birimlerinde bir kadrolaşma olacağının, Türkiye’nin hızla bir gericileşme, İslamcılaşma sürecine gireceğinin göstergesiydi tüm bunlar ve buna rağmen belli bir kesim AKP’den hâlâ umutluydu.
***
Aradan 11 yıl geçti…
Bugün benzer bir haber yakalasam, Cumhuriyet gazetesinde yine manşet olur mu? Olmaz. Sosyalist gazeteler de dahil hiçbir gazetede manşet olmaz. Çünkü alıştık! Çünkü takke düştü, kel göründü. Her gün, farklı açılardan gördüğümüz bir kelliğin ilginçliği de kalmadı, haber değeri de kalmadı. Artık din kültürü öğretmenlerinin okullar da “Atatürk’ün dönemi bitti. Müslümanların dönemi başladı” diye bağırdığı ve bunların ‘laik’ gazetelerde bile ‘manşet’ olmadığı günlerdeyiz…
Biraz kendimize pay çıkarırsak, “Evrim Sürgünü” haberimizin dosdoğru olduğunun başkaca delillerle, defalarca ispatlandığı günlerdeyiz!
***
AKP ile arası açıldığından beri amansız bir kavganın, amansız bir linç kampanyasının ortasında kalan Zaman gazetesine kayyum atandığını, gazetenin kapısına polisin dayandığını duyduğumda, 2005 yılındaki bu olaya gitti aklım.
Bir gazeteci olarak, Zaman gazetesinde ya da Cihan Haber Ajansı’nda çalışan birçok iyi arkadaşı tanıyan bir gazeteci olarak üzülmedim desem yalan olur. Hatta öfke bile duydum. Gazete basmak, gazete kapılarını polis marifetiyle kırmak, gazetelerin başına kayyum atamak, gazeteleri yandaş kalemlerle doldurmak ne kadar kaba, ne kadar ilkeldi…
Muhtemelen, Zaman gazetesi de bundan sonra, Gülen cemaatine yakın iş adamlarına ya da siyasetçilere savaş açmak, gerektiğinde iftira atmak, gerektiğinde küfür etmek için kullanılacaktı. Ve gerektiğinde, muhalif bir medya organında, mesela cemaate yakın bir radyoda ya da sitede yayınlanan haberlerin ‘yalanlaması’ için kullanılacaktı. Filanca gazetenin filanca haberi de yalan ve çarpıtma çıktı diye başlayan haberler, bu kez cemaate yakın gazetelerin haberlerini yalanlamak için yazılacaktı o gazeteye…
***
Hükümeti övmüyor, hükümetle ilgili bazı gerçekleri yazıyor diye Zaman gazetesine de el konulması olayının, Türkiye’deki herkes ve her kesim için birkaç ders verdiğini söylemek mümkün.
Birincisi: Devlet gücü kimin elindeyse, onu mutlaka hukukla ve demokratik ilkelerle, toplumsal muhalefetle sınırlamak gerekir.
İkincisi: Bir zamanlar demokrasiyi ve hukuku birlikte delenler, anlaşmazlığa düştüklerinde birbirlerinin en temel haklarını da gözlerini kırpmadan ihlal eder. Güçlü olan önce fiili durumu yaratır. Resmiyeti arkasından hazırlar.
Üçüncüsü: Bir zamanlar demokrasiyi ve hukuku birlikte delenler, anlaşmazlığa düştüklerinde, içlerinden mutlaka bir kişi öne çıkar ve mutlak hakim olmak ister, zirvede yalnız kalmak ister, bu uğurda, yol ve zaman ilerledikçe herkesi düşmanı beller.
Dördüncüsü: Dini bir cemaatin, devlet yönetmede, hükümet ortaklığında istikrarı ve resmiyeti yakalaması mümkün değildir. Dini bir cemaatin, dini bir cemaat olarak varlığını sürdürmesinin yolu da laiklikten ve demokrasiden geçer.
Beşincisi: Bir kasaba okulunda 5 öğretmeni sürgün eden dincileşme/İslamcılaşma, 11 yıl içinde, cemaatlerden bir kısmını da sürgün edecek kadar, cemaatin liderine küfür edebilecek kadar, kimin namazının makbul olduğunu belirleyecek kadar güçlenir. Dinciliğin doğasında güçlüden yana olmak vardır ve güçlü olan kişi dini kuralları bile belirleyecek kadar tekleşir.
***
Zaman gazetesi açısından, Gülen cemaati açısından bu derslerden istifade etme zamanı geçti. Artık çok geç. Bakalım, başta Aydınlık gazetesi olmak üzere diğer ‘cemaat’ gazeteleri bu derslerden istifade edebilecek mi?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.