Kadınlar için şiir ve isyan vaktidir
Hayret ki, en çok yakışandır bize. Seni, beni uyduruk masalların, gömülmemizi istedikleri mağlubiyet tarihinin başrolü yapanlara bakma, tarihi yeniden yazanlara bak. “Siz de takdir edersiniz ki baylar” de onlara, “başrol her zaman biz kadınlarındı ve cüret de kadının bedenine en iyi oturandı”
Çevremdeki kimsenin beni ağlarken görmediğiyle övünürken, bindiğim toplu taşıma aracında, tanımadığım onca insanın içinde bir erkek yüzünden ağlamamın üzerinden dört yıl geçmişti. Bu öyle girift bir bilmeceydi ki, “Sen benim gözyaşlarımı gördün” diye yakasına yapışabileceğim koca bir yabancılık vardı karşımda yalnızca. Akan gözyaşlarını akmasına sebep olan görmüyorsa eğer hesabı da sorulamıyor sanki. Soramadıklarımdan biliyorum. Sonra “Erkekler böyledir” dediler bana, aldırma. Dedim madem öyle, küçük bir kız çocuğu olup, yirmili yaşlarımdaki kendime erkekleri anlatırım ben de. Anlattım. Erkekler kadınların toplu taşıma araçlarında ağlamalarına sebep olur. Bunu bil ve buna göre davran dedim. Etrafımdakiler aynı anda konuşmaya başladı yine. Çocuk gibi davranma, kendine gel dediler. Kendime gelebilmek için acılarımı, karşımda ice-tea şeftali içip çikolata yiyen bir doktora anlattım.
Annem kocaman bir yalan olarak doğurdu beni doktor. Ne başım göğe erdi ne de ayaklarım yere değdi. Öylece havada asılı kaldım. Ne kimse inanabildi ne de inkar edebildi. Uçurumun kenarından atlamak gibiyim doktor. Böyle karaduygun bir insan olmaz olsun deyip eskiciye satmak istedim kendimi bir gün. Tüplü televizyon karşılığında bile alabilirsiniz beni bayım, dedim. Netice mi? Kabul etmiş olsaydı karşınızda olur muydum şimdi, ilahi. Kendimi satmayı bile doğru düzgün beceremedim. Saydığım belirtilere göre bir hastalık, o hastalığa uygun bir ilaç var mıdır, bir sorup soruştursanız. Hayır hayır, kronik bir rahatsızlığım yok. Ciğerlerimin filmini çektiler, ciğerlerim artist oldu. Kilo problemi mi? Gözünüzde bir problem yok değil mi? İcabında modern kadınım. Ne zaman şişmanlasa ruhum, hemen yarın yeni bir intihara başlarım. Ha bir de size yardımcı olur mu bilmem ama yedi numara tığları annem gibi yazmaların arasında saklamaya başladım. Halbuki bulur da eline batırır diye endişeleneceğim kimse yok yakınımda. Zaten trabzan olayını da bir türlü kavrayamadım. “Bir ters bir yüz kazaklar ördüm. Haroşa bir hayat bırakmak için.” “Sende bırakılacak bir hayat kalmış mı” der gibi bakmayın yüzüme. Ben de istemezdim böyle olmayı. Ezcümle bana sorsalar, en başından hiç olmamış olmayı tercih ederdim. Yokluğun karanlık koridorlarında, yaş pastanın üstüne dikilen mumları “iyi ki yokmuşum” diye üflerdim. Beni ne hale getirdiler doktor. “Erkekler böyledir” diye diye, “hayatın kanunu bu” diye diye…
Hayır iki gözüm, öyle değil. Çare, adı çamaşır deterjanına benzeyen antidepresanlarda değil. Suratına umursamazlıkla bakan doktorlarda değil. Öğrendikleri tüm çaresizlikleri sana aynen öğretmeye çalışanlarda değil. Bakma, kendinde olmayan başkasında da olmasın ister çoğu kez insan. Kızabilir misin? Ben seni bilirim, kızamazsın. Bir nebze bile olsa sağaltmak istiyorsan ruhunu, prospektüslerden çevir başını ve çevrendekilerin her şey yolundaymış gibi davranırken nasıl göründüklerine bak. Biraz da gülümsersin hem, fena mı olur? Hayır cancağızım, her şey yolunda değil. Yolu ve huzuru “böyle gelmiş böyle gidecek” tadında hayat derslerinde aramamalı, “Kadınlar savaşçıdır” diyen Didem Madak’ın tılsımlı şiirlerinde aramalı insan. Ilık süte bisküvi batırıp mutlu olan kadınlarda aramalı. Onların ağzından katiyen “ama” ile başlayan cümleler duymazsın, ben kefilim. En çok rüyalarına ve ellerinin güzelliğine hayret eden kadınlara bakmalı. Hayret ki, en çok yakışandır bize. Seni, beni uyduruk masalların, gömülmemizi istedikleri mağlubiyet tarihinin başrolü yapanlara bakma, tarihi yeniden yazanlara bak. “Siz de takdir edersiniz ki baylar” de onlara, “başrol her zaman biz kadınlarındı ve cüret de kadının bedenine en iyi oturandı”. “Sizler için üzgün olamayacağız baylar çünkü üzgün olmaktan yoruldu yüzlerimiz” diye de ekle. Delilikten, karanlıklardan, melankoliden korkanlarda değil, onları baş tacı edenlerde ara çıkış yolunu. Ben hep kapılara yakın olmayı severim zaten. Çünkü bilirim, bize çekip gitmeler yakışır. Göğe doğru uzanan bedenini sokağa vurup,
“Beni dize bilmez sanma/Beni dize gelmez san!” diye haykırmanın tam vaktidir. Kadınlar için şiir ve isyan vaktidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.