Film ülkemizin 70’li 80’li yıllarına küçük bir çocuğun sıradan hikayesine dokunarak bakmaya çalışmış. Ve o yıllarda seçebileceği üç seçenekten devrimciliği seçenlere güzel bir selam göndermeyi başarmış. Devrimcilerin saygı duyulacak insanlar olduğunu, “aşırıyı” sevmeyen insanların gözünde de devrimcilerin güzel insanlar olduğunu anlatmış. Ve belki de Adem’in aynı zamanda Âdem (insan) yani sıradan olduğunu söylemiş Ne yalan […]
Film ülkemizin 70’li 80’li yıllarına küçük bir çocuğun sıradan hikayesine dokunarak bakmaya çalışmış. Ve o yıllarda seçebileceği üç seçenekten devrimciliği seçenlere güzel bir selam göndermeyi başarmış. Devrimcilerin saygı duyulacak insanlar olduğunu, “aşırıyı” sevmeyen insanların gözünde de devrimcilerin güzel insanlar olduğunu anlatmış. Ve belki de Adem’in aynı zamanda Âdem (insan) yani sıradan olduğunu söylemiş
Ne yalan söyleyeyim İftarlık Gazoz ismini ilk duyduğumda Yüksel Aksu’nun filmine karşı önyargıyla yaklaşmıştım. Bu dönemin politik atmosferine uyum göstermeye çalışan, “geleneklerimiz” güzellemesiyle işlenmiş, Cem Yılmaz gibi isimlerle güçlendirilmiş oyuncu kadrosuyla “sıcak bir Ege hikayesi” gibi geliyordu İftarlık Gazoz. Fakat tam olarak öyle değil. Evet, bir yanıyla gülümseten, aynı zamanda hüzünlendiren bir hikaye, bir yanıyla da 70’li 80’li yılların politik atmosferine Ula’dan bakmaya çalışan bir film.
Film saçı sakalı birbirine karışmış bir deri bir kemik kalmış, cezaevinde ardı ardına açılan demir kapılardan müdahale için revire götürülen genç bir devrimcinin, Adem’in “gazoz” diyerek sayıklamasıyla başlıyor. Anlıyoruz ki 1980 sonrasındayız. Ve 80’lerin başından 70’lerin başına Ademin çocukluğuna dönüyoruz. Adem okulun güzel çocuklarından, çalışkan, öğretmeni arkadaşları onu seviyor. En çok da kasabanın varlıklı bir ailesinin kızı seviyor Adem’i, elbette Adem’de onu. Yoksul, tütün işçisi anne babanın tek çocuğu. Karne günü hepsi pekiyili karnesiyle tarlada annesine koşuyor. Ve elbette annesine göre “doktor olcek” O. Sonrası çoluk çocuk, kadın erkek denize koşuluyor. Cibar Kemal (Cem Yılmaz) Adem’i çırak almak için babasına ilk resmi teklifini burada gazoz satarken yapıyor. Babası okuyacak çocuğu çalıştırmak istemiyor, Cibar ustayı reddediyor. Ve Adem bu vesileyle belki de ilk direnişini anne babasına karşı yaparak Cibar Kemal’in çırağı olmayı başarıyor.
Cibar Kemal “ekmeğinin derdinde” kola karşısında cazibesini yitirmeye başlayan gazoz imalathanesini ayakta tutmaya çalışıyor. Bildiğin memleket insanı, her şeyin ortalamasını alan, aşırıya kaçmaktan korkan, hemen her tavrıyla sınıfının özelliklerini yansıtan bir karakter. İnancı tam ama dindar değil, beş vakit namaz kılmıyor ama cumaya, Ramazan’da teravih namazına gidiyor. Sıcak yaz günleri oruç tutmak zor geliyor Cibar Kemale, e doğal olarak seferilik durumunu gizliyor, dükkanının camını gazeteyle kapatıyor. Öğle vakti gizli gizli yemeğini yerken Ademe yakalanınca da utanıyor. Bu klasik memleketim insanı hali dünya görüşünü de belirliyor Cibar Kemal’in. Mesela çırağı Adem’e nasihat ederken “bizim ülkemizi Allah kurdu, Atatürk kurtardı daha ne”, “devrimcilikmiş, altı ok neyine yetmiyor” diyor. Bildiğimiz esnaf hallerinin yanında örneğini çokça görebileceğimiz dürüstlüğe ve “usta olmak, buba yarısı olmaktır” naifliğiyle ifade ettiği usta-çırak ilişkisine de şahit oluyoruz.
Cibar Kemal’in sadece gazozcu olarak değil de aynı zamanda insan olarak da yetiştirmek istediği Adem aynı günlerde dönemin devrimci hareketinin bir yerlerinde yer almış, ama Demokrat Parti’li ağa babası tarafından bir şekilde memlekete geri getirilmiş Hasan Abisiyle de vakit geçiriyor. Hasanı izlerken etrafındaki herkese propaganda yapan, babasının yanında çalışan ırgatları ayaklandırmaya çalışan, aynı zamanda kasabanın gençleriyle Halkevi’nde örgütlenmeye çalışan romantik bir devrimciyi görüyoruz. Coşkusuyla, çocuksu saflığıyla bugünlerden de tanıdık geliyor Hasan. O yıllar içinse örneğini çok dinlediğimiz gerçek bir karakter. 70-80’li yıllarda varlıklı ailelerin okumaya gönderdikleri çocuklarının “anarşistlere” karışması sık rastlanan bir durum. Hasan’ın öyküsü biraz Babam ve Oğlum’daki Sadık’ınkine benziyor. Bir şekilde baba ocağına dönüyor Hasan ama 80 sonrasının ruh halini yansıtan biçimde değil. 70’lerin başındaki ruh hali Hasan’daki. Hayal kırıklıkları, umutsuzluklar yok, coşku, umut var. Hasılı kelam Hasan’ın imanı yerli yerinde duruyor.
Ve ülkemizin 10-15 yıllık zaman dilimine dokunan hikaye yaz sıcaklarına denk gelen Ramazan ayının birkaç gününe odaklanıyor. Bazı komünist arkadaşların “gericiliği sempatik göstermeye çalışıyor” dediği, Nagehan Alçı gibi dinibütünlerin “İslam’ı sulandırma, solculuğu sempatik gösterme çabası” dediği haller nesnel olarak gözümüzün önüne seriliyor. Tanıdık geliyor, inancın kolay kolay sorgulanamayacağı, ama mesela elden ayaktan düşmeyen bir gencin beş vakit camiye gitmesinin de pek hoş karşılanmayacağı yerler var. Ne siyasette, ne dinde, “aşırılık” sevilmez bu yörelerde. Kürt, Alevi ya da koyu Sünni olmayan birçok yerde böyledir hayat. Her şeyden biraz bulabileceğiniz böyle yerlerde tıpkı Adem gibi dünya görüşünüzün ve hayatınızın çizgisinin ne olacağına dair çoklu seçenekler çıkar önünüze. “Aman aşırıya kaçma” diyen bir sosyal doku içerisinde, Cibar Kemal gibi dürüstlüğü ama vasatlığı öneren ustanız, doktor, öğretmen, mühendis olmamızı isteyen anne babanız, elif ba öğrendiğiniz köy imamı ve de devrimci Hasan abiniz hayatınızda aynı anda bulunabilir. Gazoz satan çırak Adem’in yanında taşıdığı üç kitapta simgelenir bazen seçenekler. La Fonten Masalları, Elif Ba ve Maksim Gorki’nin Ekmeğimi Kazanırken romanı. Ve birçoğumuz başarılı oyunculuğuyla izleyenleri bile susatan Adem gibi bir şekilde zor dayandığımız oruç macerasını yaşamışızdır.
Dolayısıyla film bir döneme, dönemin insanlarına, politik meselelere her biri hayatımızın bir yerine değen ve tanıdık gerçekçi karakterlerle yaklaşmış. Ülkemizin 70’li 80’li yıllarına küçük bir çocuğun sıradan hikayesine dokunarak bakmaya çalışmış. Ve o yıllarda seçebileceği üç seçenekten devrimciliği seçenlere güzel bir selam göndermeyi başarmış. Devrimcilerin saygı duyulacak insanlar olduğunu, “aşırıyı” sevmeyen insanların gözünde de devrimcilerin güzel insanlar olduğunu anlatmış. Ve belki de Adem’in aynı zamanda Âdem (insan) yani sıradan olduğunu söylemiş. Devrimcilerin fedakar, ahlaklı, dürüst özellikleriyle birlikte sıradan birer insan olduğuna dair bir gönderme. Film tüm bunlarla birlikte ölüm orucu gibi “ağır” bir meseleyi de cesurca ve saygıyla işlemeyi başarmış. Kısacası İftarlık Gazoz izlenesi bir film. Üzerine konuşulmayı, eleştirilmeyi fazlasıyla hak ediyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.