Kongreye Giderken DİSK, Emek Hareketinin Durumu ve Yapılması Gerekenler! Kapitalizm dünya çapında yaşadığı krizi atlatabilmiş değil. Krizin sebebi olan neo-liberal politikalar ile krizi çözmeye çalışıyor. Bu da emekçiler için daha fazla “kemer sıkmak” daha fazla yoksulluk anlamına geliyor. Türkiye’de ise Akp iktidarı, iktidarları süresince sermaye için “dikensiz gül bahçesi” yaratma hedefi doğrultusunda emekçilere güvencesiz, esnek, […]
Kongreye Giderken DİSK, Emek Hareketinin Durumu ve Yapılması Gerekenler!
Kapitalizm dünya çapında yaşadığı krizi atlatabilmiş değil. Krizin sebebi olan neo-liberal politikalar ile krizi çözmeye çalışıyor. Bu da emekçiler için daha fazla “kemer sıkmak” daha fazla yoksulluk anlamına geliyor. Türkiye’de ise Akp iktidarı, iktidarları süresince sermaye için “dikensiz gül bahçesi” yaratma hedefi doğrultusunda emekçilere güvencesiz, esnek, taşeron çalışmayı dayatmıştır. 14 yılda kamu kaynakları talan edilmiş, özelleştirmeler yaygınlaşmış ve emeğin tarihsel kazanımlarına göz dikilmiştir. Bu süreçte iş cinayetleri artmıştır. Yaratmaya çalıştıkları toplum hedefine paralel iş cinayetlerini “kader” olarak göstermeye çalışmışlardır. Önümüzdeki süreçte ise Akp, derinleştirdiği sömürü düzenini katmerleştirecek politikalarına hız verecek. Seçimler öncesi emekçilerin yıllardır verdiği mücadeleyle kamuoyuna gelmiş taleplerini dillendirse de seçimlerden sonra emekçi düşmanı politikalarında ne kadar “istikrarlı” olduğunu gösterdi. Kamu emekçilerinin güvencesini ortadan kaldıracak 657 sayılı yasanın ortadan kaldırılmaya çalışılması, kiralık işçiliğin getirilmeye çalışılması ve kıdem tazminatının fona devredilmesi gibi gündemler sıcaklığını koruyacak, emek hareketinin ilerleyen vakitlerinde mücadele başlıkları olacaktır.
Bu süreçte sendikal hareket zayıflamıştır. İşçilerin sendikalara güveni yoktur. İşçilerin küçük bir kısmı sendikalara üyedir. Bu sendikaların önemli bir bölümü de sarı sendika diyebileceğimiz yapılardır. Emekçinin hakkını savunma noktasında geri pozisyon alan konfederasyonlara üye olan muhalif sendikalar da doğrudan siyasi iktidarın operasyonlarıyla düşürülmeye başlanmıştır. Ayrıca mevcut sendikal hareket yasalara sıkışmış bir haldedir. Bu durum, emekçilerin yıllardır verdiği mücadele ile kazandığı pek çok hakkı dahi koruyamamasına neden olmaktadır. Yasalara sıkışmış, güvenceli çalışan işçilere toplu sözleşme yapma hedefiyle kendini sınırlandıran yaklaşımlar da sınıfın büyük bölümünü ifade eden güvencesiz çalışanları görmemeye neden oluyor. Bu nedenlerle iktidarın emek düşmanı saldırılarına sendikal hareket yeterli cevap üretememiştir. Önümüzdeki dönem sınıfın ihtiyaçları doğrultusunda kendini yapılandırma sorumluluğunu yerine getirmezse cevap üretememeye devam edecektir.
Sendikal hareketin kendini yeniden örgütleme, sınıfın ihtiyacına göre yapılandırma sürecinde belli noktaları referans alması gerekiyor. 2013 Haziran isyanı bu noktalardan belki de en önemlisidir. Bu isyan aynı zamanda emekçilerin de isyanıydı. Sınıf bilinci olarak klasik diye tarifleyebileceğimiz “mavi yakalı” işçilerden ayrıştırılmış ama uzun çalışma saatlerine, baskılara, örgütsüzlüğe maruz bırakılmış emekçilerin bir anlamıyla insanca yaşama özlemiydi. Bütün yetersizliğine rağmen görece daha örgütlü, sendikal kimliği olan emekçiler de kendi talepleriyle alanlardaydı. Ayrıca geçtiğimiz sene Bursa merkezli başlayan metal kalkışması da emekçilerin Haziranıydı. Bu kalkışma işçileri, söz ve karar süreçlerinin dışında tutan bürokratik sendikacılığa da karşı demokrasi talebini içeriyordu. Taşeron düzeninin yaygınlaşmasına paralel emekçilerinin sorunları noktasında geliştirdiği direniş deneyimleri de fiili mücadelenin belirleyen olacağı önümüzdeki süreç için referans noktalarıdır.
Bu değerlendirmeler ışığında genelde emek hareketinin özelde ise bu hareketin en direngen, ileri unsuru DİSK’in kendisini gözden geçirmesi gerekiyor. Disk şubat ayında kongreye gidiyor. Biz de bütün sendikalara ve emek dostlarına sesleniyoruz: Taşeron, esnek, güvencesiz çalışma düzenine karşı birleşik zeminleri kuvvetlendirelim. Aşağıda tartışmaya açacağımız başlıkları derinleştirip sesimizi birleştirip, gücümüzü arttıralım.
1- Yasalara sıkışmış, sadece güvenceli çalışanlara toplu sözleşmeyi önüne koyan yaklaşımı bir kenara koyalım. Mevcut yasalardaki kazanımları, toplu sözleşme hakkının bütün emekçilerin kullanabildiği bir hakka dönüşmesini fiili mücadelelerimizle koruyabiliriz ve geliştirebiliriz. Bu başlangıç noktasından hareketle emekçilerin söz ve eylemini temel kabul eden anlayışı sendikalara ve konfederasyonumuza hakim kılmak için çalışalım.
2- Yapılarımız eski tarz üretimin ihtiyacına göre örgütlenmiştir. Bütün üretimin birlikte, toplu yapıldığı ve işçilerin fabrikalarda hep birlikte çalıştığı üretim tarzını kapitalizm büyük ölçüde terk etmiştir. Bunun yerine üretimin parçalandığı, mikro düzeyde üretimin yaygınlaştığı bir tarz hakim olmaya başlanmıştır. Ayrıca kurallı bir çalışma hayatı ortadan kalkmış ve emek kuralsız çalışmaya mahkum edilmeye çalışılmıştır. Bu yeni üretim tarzına göre örgütlenmek ve esnek örgütlenme zeminleri yaratmak önemlidir.
3- Mevcut işyerleri işkollarına göre bölünmüştür. Bu da mevcut işyerlerini parçalamış, sorunları ortak olan işçilerin ortak örgütlenmesini engellemiştir. Bu parçalanmışlığı fiili olarak ortadan kaldırmak gerekiyor. Bu da işyeri temelli birleşik zeminlerin yaratılmasıyla mümkündür. Kamu emekçisi-işçi, kadrolu- taşeron gibi ayrımları da ortadan kaldırmak ortak talepleri öne çıkartıp bu çabaları yaygınlaştırmakla mümkündür.
4- Mevcut çalışma hayatında işçinin sendikalara güveni olmadığı açık. Bunun en önemli sebebi sendikal bürokrasidir. İşçi ile sendika arasındaki açı farkını ortadan kaldırmak sendikal bürokrasiyi yıkmakla mümkündür. Bunun yolu da sendikalarda işçinin söz ve karar sahibi olmasını sağlamaktan geçer. Bu anlayışı güzel bir temenni olmaktan çıkartacak olan da meclis-komite anlayışını hayata uygulamaktan geçiyor. Böylece işçi sendikasına kendini ait hissedecek ve kontrolü başka kişilere-yapılara havale etmeden kendi sağlayacaktır. Ayrıca bu yöntemle sendikal denetim ve şeffaflık ilkeleri de hayata geçecektir.
5- Emekçilerin ekonomik talepleri sendikaların başlangıç noktalarıdır. Ancak ekonomik talepleri bütün mücadelenin merkezine koyan ve demokrasi-özgürlük mücadelesiyle bağlantı kuramayan sendikal anlayışın sınıf mücadelesini ilerletmeyeceği açıktır. Ülkemizin bütün emekten, eşitlikten, özgürlükten yana güçleri baskı ile sindirilmeye çalışılmaktadır. Toplum biat ettirilmeye çalışılıyor ve bunları yapanlar emeği daha fazla sömürerek ülkeyi taşeron cehennemi haline getiriyor. Bütünlüklü bu saldırıya karşı emek mücadelesinin ekonomik boyutunu temel kabul etmeden bütünlüklü olarak cevap verebilmek ihtiyaçtır.
6- Emek hareketinin geçmiş dönemde sıkça tekrarlarladığı eylem biçimleri tabanı ve işyerlerini görmeden yukarıdan organize edilmiştir. Bu da etkisiz eylemlerle dolu bir süreci karşımıza çıkarmıştır. Onlarca başarısız grev denemesi buna çok iyi bir örnektir. Ayrıca yukarıdan geliştirilen yapmak için yapılan bu tarz eylemlilikler, grev gibi emekçilerin en önemli “silahlarını” etkisizleştirmiş ve emekçilere yönelik saldırılarda emekçilerin önümüzdeki dönem yapacağı etkili eylem olanaklarını daraltmıştır. Önümüzdeki dönem işyerlerine dayanan, işyerlerindeki emekçilerin aşağıdan eylemini örgütleyen sendikal tarzı eylem biçimlerinde de örgütlemek emekçilere yönelik saldırılara cevap vermek açısından başlangıç noktasıdır.
7- DİSK’in zayıf olduğu noktalardan biri konferadasyon hukuku yaratamamış olmasıdır. İşkollarındaki sendikalar arasında mücadele ve dayanışma ortaklığı yok denecek kadar azdır. Her sendika kendi gücüyle ve imkanlarıyla birşeyler yapmaya çalışmaktadır. Mücadele ortaklığının kurulması noktasında engel çıkartan bu geri eğilimin aşılması konferadasyon hukukunun yaratılması ile mümkündür. Bunun için ortak örgütlenme çalışmaları ve mücadeleye katkı açısından ortak kasalar olmazsa olmazdır.
8- Sınıf mücadelesinde en çok karşılaşılan ve mücadeleye en çok zarar veren eğilim grupçuluktur. Kendi topluluğunun ihtiyacını mücadelenin önüne koyan bu tarz yaklaşımlar emekçilerin sendikalarla kurduğu güven bağını zedelemektedir. Birleşik zeminlerin yaratılması da bu geri grupçu eğilimlerin aşılması ile mümkündür. Bu eğilimleri aşmak ve ortak mücadeleyi öne çıkartmak için sorumluluk almamız gereken bir dönemdeyiz.
*Ali Karabudak – Dev-Turizm İş Örgütlenme Sekreteri