Bugün onunla dertleştik. Boşanamayan bir kadınla. Uçurumun eşiğinde sürekli kendi sesini dinleyen kadınlar. Hele erkek boşanmak istemiyorsa, bir de üzerine seviyorsa. “Sürünürsün, üç kuruşa muhtaç olursun, perişan olursun vb…” Bir gün başörtüsünden boynu gözükmüş. Ya onun arkadaşları onun karısı olduğunu bilmeden görseymiş ve laf atsalarmış, o ne yaparmış? Ya da ceketinin önü açık olursa insanlar […]
Bugün onunla dertleştik. Boşanamayan bir kadınla. Uçurumun eşiğinde sürekli kendi sesini dinleyen kadınlar. Hele erkek boşanmak istemiyorsa, bir de üzerine seviyorsa. “Sürünürsün, üç kuruşa muhtaç olursun, perişan olursun vb…”
Bir gün başörtüsünden boynu gözükmüş. Ya onun arkadaşları onun karısı olduğunu bilmeden görseymiş ve laf atsalarmış, o ne yaparmış? Ya da ceketinin önü açık olursa insanlar onun karısı hakkında ne düşünürmüş?
Böyle böyle geçmiş zaman. Eğer elinde yeterince güç ve para olsa akıl hastanesine bile yatırırdı karısını, deli diye. Büyük çoğunluk da iman ederdi. Sürekli oğluna “annen hasta” demesi. Annen hasta çünkü babandan ayrılmak istiyor. Bir gün oğluyla dizi izliyorlar. Dizideki adam ayrılmak isteyen karısını boğuyor, oğlunun gözü önünde. Oğlu “anne umarım bu senin başına gelmez” diyor ve sımsıkı sarılıyor. Gülüyor kadın, olur mu oğlum öyle şey. O sadece bir dizi (!).
Diziler, her gün ekranda bilmem kaçıncı kadın cinayeti. Cinayetin en ince ayrıntıları. Hatta bir sürü karikatür. Dram, espiri, yakınma… Maruz kaldığımız şeyi bu kadar çok kanıksayabilirdik herhalde. Normalleştirdiklerimizden başlıyor sorunlar… Hele o iyi hal indirimleri…
Evin içinde sürekli taciz, küfür, tehdit… Dışında o bir melek. İyi bir erkek ve baba. Kime ne anlatabilirsin? Bazen en yakınındaki bile abartıyor mu acaba diye sormaz mı? Bir erkek seviyorsa sen ya yalancı olacaksın ya da sahiden iyi planların olacak. Sahi kadınlar iyi planlar yapar değil mi? “Öyleyse ben neden beceremiyorum?” sorusu.
Sürekli bir tacizle yaşarsan karşındaki büyür, sen küçülürsün. Erkeğe iman etmeye hazır bir toplum, eş, dost, arkadaşlar var. “Daha iyisini mi bulacaksın?” Sanırım boşanmak isteyen kadınlara kalkan en iyi sopalardan biri bu. Hemen arkasından “ya çocuklar” diye devam eder. Sürekli bir balkon konuşması yapmak zorundasınız. Herkes nedenini bilmek ister. Hiçbir açıklama kesmez. Asla yeterli olmaz. Dayanma eşiği nedir? Nerede haklı olunur?
Ancak koca öldüğünde. Tüm toplum kucaklamaya hazırdır. Ama boşanmak istiyorsan kocan ayrı, toplum ayrı cezalandırır. Bir arkadaşımla dertleştim. Üçüncü denememde boşanabildim, dedi. Her alanda savaşılmıyor. Herkesle ayrı savaşıyorsun. En sevdiklerin birden düşmana dönüşebiliyor. “Hepsi senin iyiliğin için. Şu an sen iyi düşünemiyorsun.” Neden? Kaç şiddet haklı yapar beni. Ya da bir gün gerçekten üçüncü sayfa haberi olmak mı? Yaşadıkların o kadar kötüdür ki abarttığına inanmak isterler. Sakinleşmek, vicdanlarını rahatlatmak için mi? İnanın bilmiyorum. Sadece “olmuyor, yürümüyor” deseniz. Bencilliğinize(!) güzellemeler dinlemeye hazır olun.
Bir kadın çocuklarına rağmen yetti, bitti diyorsa yetmiştir. Kimin haklı olduğunun ne önemi var? Ama toplum, eş, dost haklı “kim oyununu” illa oynamak ister. Tek istediğiniz birazcık ama birazcık anlaşılmak. Birinin seni anlıyorum demesine ihtiyacınız vardır. Bunu diyenler bile eninde sonunda sıkılır ve haklı kim oyununa illa gözleri kayar. Karşılıklı suçlamalar… Ne evliliğin ne de boşanmanın haklı(!) tarafı olur mu?
Sonra mı?
Erkek ne yapsa haklıdır. Kışkırtmış, rahat durmamışsınızdır. Yoksa bir erkek(!) tüm bunları neden yapsın.
Anlaşılmayı beklemek en büyük hatanız olur. Toplumun en ciciş ezberidir “evlilik”. En büyük günahlardan biridir “boşanmak”. Bu ezberi tekrarlamaktan sıkılmazlar. En iyi geviş getirdiklerimiz listesinde bir numaraya oynar. Hayat hepimiz için kısa. Yola devam etmeli. Hayatın ortasına “mihenk taşı” olarak kendimizi koyarak. Aldırma, yürü…