İktidarın ‘taşeron işçilere kadro’ vadinin ardından yıllardır taşeron işçilerle kadro mücadelesi yürüten Dev Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı ve DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ile Sendika.Org olarak görüştük
İktidarın ‘taşeron işçilere kadro’ vadinin ardından, yıllardır taşeron işçilerle kadro mücadelesi yürüten Dev Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı ve DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ile Sendika.Org olarak görüştük. Çerkezoğlu, ‘İşçi işveren ilişkilerinin aslında ortadan kaldırılıp özel istihdam büroları ve taşeron gibi aracı kurumlar aracılığıyla işçi çalıştırmak ve iş gücünü daha doğrusu emek alanını bir bütün olarak daha da fazla esnekleştirmek yönünde bir politika var’ dedi.
Çerkezoğlu, ‘AKP de bütün bunları yerine getirmek için iktidara gelmiş bir siyasi parti. 4’üncü iktidar döneminde hem ülkede hem de bölgede yaşananları bir dizi politik gelişmeyle birlikte düşündüğümüzde, bu tür yasaları en kolaylıkla hayata geçirebilecekleri olası muhalefetlerin de terör bahanesiyle, her türlü baskıyla ve şiddetle bastırabileceği bir siyasi konjonktürde hayata geçirmeyi planlıyor’ ifadelerini kullandı.
Sendika.Org: İktidar cephesinin yaptığı açıklamalarda işçilerin özel sözleşmeli personel (ÖSP) olarak kadroya geçecekleri yer aldı. ÖSP’lerle beraber özel istihdam bürolarının önünü açılacak mı?
Arzu Çerkezoğlu: Çalışma yaşamında yapılan bütün düzenlemelerin doğrudan birbiriyle ilişkisi var. Özel sözleşmeli personel dedikleri bu uydurma personel biçiminin, tüm ayrıntılarını henüz bilmemekle beraber, taşeronun yerine yeni bir güvencesizlik biçimi inşa etmeyi düşünüyorlar.
Normalde kamuda personel çalıştırmasını düzenleyen 657 sayılı yasanın 4. maddesindeki hiçbir statüyle uyuşmayan bir şeyden söz ediyorlar. Kadroyla uzaktan yakından bir alakası yok bu söylediklerinin. Aynı şekilde şu an 64. Hükümet programında yer alan ve bütün düzenlemelerin üst başlığını oluşturan güvenceli esnekliğe ve hükümetin yaklaşımına baktığımızda bütün bir çalışma rejiminin ana çatısı ortadan kaldırılmak isteniyor. İşçi işveren ilişkilerinin aslında ortadan kaldırılıp özel istihdam büroları ve taşeron gibi aracı kurumlar aracılığıyla işçi çalıştırmak ve iş gücünü daha doğrusu emek alanını bir bütün olarak daha da fazla esnekleştirmek yönünde bir politika var.
Dolayısıyla hiç kuşku yok ki, hükümetin taşeron işçilere yönelik bu düzenlemenin mantığı özel istihdam bürolarıyla aynı. Tıpkı kıdem tazminatının fona devredilmesiyle iş güvencesinin bir ayağının daha ortadan kaldırılması gibi. Yani aslında sermayenin ve hükümetin politikaları bir bütünlük içerisinde yani bütün bunların üst başlığı da güvenceli esneklik diye ifade ettikleri işçi sınıfının tüm kazanmış haklarını ortadan kaldırıldığının, sendikal hakların, toplu iş sözleşmelerinin, tüm sosyal hakların fiilen ortan kaldırıldığı taşeron ve benzeri çalıştırma biçimleriyle başka bir güvencesizlik tanıyorlar. Özel sözleşmeli personelle özel istihdam bürolarının yaygınlaştırmak hiç kuşkusuz ki birbiriyle ilişkili.
Taşeron işçilere kadro verilmesi sendikaları nasıl etkileyecek?
Aslında özellikle şunu belirtmek gerekir, kamudaki taşeron işçiler kamunun asli işlerini gören ve kamunun asli işçisi olması gereken işçilerdir. Bu tasarıyla işçiler sınava tabi tutulacak ve güvenlik soruşturmasından geçirilecek. Dolayısıyla şu an yeni iş başı yapıyorlarmış gibi sınava tabi tutulmaları ya da güvenlik soruşturmalarına tabi tutulmaları kabul edilebilir bir durum değil.
Güvenlik soruşturması denilen şeyin kamuya istihdam alımında her zaman siyasi iktidarlar tarafından bir kadrolaşma aracı olarak kullanıldığını biliyoruz. Bütün muhaliflerin, siyasi iktidarla düşüncesi uyuşmayanların her zaman bu güvenlik adı altındaki soruşturmalar sonucunda ne yaşadıklarını biliyoruz. DİSK’li işçilerin, mücadelede öne çıkan işçilerin bu anlamda hedefte olacağı açık. Ama bununla beraber esas altı çizilmesi gereken nokta bu işçiler ilk defa iş başı yapmayacaklar. Kamuda, üstelik kamunun en temel hizmetlerinde sağlık gibi sosyal hizmetler gibi alanlarda yıllardır çalışan işçilerdir. Bu arkadaşlarımızın bir güvenlik soruşturmasına tabi tutulması mantıken doğru değil. Düşünün ki bir yakınını anestezi altında uyur bir vaziyette tüm korunaksızlığıyla teslim ettiği insanlar bunlar. Neyin güvenlik soruşturmasından söz ediyorlar. Burada asıl önemli olan işçilerin bütün kazanılmış haklarla birlikte gerçekten güvenceli, kadrolu ve sendikalı bir şekilde devam etmesi.
İşçiler memur statüsünde mi değerlendirilecek?
Şimdi karma bir şey tanımlıyorlar. Çalışma yaşamında statüler bellidir; ya işçidir ya memurdur. Ama şimdi diyorlar ki ÖSP’li personel herhalde özel kelimesinin altında yatıyor, bunlar sosyal güvenlik kurumuna tabi olarak işçi olacak yani iş kanuna tabi çalışacak özlük hakları yönünden memur olacaklar. Böyle bir şey olmaz. Bu bütün çalışma ilkelerine aykırı.
Bunun nedeni aslında, memur özlük hakları konusunda memurlara tabi olacaklar derken işçi sendikalarının tasfiye edilmesi. Bu yasa, işyerlerinde özgür bir toplu sözleşme düzeneğinin kurulmasının önüne geçilmesi ve kamudaki bütün işçilerin sahip oldukları 52 günlük ikramiye haklarının gasp edilmesi için yapılan düzenlemeler.
Bütün bu gelişmeler karşısında 27 Mart’ta bir eylem örgütlendiniz ve polisin saldırısına uğradınız. Nasıl bir süreçle karşı karşıyasınız neler bekliyor sizi?
Taşeron çalıştırmanın insanlık dışı bir çalıştırma biçimi olduğu açık. Sendikalarımızın ve kamudaki taşeron işlerin yaklaşık yüzde 70’nin istihdam edildiği sağlık iş kolunda da bizim verdiğimiz mücadele ile yaşadıkları ortaya çıkmış durumda. Artık kamuoyu taşeron çalıştırmanın bir kölelik olduğunu kabul ediyor.
Özellikle son seçimlerde de iktidarın, muhalefetin ve bütün siyasi partilerin vaatlerinin başında taşeron işçilere kadro verilmesi geliyordu. En son geçen hafta Başbakan Ahmet Davutoğlu yaptığı açıklamayla “Kamudaki bütün taşeron işçiler asıl iş-yardımcı iş ayrımı yapılmadan kamuya geçirilecek” diye bir müjdeyle haber verdi. Aslında bu bizim çok daha önce sayısız yargı kararıyla da ortaya çıkardığımız kamudaki taşeron işçilerin kamunun asli işçisi olduğu ve ilk iş başı yaptıkları tarihten itibaren de kamunun işçisi sayıldığını mahkeme kararının gereğini yapılmasıydı.
Başbakan ve Maliye Bakanı’nın açıklamalarıyla gördük ki ortada bir güvence, kadro yok. Onun yerine aslında taşeronun yerine kamuda devletin bir şirket olarak çalışacağı yeni bir güvencesizlik alanı açılıyor. Bu açıdan biz de hem tepkimizi göstermek hem de taşeronda gerçekleri anlatmak üzere önce sendikamızda basın toplantısı yaptık, ardından hastanelerde çalışmalarımıza başladık ve 27 Mart’ta da Beşiktaş’ta taşeron sağlık işçisi arkadaşlarımızla taşerondaki gerçekleri anlatacağımız bir yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirmek istedik.
‘İşçileri bir maliyet unsuru olarak görüyorlar’
Ancak yürüyüşün en başında Barbaros Bulvarı’nda toplandığımız anda polisin engellemesiyle karşılaştık. Orada bize söyledikleri “Hassasiyetlerimiz var, o yüzden yürüyüşünüze izin veremeyiz” dediler. Biz de onlar 2911’i Anayasa’nın 34 maddesini hatırlatarak bu yürüyüşün bizim en demokratik hakkımız olduğunu söyledik ama fiili olarak daha sonra polis müdahalesi yaşandı ve 6 arkadaşımız gözaltına alındı. Orada benim söylediğim her örgüt başkanının ya da temsilcisinin söylemesi gereken bir cümleydi. Ben“Bir kurum başkanı olarak eylemin çağrıcısı olarak önce beni alacaksınız, beni almadan diğer arkadaşlarıma dokunamazsınız” dedim , ama orada 6 arkadaşımız gözaltına alındı ve ardından bütün malzemelerimize el konuldu, davulumuza bile…
Sonra biz Beşiktaş Meydanı’na gittik, orada açıklamamızı yaptık ardından da Beşiktaş Emniyet Müdürlüğü’ne gittik ve arkadaşlarımızı alana kadar orada bekledik. Basında ve kamuoyunda önemli bir yansıması oldu eylemin gördüğümüz kadarıyla bizim. Çünkü taşeron sorunu gerçekten Türkiye’nin çok önemli bir gündemi bugün artık hemen hemen her evde bir taşeron işçi var. Her evde bir işsiz olduğu gibi artık her evde bir de taşeron işçi var. Dolayısıyla taşeron çalıştırma Türkiye’nin temel gündemlerinden bir tanesi.
Günlerdir televizyondaki haberler, hükümet kanalından yapılan açıklamalar bunu gösteriyor. Ayrıca Başbakan’ın açıklamasından sonra olması beklenen hükümetin bu konudaki politikasını yaklaşımını ve bu sürecin nasıl işleyeceğine dair açıklamaların konunun aslı muhatabı olan Çalışma Bakanı tarafından yapılması gerekirken tüm açıklamaların Maliye Bakanı’nın yapıyor olması da başlı başına da manidar. Aslında siyasi iktidarın bu açıklamaları Maliye Bakanı’na yaptırması işçileri bir maliyet unsuru olarak gördüğünün de açık bir göstergesi. Şu an yasa henüz somut biçimiyle ortaya çıkmış durumda değil. Bakanların 1-2 hafta içinde hazırlanacağıyla ilgili beyanları var. Biz de bu süreçte aklın vicdanın hukukun gereği olarak tüm kamudaki taşeron işçilerine geçmişe dönük bütün hakları saklı kalmak koşuluyla gerçek anlamda kadrolu güvenceli çalışma ortamının sağlanmasını istiyoruz. Hükümete taşeron işçilerle ilgili bir müjde vermek istiyorsa yasal düzenlemeyi bu çerçevede yapması gerektiğini söylüyoruz ve buna çağırıyoruz.
Bütün bu düzenlemeleri sermeyenin hangi ihtiyacı doğrultusunda değerlendirmek gerekiyor?
Yani bütün bu düzenlemeler sınıfın kazanılmış tüm haklarını ortadan kaldırmak, her şeyden önce sendikal örgütlenme hakkını fiilen ortadan kaldırmak, toplu sözleşme hakkını kaldırmak ve onların değimi iş gücü piyasalarını daha da esnekleştirecek bir çalışma rejimi kurma ihtiyacının sonucu.
Kıdem tazminatı gasbı ve özel istihdam bürolarının hepsine baktığımızda sermaye artık daha da fazla işçileri istediği gibi işten çıkarabileceği, haklarını gasp edebileceğini bir çalışma rejimi kurmak istiyor.
AKP de bütün bunları yerine getirmek için iktidara gelmiş bir siyasi parti. 4’üncü iktidar döneminde hem ülkede hem de bölgede yaşananları bir dizi politik gelişmeyle birlikte düşündüğümüzde bu tür yasaları en kolaylıkla hayata geçirebilecekleri olası muhalefetlerin de terör bahanesiyle her türlü baskıyla ve şiddetle bastırabileceği bir siyasi konjonktürde hayata geçirmeyi planlıyorlar.
Sendika.Org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.