Geçmişte liberal-sol liberaller sarayın aptal budalalığını yapmıştı, şimdi pişmanlar, sıra ulusalcı-milliyetçi-utangaç ulusalcı vs. şovenizme geldi: Şimdi onlar vatan savunması adına Saray şemsiyesi altına dizildiler
Cizre’de bir bodrumda her gün bir insan ölüyor. Türkiye ve dünya insanlığının gözleri önünde. Sözde iletişim çağında yaşıyoruz. Ama iletişim de kirli savaşın kurbanı… Kopuk, çarpık, sahte… Savaşın psikolojik tahrip ve yalan makinasının zihinsel ve vicdanı tahribat sahası oldu iletişim de. İletişimsizlik yani. Barış diyorsun, “terörist” diyorlar, “özgürlük” diyorsun, “vatan haini” diyorlar, “eşit çözüm” diyorsun, “aydın müsveddesi” ilan ediliyorsun: Egemenler ile ezilenler arasında ortak çıkar olmaz, dolayısıyla ortak dil de zordur, ama artık konuştuğumuz dile ait bütün kelimeler de cepheden farklı.
Yaralıları alın diyoruz, “bizim merhametimizi Bosna bilir” teranesine sarılıyorlar, savaşı durdurun diyoruz, “Sur’u Toledo yapacağız” diyerek Toledo’nun Müslümanlar tarafından fethinin yanı sıra Franco’nun faşizme karşı direnişi kırmasındaki zalimliğini hatırlatıyorlar, “siyasal çözüm” diyoruz, “kentsel dönüşüm” diyorlar. Tüm edebi kelimelerle süsledikleri dilleri artık sadece nekrofil katliamcı ve talan-vurgun siyasetini kusuyor.
Savaşlarda ilk öldürülen gerçektir. Kürt bölgelerinde de gerçek öldürüldü önce… Neler iddia etmediler ki? Sırp keskin nişancıları varmış dediler. “Biri ölü, biri diri yakalandı” diye tweet attı AKP hukukçusu Burhan Kuzu. Savaş bakanlarından Efkan Ala yalanlamak zorunda kaldı. AKP de inandırıcı ne kaldı ki? Tek söyledikleri gerçek var mı? Bırakın gerçeği, yarı gerçek bile yok. Mezhepçi faşizmin başkanlık ve sonrasında halifelikle taçlandırılması fethinin siyasi ve psikolojik yalan propagandası var. Gerisi gürültüsü.
Bir de “vatan-millet-sakarya”nın aptal orduları var. Tamamı vatan savunması adına saray savunmasının yeni ittifak askeri oldular. Kürt halkına karşı düşmanlıkları hepsini gönüllü ve azimli kirli savaş destekçisi yaptı. Geçmişte liberal-sol liberaller sarayın aptal budalalığını yapmıştı, şimdi pişmanlar, sıra ulusalcı-milliyetçi-utangaç ulusalcı vs. şovenizme geldi: Şimdi onlar vatan savunması adına Saray şemsiyesi altına dizildiler. “Hitler Almanyası başkanlık sistemi örneği var” diyenle aynı cephede hızla başkanlığa, ardından bölge düzeyli halifeliğe koşuyorlar. Laikliklerini de unuttular. Gerçekte ise zaten hep antidemokratik cephedeydiler. Türkiye’de sanıldığı kadar çok parti yok, aynı düşüncelerin halkın direnişini kırmak için partiler şeklinde çeşitlemesi/süslemesi var.
Feyzioğlu bu desteği barış için akademisyenlere karşı formülleştirdi: “Ya devletten yanasın ya terör örgütünden.” Dayatmaya bak. Bağımsız bir üçüncü pozisyonu, emeğin eleştirel düşüncesinin, insan hakları ve evrensel hukukun pozisyonlarını unutturuyor. Saraya teslim oluşlarını en basit gerçekleri unutturarak meşrulaştırmaya çalışıyor. Hangi devletle bir olacağımızı söyleme zahmetine de katlanmıyorlar? Vahşet bodrumu devletiyle mi? Gezi’de masum gençleri katleden devletle mi? Roboski devletiyle mi? Artık “bırakın mevzuatı” diyecek kadar tüm devleti ele geçiren AKP devletinin mi yanında olalım? Yolsuzluk ve MİT TIR’ları devletini mi savunalım? Kalsın. Siz orda kalın, bize uzlaşmaz muhalefetlik yeter.
Vahşet bodrumunda ölenler sadece o yaralılar değil, tüm Türkiye’de insanlık… Gebersinler diyen yarı cahil iktidar sürüsünde, propaganda diyen ulusalcı-milliyetçi sinizmde insanlık mı kaldı sanıyorsunuz? Vicdan mı? Yok. En CAN ALICI sorunda kana susamış vampirler ordusuna dönüşmek için çırpınıyorlar…
Başkalarının vatanını yakıp yıkarak vatan savunması yaptığını sanmak katilliktir. Suriye’yi yakıp yıkarak Türkiye savunulmadı, Sur’u, Cizre’yi yakıp yıkarak da Türkiye savunulmaz, olsa olsa katliam tarihine kanlı notlar düşülür.
Barış ise alternatifsiz, özgürlük, eşitlik alternatifsiz, devletin ve toplumun demokratikleştirilmesi ise yakıcı ve acil.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.