Türkiye’ye sığınmacılar sorununun anahtarını vererek aynı zamanda Avrupa’nın anahtarlarını da veriyorsunuz. 6 milyar avro karşılığı Türkiye sığınmacılar sorununu üstlenecek. İşte Avrupa politikası!
Avrupa ile Türkiye arasında sığınmacılarla ilgili yapılan antlaşma yürürlüğe girer girmez birçok engelle karşılaştı. Syriza üyesi Avrupa Milletvekili Stélios Kouloglou’nun da belirttiği gibi engellerin başında yaşamlarını tehlikeye sokarak Ege denizini aşmaya çalışan ve sonrada Avrupa ülkelerine gitmek için Yunanistan’ı terk etmeye çalışan sığınmacıları isteği geliyor
Kafkavari ya da ödlek zorbavari mi? Avrupa devlet başkanlarıyla Türk hükümeti arasında geçen cuma günü yapılan anlaşmanın yarattığı yeni durumu nitelemek için sadece böyle bir seçime sahip olmanın tehlikesi içindeyiz. Özetlersek; Türkiye kıyılarında binlerce sığınmacı -kadın, erkek, çocuk- her an devrilme ve boğulma tehlikesi altında derme çatma kayıklara doluşmaya çalışıyorlar (Sadece geçen pazar 1500 kişi) ve kurtulabilenler de Yunan adalarının kumsallarına geliyorlar ve burada “sıcak noktalar” dediğimiz kamplarda sığınma hakkı talebinde bulunuyorlar (bunların sayısı 8).
Bu kamplar kayıt ve sığınma hakkı açısından Avrupalı memurlar ve sivil toplum gönüllüleri tarafından yönetiliyorlar. Şimdi yeni olan ise sığınma hakkı talebinin reddedilmesi ve Türkiye’ye bu insanların geri gönderilmesidir ama bu kez gerçek gemilerle. Yeniden denizi aşmaları yasağı da beraberinde geliyor. Geldiğimiz nokta bu. Savaştan kaçarak kendilerini kabul edecek bir ülke arayan, tümüyle yoksun bu insanların ölümcül kaçış denemelerinin önüne geçmek için daha basit bir yol yok muydu?
Başka zorluklar da çıkacak
Sığınma hakkını vermek için Avrupa Birliği’nin istediği ölçütlere uymayan sığınmacılar yeniden Türkiye’ye nasıl yollanacak? Midilli Adası karşısında bulunan bir limandan ve 300-400 kişiyi taşıyacak sekiz gemiden söz ediliyor. Birkaç aydan beri sığınmacılar sadece Midilli Adası’na gelmiyorlar ve iki ülkeyi ayıran 600 km.lik karasuları sınırında bulunan birçok Yunan adasına da geliyorlar. Peki bunlar ne olacak? Geri yollanmayı istemeyen binlerce insanı Türkiye’ye gidecek gemiye nasıl binmeye zorlayacaksınız?
Birçok gözlemciye göre, sürüp giden ve baharın gelmesiyle daha da artacak olan sığınmacı akımı geri gönderme konusunda yapılan antlaşmanın gerçekleşmesini ciddi şekilde karmaşık hale getirecek. Önümüzdeki pazar yürürlüğe girecek bu anlaşma personel eksikliği nedeniyle şimdilik uygulanamıyor. Avrupa uygulamaya geçebilmek için buraya 4000 kadar görevli yollama sözü verdi (güvenlik personeli, çevirmen, savcı, gümrükçü) ve ayrıca Yunan ve Avrupalı 1500 kadar polisin de geleceği söyleniyor. Her ne olursa olsun, nisan ayının başından önce gelemeyecekler. Bu arada, sığınmacılar Avrupa’ya gitmek için başka türlü organize olmaya çalışacaklar.
Selanik kentinde bugün, Avrupa Milletvekili Stélios Kouloglou’nun tanıklığına başvuruyoruz:
Arabayla gezen arkadaşlarım sığınmacılar tarafından durdurulmuşlar ve sınıra nasıl gideceklerini sormuşlar. Yunanistan’da önce kabul merkezlerine gelen bu insanlar şimdi sınıra gitmeyi istiyorlar. Sınırın açılmasını ve Avrupa ülkelerinin kendilerini kabul edeceklerini umut ediyorlar. Örneğin İdomeni kentinde bulunanlar (Yunanistan ve Makedonya arasındaki sınır) yeniden kamplara dönmek istemiyorlar. Sınırın bir gün açılacağını umuyorlar. Sığınmacılar Avrupa ve Türkiye arasında oluşturulan bu sisteme katılmak istemiyorlar. Bu antlaşmadan sonra isene olacağı belli değil.
Avrupa ile Türkiye arasında yapılan bu antlaşma hakkında ne düşünüyorsunuz?
Böyle bir antlaşmayı nasıl yeterli bulabilirsiniz? Türkiye’ye sığınmacılar sorununun anahtarını vererek aynı zamanda Avrupa’nın anahtarlarını da veriyorsunuz. 6 milyar avro karşılığı Türkiye sığınmacılar sorununu üstlenecek. İşte Avrupa politikası! Giderek istikrarsız, giderek otoriter ve anti-demokratik olan bir Türkiye. Türkiye’den kaynaklanan sığınmacılarla karşı karşıya kalabileceğimizden sorunlardan bile korkuyorum. Kürtler ülke içinde yer değiştiriyorlar, ülke bir iç savaş eşiğinde ve bunu Ankara ve İstanbul’da patlayan bombalarla görüyoruz. Türkiye anlaşmanın gerektirdiği yeni kuralları nasıl uyugulayacak? Kimse bir şey bilmiyor.
Sanki sığınmacılar sorunu sadece Türkiye ve Yunanistan’ı ilgilendiren bir sorun gibi. Siz ne hissediyorsunuz?
Gerçekten, diğer ülkeler sığınmacı sorunundan söz edilmesini istemiyorlar. Bu özellikle Fransa’nın durumu. Almanya tarafından başlatılan sığınmacıların kabülüne ilişkin ortak politika (tüm Avrupa ülkeleri arsında sığınmacıların haklı bir dağılımı) Fransa tarafından tümüyle değiştirildi. Bugün, olayın özeti şu: Parayı veriyoruz ve artık sığınmacı lafını duymak istemiyoruz. Sığınmacılar konusunda ortak bir Avrupa politikasını öneren kişi Merkel. Geçen hafta yapılan anlaşmanın kaynağındaki kişi o. Bugün sığınmacılar sorunuyla ilgili üç ülke var: Yunanistan, Türkiye ve Almanya.
Bu antlaşma hakkında Yunanlılar ne düşünüyor?
Şimdilik sürüp giden bir dayanışma hareketi var. Dün Atina’da, bir dayanışma konseri vardı ve seyirciler girişte ücret ödemek yerine sığınmacılar için gıda ya da giysi yardımı yaptılar. Başarılı oldu da. Eğer anlaşma uygulanırsa çok daha büyük sorunlarla karşılaşacağımızı biliyoruz. Bunun için sorunun kaynağına inmek gerek. Savaş sorununu çözmek için uluslararası girişimler gerekir. Ama Avrupa ülkeleri Suriye’yi bombalamaya devam ediyorlar. Diğer yönden, Türkiye Kürtler için Suriye’de özerk bir bölge yaratacak bir düzenleme istemiyor. Eğer sorunun kaynağına inmezsek, sığınmacılar Avrupa’ya gelmeye devam edecekler.
[L’Humanité gazetesindeki Fransızca orijinalinden İsmail Kılınç tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.