En inceliklisinden pisliği en ayyuka çıkmış olanına dek, bugün bütün şirketler ‘sosyal sorumluluk’ sahibi. Üzerinde yükseldikleri emek sömürüsünü, doğa katliamını bu sorumluluk projeleriyle örter, hem kendilerini aklar hem de reklamlarını yaparlar. ‘Bir dünya şirketi’ Turkcell de bütün bunlardan azade değil, iktidara göre esniyor sadece “Destek verdiğimiz sosyal sorumluluk projeleriyle daha iyi bir toplum için var […]
En inceliklisinden pisliği en ayyuka çıkmış olanına dek, bugün bütün şirketler ‘sosyal sorumluluk’ sahibi. Üzerinde yükseldikleri emek sömürüsünü, doğa katliamını bu sorumluluk projeleriyle örter, hem kendilerini aklar hem de reklamlarını yaparlar. ‘Bir dünya şirketi’ Turkcell de bütün bunlardan azade değil, iktidara göre esniyor sadece
“Destek verdiğimiz sosyal sorumluluk projeleriyle daha iyi bir toplum için var gücümüzle çalışıyoruz.” Çocuklara cinsel istismarla gündeme gelen Ensar Vakfı’nın Türkiye Değer Ödülleri projesindeki sponsoru Turkcell, destek verdiği projeler için kriterini böyle tanımlıyor. “Sosyal sorumluluk” sahibi bütün şirketlerin gerekçesi aşağı yukarı bu.
Bugün en inceliklisinden pisliği ayyuka çıkmış olanına dek bakın, hepsinin internet sayfaları bu projelerle süslüdür: Okullar, hatıra ormanları oluştururlar. Çocuklar, kadınlar, engelliler gözdeleri; eğitim, kültür-sanat, çevre için “çaba”ları olmazsa olmazlarıdır. Oysa bütün bunlar basitçe bir örtü. “Hepimiz için ortak iyi”nin olamayacağı bu sınıflı toplumda bir şirketin “daha iyi bir toplum” dediği asıl olarak varlığını sürdürebileceği bir toplumsal düzendir: Her şeyi metalaştırdığı, en temel insani ihtiyaçlar üzerinden dahi para kazandığı, kâr ettiği, biriktirdiği bir toplumsal düzen. İşçilere emeklerinin karşılığını kıt kanaat geçinmelerine yetecek kadar verip, kalanına el koyacağı bir düzen. Kentteki her yeşil alana AVM, kırdaki her suya HES kondurabileceği bir düzen. Kendisi için cennet…
Hak yerine lütuf, sendika yerine sosyal sorumluluk
Mevcut iktidarla kol kola cennetini kurarken sömürüsünü, yağmasını değil “iyilikleri”ni açıktan yapar, böylece “marka değeri”ni artırırken bir kere daha kazanır. Dahası, kıyım yaptığı alanda dahi utanmadan “hayır” işi yapar. HES işine girmiş Doğuş Holding NTV’de Yeşil Ekran programıyla akıl verir, Zonguldak’a termik santral yapacak Eren Enerji ileride kanser, astım hastası yapacağı çocuklar için okul yapar, Sivas Kangal’da siyanürlü altın arayacak Koç Holding’e bağlı Demir Export okullarda tadilat…
Daha önemlisi bu faaliyetlerle “paydaşımız” dediği işçilerini kontrol altında tutar. İşçinin hakkı olanı, misal işyerinde kreş hakkını, “aslında hiç de mecbur olmadığı halde gönüllü” bir biçimde bir lütuf olarak verir, “sosyal sorumluluk” olarak inceltilmiş ifadeyle sunar, işçisinin de kalbini kazanır. Hak değil lütuf vardır, sendika yerine “sosyal sorumluluk” sahibi bir patron yeterlidir.
‘Çağdaş Türkiye’den ‘Değerler Eğitimi’ne
“Bir dünya şirketi” Turkcell de bütün bunlardan azade değil. Başbakanlığa bağlı Sermaye Piyasası Kurulu üzerinden şirketin yönetim kuruluna yapılan atamalarla AKP’nin “arka bahçesi” haline gelmiş olması da onu iktidara göre esnetir sadece. 2000’lerin başında yoksul kız çocuklarının eğitimi için Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile “Çağdaş Türkiye’nin çağdaş kızları”, “Kardelenler” kampanyalarını örgütler. Temel bir hak olarak eğitimi devletin yükümlülüğünde görmez, “ailesinin maddi yetersizliği nedeniyle” öğrenimine devam edemeyen ancak “okuma azmi ve kararlılığı gösteren” kız çocuklarına burs verir.
Aynı yıllarda Dünya Bankası’nın “yoksullukla mücadele” programlarının da söylediği gibi, “sosyal sermaye”mizi geliştirerek yaşamlarımızı kurtarmak elimizdedir. Bu kampanyalarla okumuş öğretmen olmuş, “Kardelen Ayşe”yi reklam eder, başarı hikayesi olarak sunar ama kadro alamayan binlerce öğretmenden biri olduğunu, saatlik ücret karşılığı çalıştığını, sigortasının 15 günlük yatırıldığını söylemez. Devletin çekildiği kamusal alanlarda, piyasalaşan kamu hizmetlerin yerine “sermayenin sosyal sorumluluğu” ikame edilir. Piyasasına girdiği kamu hizmetlerinden pay alan sermaye, aynı alanda bir de “hayır” işi yaparak hem kendini aklar hem reklamını yapar. Devlet memnun, şirket memnun…
Devran döner, AKP iktidara yerleştikçe 4+4+4 ile kız çocukları eğitim sistemi dışına itilip çocuk yaşta evlilikler artarken de Ensar’la ortak iş tutar. Amacı “ahlaki değerler yönünden farkındalık oluşturmak” olan Değer Ödülleri’nde yer alır, her yıl bir “değer”i neoliberalizme göre tanımlar, ideolojiyi de üreterek çocuklar üzerinden toplumu inşa eder. Bu nedenle Ensar’a desteğine gelen tepkilere “Herhangi bir vakfı, derneği veya sivil toplum kuruluşunu değil, öğrencilerimizin eğitimini destekliyoruz” diyerek sponsorluğa devam açıklaması yapar.
‘Yardımlaşma dikey dayanışma yataydır’
“Yardımseverliğe” ödül verir örneğin. Dayanışmayı tercih etmez, yardımseverlik iyidir. Çünkü Eduardo Galeano’nun ünlü deyişi ile “Yardımseverlik dikey, dayanışma yataydır.” Ortaokul öğrencilerinin sabun yapıp satarak Gana’da su kuyusu açmaları “dikey”dir, değer ödülü alır, suyu için barikatın önünde omuz omuza olmak “yatay”dır, hedef gösterilir. Anne/babasını kaybetmiş çocukların temel ihtiyaçları için “bir yetime kardeş” olan okulun para toplaması “dikey”dir, ödül alır, parasız eğitim/sağlık istemek “yatay”dır, hapis sebebidir. Dayanışma, iktidarı da sermayeyi de korkutur, toplum hakkı olanın lütfedilmesini beklemek yerine örgütlenip isteyebilir.
Nihayetinde “sosyal sorumluluk” aslında “sosyal risk”e karşıdır. O risk ise yoksulluk, okula gidemeyen çocuklar, kıyıma uğrayan çevre değil, düzenini bozacak ve hatta yıkacak bir devrimci öznedir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.