Postmodern yeniden paylaşım savaşının bir durağı olan, daha önce ertelenen Cenevre-3 toplantıları yeniden başladı. Sürecin şimdiden çok sorunlu olacağı ve ciddi belirsizlikler taşıdığını kuşku götürmeyecek bir biçimde açık. Bunun en önemli nedenlerinden biri BM’nin başta beri açık bir planının olmaması. Uzlaşma sağlanması zor. Açık bir biçimde tarif edilmemiş bir gelecek, üzerinde mutabakatı da olanaksızlaştırıyor. Bu […]
Postmodern yeniden paylaşım savaşının bir durağı olan, daha önce ertelenen Cenevre-3 toplantıları yeniden başladı. Sürecin şimdiden çok sorunlu olacağı ve ciddi belirsizlikler taşıdığını kuşku götürmeyecek bir biçimde açık. Bunun en önemli nedenlerinden biri BM’nin başta beri açık bir planının olmaması. Uzlaşma sağlanması zor. Açık bir biçimde tarif edilmemiş bir gelecek, üzerinde mutabakatı da olanaksızlaştırıyor.
Bu belirsizliğin ana kaynağı ise savaşın asıl muhatapları olan devletlerin perspektifleri. Nitekim bu ülkeler kendilerinde olmayan bir şeyi, başkalarına öneremiyorlar. Rojava’da şekillenen 3. yol sadece çetelerin değil onların da korkulu rüyası. Bu yüzden bölgede herhangi bir sol gelişmeyi boğmak birincil ödevleri. Bu gerekirse savaşın sürmesi pahasına önerilen bir durum.
Rasyonalitesini kaybetmiş AB’li politikacılar, bir an önce Suriye’de barışı sağlanması, insanların geri dönebileceği, yaşayabileceği, federalizm temelinde biçimlenen demokratik bir ülkenin şekillendirilmesine yardımcı olmak yerine, cebini düşünmekten başka bir hayal dünyası olmayan bir diktatör bozuntusuyla insanların hayatları üzerine pazarlık yapmayı tercih edebiliyorlar.
Bir kere daha altını çizmekte yarar var, Batılı politikacıların bu yaklaşımı, kan gölünün ortasında sarayına yeni kuleler eklemekten başka bir derdi olmayan diktatör bozuntusuna cesaret vermekten gayrı bir işe yaramaz. Kaçtıkları belaların katlanarak Avrupa kentlerinde onları bulmasından öte bir sonuç doğurmaz.
Bazı sorular….
Şimdi bazı sorulara yanıt aramaya çalışalım. İlki PYD neden toplantılara çağırılmadı? Bu gelişme tek başına Erdoğan rejiminin baskısıyla açıklanabilecek gibi değil. Her ne kadar Rusya’dan çelişkilili açıklamalar gelse de, bu durum tüm tarafların mutabakatının ürünüdür. Bölgede iddiası olan devletler Kürtleri kendi silahlı gücü olarak kullanmanın ötesinde Kürtlere bir gelecek biçmiyor. Buna KDP menşeili akıllarında eşlik ettiği gözlemlemek mümkün.
Putin neden askerileri çekme kararı aldı? Önce şunu düzeltelim. Daha sonra Esad’ın açıklamalarından da anlaşıldığı üzere Rusya bütün olarak çekilmiyor. Sayı azaltıyor. Türkiye’ye uçuş yasağı getiren S-400’lerin çekilmesi ise henüz söz konusu değil. Bu zaten daha geçen hafta boğazdan geçen yeni savaş gemilerinin varlığını da düşününce mantıksız olur. Nedene gelince, ilk akla gelen Cenevre-3’te karşılarına çıkabilecek uzlaşmazlık gerekçelerinin biraz olsun bertaraf etmek için olduğu düşünülebilir. Bunun devamında Esad’ın kalıcılığını garantiye aldığı ve operasyonda yeterince başarılı olduğu varsayılıyor olabilir. Burada Putin için asıl belirleyenin Rusya için uluslararası alanda önemli bir güce dönüşmenin Suriye üzerinden sağlandığının, bu durumun yeterli olduğunun kabullenilmesi de mümkün.
Diğer bir nedense daha basit, mali gerekçeler. Rus ekonomisi uzun zamandır sıkıntılı.
Bir diğer olasılık ise Rojava ve Kürtler üzerine TC-Rusya-ABD ve İran arasında yapılmış bir mutabakat olabilir. Bunu düşündüren şey ise Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest’in Ankara’da meydana gelen saldırıdan sonra “Türkiye’nin kendini savunma hakkını destekliyoruz” açıklaması oldu. Bu aynı zamanda Erdoğan’ın yaklaşımıyla çakışıyor. “Kendini savunma hakkı”nın tercümesi ise Rojava’nın işgali. Aynı zamanda devlet terörünü yaygınlaştırmayı amaçlayan, Erdoğan’ın ağzından “Terörist tanımı yeniden yapılmalı” ile ifadesini bulan yaklaşımı desteklemek anlamına geliyor.
Kısaca şunu söylemek mümkün özellikle son Ankara saldırısı sonrası Erdoğan rejimi uluslararası güçleri kendi etrafında Kürt hareketine karşı konumlandırmakta başarılı oldu. Bu durumun bir diğer ve rejim tarafından asıl hedefleneni ise ülkenin batısında yaşayan sıradan insanların diktatörlüğün sıra neferine dönüştürülmesidir.
Bu egemen politikalarla maalesef ülkemizi on yıllarda kaldırılamayacak insani bir enkazlaşma, yıkım süreci bekliyor. Tamirininse bundan da çok uzun zaman alacağı aşikar…