Düşmanın vahşeti intikam arzusuna yol açar. Ancak intikam arzusu kendiliğinden bir devrimci bir dinamik oluşturmaz. İntikam arzusunun devrimci bir dinamik oluşturması için devrimci bir siyasi irade tarafından “yönetilmesi” ve devrimci amaçlara yöneltilmesi gerekir PKK’nin 2013’te durdurduğu TAK eylemleri yeniden başladı. Kürt hareketini ve ilerici demokratik güçleri hedefleyen IŞİD saldırılarıyla TAK saldırıları Türkiye’deki geniş kitleler için […]
Düşmanın vahşeti intikam arzusuna yol açar. Ancak intikam arzusu kendiliğinden bir devrimci bir dinamik oluşturmaz. İntikam arzusunun devrimci bir dinamik oluşturması için devrimci bir siyasi irade tarafından “yönetilmesi” ve devrimci amaçlara yöneltilmesi gerekir
PKK’nin 2013’te durdurduğu TAK eylemleri yeniden başladı. Kürt hareketini ve ilerici demokratik güçleri hedefleyen IŞİD saldırılarıyla TAK saldırıları Türkiye’deki geniş kitleler için birbirine benzeyen sonuçlar yarattı. Ardı ardına büyük kentlerin önde gelen merkezlerinde infilak eden canlı bombalar ve bombalı araçlar, başta büyük kentler olmak üzere bütün Türkiye’de yaygın bir korku ortamının gelişmesine neden oldu.
PKK adına yapılan ilk açıklamalar, TAK eylemlerinin “misilleme” amaçlı olduğunu vurguluyor, eylemleri “askeri hedefleri” ile izah ediyor, TAK ile PKK arasında organik bir ilişkinin bulunmadığını vurguluyordu. Sivil can kayıplarına yol açan, geniş halk yığınlarını korku ve paniğe sevk eden bu eylemlere karşı, başta HDP olmak üzere, demokratik kamuoyunun yaygın bir tepki göstermesinden sonra PKK adına yapılan açıklamaların vurgusu değişti. PKK sözcüleri “Sivil halka zarar veren eylemlerin tasvip edilemeyeceğini”, “PKK’nin bu tip eylemleri savunmadığını” ileri sürdüler.
TAK’ın “PKK’den bağımsız bir örgüt” olduğu tezi inandırıcı değil. TAK’ın “Kürdistan toprakları dışında”, PKK’nin üslenemeyeceği eylemleri yapan bir “fedai örgütü” olduğu bir “genel kabul” durumunda. PKK bu genel kabulü geçersiz kılacak bir kanıt sunmuş, bir pratik üretmiş değil. TAK fedailerinin PKK kamplarında eğitim gördüğü, eylemlerini PKK’nin lojistik desteğiyle gerçekleştirdiğini gösteren kanıtları çürütmek için PKK tarafından bir çaba gösterilmedi.
TAK gibi, köken aldıkları ulusal ya da dinsel hareketin egemenlik alanının dışında, “düşman bölgesinde” intikam eylemleri düzenleyen örgütler Ortadoğu için yeni bir olgu değil.
İntikamcı motivasyon üzerinden oluşturulan bu tipteki ilk ciddi silahlı örgüt, 1968’de FHKC’den kopan Ahmet Cibril’in önderliğindeki “Genel Komutanlık”tı (GK). Cibril, milliyetçi ve militaristti. GK, okul servislerini bombalayan, uçak düşüren bir örgüt olarak tanındı. GK’nın bilinen diğer özelliği ise Suriye “muhaberatı”nın kontrolünde olmasıydı.
Filistin kökenli ikinci intikam örgütü El Fetih-Devrimci Konsey (DK)’dir. Lideri Abu Nidal’in adıyla anılan DK, havaalanı baskınları ve FKÖ’ye yönelik suikastlerle tanındı.
Her iki örgüt de Arap milliyetçisi ve anti-semitik bir ideolojik zemin üzerinde hareket etti ve faaliyetleri süresince çeşitli istihbarat örgütleriyle karanlık ilişkilerinin olduğundan şüphelenildi. Bu örgütlerin harekete geçirdiği dinamikler ve yol açtığı sonuçlar bakımından “Filistin Davası”na katkı sağladığı ise hiç görülmedi. Bu örgütler Filistin toplumu içinde hep marjinal bir unsur olarak kaldılar; köklü ilerici geleneklere sahip olan FHKC ve Demokratik Cephe tarafından dışlandılar.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin Kürdistan topraklarının dışında intikam eylemleri düzenleyen bir örgüt (veya kol) olarak TAK’ı Ortadoğu’daki bu tarihsel örnekler çerçevesinde yeniden değerlendirmesi gerekiyor.
Elbette devletin Cizre ve Sur’da sergilediği vahşet Kürt halkı ve özellikle de gençliği içinde muazzam bir “intikam” arzusu yaratmaktadır. “Devletin vahşet boyutlarına varan saldırganlığına karşı çıkmaları için, Batı’da yaşayan insanlara Kürtlerin neleri yaşamakta olduğunu hissettirecek eylemlerin yapılması gerektiği” de bu katliamlardan sonra Kürt siyasi zemininde sıklıkla dile getirilen bir düşünce durumundadır.
TAK’ın somut eylem çizgisi, bu duygu ve düşüncelere karşılık veriyor ama olay “duygusal tatminin” ötesinde politik sonuçlar yaratmaya aday. PKK, TAK’ın önünü açmakla Kürt siyasi sürecinin “Kürt toplumuna kapanması”na ve Kürt silahlı hareketinin “Türk devleti ile savaş”tan “Türkiye’ye karşı savaş”a doğru evrilmesine “boyun eğmiş” görünüyor.
Bu “boyun eğiş”in, “müzakere masasına dönüş” söylemini de, “halkların demokratik, özgür birlikteliği” amacını da nakzettiği ise açık.
Öte yandan “AKP’ye karşı savaş” ile “Türkiye’ye karşı savaş” arasındaki ayrımı zayıflatmak, AKP/Erdoğan tarafından parlamento fiilen feshedilerek etkisiz hale getirilmeye çalışılan HDP projesinin bizzat PKK tarafından da feda edilmesi sonucunu yaratabilir.
Elbette bu da PKK’nin tercih edebileceği bir başka “yol”dur ama bir başka ve çok daha büyük bir soruyu orta yere koymaktadır:
“İntikam Örgütleri” ve intikamcı eylem çizgisi ideolojik, politik ve örgütsel bakımdan bir “Özgürlük Hareketi”yle uyumlulaştırılabilir mi? “İntikamcılığı” meşrulaştıran hatta kutsayan bir mücadele kültüründen gelen genç kuşaklarda temsil edilen gelecek nasıl bir gelecek olacaktır?
Düşmanın vahşeti intikam arzusuna yol açar. Ancak intikam arzusu kendiliğinden bir devrimci bir dinamik oluşturmaz. İntikam arzusunun devrimci bir dinamik oluşturması için devrimci bir siyasi irade tarafından “yönetilmesi” ve devrimci amaçlara yöneltilmesi gerekir.