Serbest piyasalarda yaratıcı yıkımın değersizleştirdiği sermaye ve işsiz bıraktığı milyonlarca insan birer istatistiki zayiat olarak kayıtlara geçiyor. İflaslar, intiharlar, yıkılan aileler, yaşanan dramlar inovasyoncuların umurunda değil… Bu soruna, yani inovasyonun ve yeniliği yarattığı yapısal kırılmalara, cevap verebilecek tek üretim biçimi sosyalizm Yaratıcı yıkım (creative destruction), kapitalizminin dinamiklerini anlamak için ihtiyacımız olan önemli kavramlardan biridir. Aslında […]
Serbest piyasalarda yaratıcı yıkımın değersizleştirdiği sermaye ve işsiz bıraktığı milyonlarca insan birer istatistiki zayiat olarak kayıtlara geçiyor. İflaslar, intiharlar, yıkılan aileler, yaşanan dramlar inovasyoncuların umurunda değil… Bu soruna, yani inovasyonun ve yeniliği yarattığı yapısal kırılmalara, cevap verebilecek tek üretim biçimi sosyalizm
Yaratıcı yıkım (creative destruction), kapitalizminin dinamiklerini anlamak için ihtiyacımız olan önemli kavramlardan biridir. Aslında bu konu Karl Marx’ın yazılarında değişik ifadelerle tartışılmışsa da meseleyi başı kıçı belli, net bir bağlam dahilinde ilk kez kavramsallaştıran Joseph Schumpeter olduğu için genelde atıf ona yapılır. Marksist literatürde de özellikle uzun dalgaların açıklanmasında sıkça bu kavrama başvurulur.
Schumpeter’e göre kapitalist sistemin devamı için biriken sermayenin bir kısmının değersizleşerek yeni bir birikim fazına girmesi gerekir. Yeni bir ürün, yeni bir teknolojik zımbırtı, veya yeni bir hizmet çıktığında eskisini üreten sermaye değersizleşir. Yani aslında her inovasyon (yaratıcılık) beraberinde bir sermaye yıkımını getirir.
Tipik bir vaka çalışması örneği vermek gerekirse; vaktiyle Sony firması Betamax kasetleri üretip satmaya başladığında, henüz daha yatırımın geri dönüşünü alamadan, sadece birkaç yıl içinde, rakibi JVC daha inovatif bir format olan VHS kasetleri üreterek piyasayı kırmıştı. Sony’nin Betamax’a yatırdığı bütün sermaye kısa sürede değersizleştirerek Sony’yi iflasın eşiğine getirmiş; milyarlarca dolar piyasa değeri olan bütün betamax kasetler, onları oynatan videolar ve videoların üretildiği fabrikalardaki üretim hatları çöpe atılmıştı.
Yaratıcı yıkıma verilebilecek en güncel örnek ise akıllı telefonlardır. Bir inovasyon (akıllı telefon) birkaç sene içinde normal telefonları, MP3 çalarları, fotoğraf makinelerini, kol saatlerini, hesap makinelerini ve daha pek çok şeyi ezerek bunları üreten tüm sermayeyi değersizleştirmiştir. Zincirleme olarak, mesela, fotoğraf makinelerine film üreten Kodak firması 2012 yılında iflas ilan etmişti. Ya da basılı gazetelerin reklam gelirleri yüzde 60-70 oranlarında azaldığı için bugün bütün büyük gazetelerin ciddi sıkıntılar yaşadığını görüyoruz. Bildiğiniz üzere Radikal gazetesi artık basılmıyor. Amerikan medya devlerinden biri olan New York Times da iflasın eşiğinde.
Katı olan her şey buharlaşıyor!
Yaratıcı yıkımı somut olarak ölçmek zor olsa da kimi analistler S&P endeksindeki şirket erime oranını (churn rate) yaklaşık bir gösterge olarak kullanıyorlar. S&P 500, Amerikan borsalarında işlem gören en büyük 500 şirketin sermaye artırımına göre ağırlıklandırıldığı bir endeks. Bu 500 şirket, hisse senedi piyasasının takribi yüzde 80’ine tekabül ediyor. Sadece bu veriye bakarak sermayenin, Marx’ın öngördüğü gibi, ne kadar konsantre olduğunu çok net bir şekilde görebiliriz.
Innosight’in hazırladığı rapora göre S&P 500’deki şirketlerin ortalama ömürleri 1935’te 90 yıldan, 1958’te 61 yıla, 1980’de 25 yıla ve günümüzde 18 yıla kadar inmiş. Yani bugün bir şirket ortalama 18 sene sonra yaratıcı yıkıma maruz kalarak ya yok oluyor ya da küçük ve önemsiz bir şirket olarak sömürüye devam ediyor. Bu süre ortalama olduğuna göre, endekste sadece 7-8 sene kalabilen şirketler olduğunu da söyleyebiliriz. Beklentilere göre ortalama yaşam ömrünün 10-15 sene içinde 8-10 yıla kadar inmesi bekleniyor. Bu gidişatı gösteren aşağıdaki grafikte dikkat edilmesi gereken iki noktadan biri şirketlerin azalan yaşam ömrü trendi iken, diğeri de düzenli dalgalanmalar (neoklasik iktisattaki terminolojiyle iş çevrimleri ya da “business cycles”).
Ayrıca şirketlerin erime oranı (churn rate = endeksten düşme oranı) da hızla artıyor. Sadece 2014 yılında 15 şirket listeden düşmüştü. Erime oranı bu hızda ilerlediği takdirde bugün S&P 500’de olan şirketlerin yüzde 75’inin 2027 yılında endekste olmayacağı öngörülüyor. Yine rapordan aldığım aşağıdaki resimde solda 2002’den beri endekse giren, sağda ise endeksten çıkan şirketleri görüyorsunuz. İflasın eşiğinde olan Sears, Radioshack ve Wendy’s gibi büyük şirketler dikkat çekiyor.
Peki yaratıcı yıkım iyi bir şey mi?
İşte zurna tam da burada zırt diyor. Reklamcılara, pazarlamacılara, üçkağıtçılara, beşkağıtçılara sorarsanız iyi bir şey. Sonuçta, afiyet olsun, onlar bu yıkım tezgahından ekmek yiyor. Bir de inovasyon ve yenilikler yıkımla geldiği için bu devinime ‘kötü’ demek sanki yeniliğe, gelişen teknolojiye karşı olmakla eşmiş gibi lanse ediliyor.
Ampulün icadı insanlık için çok önemli bir adımdı tabii ki, “keşke icat edilmeseydi” demek saçmalık olur. Fakat bu yeniliklerin toplumsal bedeli nedir? Kapitalistler ya da pazarlamacılar bunu hesaba katıyor mu? Mesela, Edison ampulü icat ettiğinde bütün mum üreticileri işsiz kaldı. Evet, insanlar çok daha verimli ve etkili bir şekilde aydınlanmaya başladı ama yapısal olarak işsiz kalan bu mumcular ne olacak? Klavye, bilgisayar, MS Word gibi yeniliklerin işsiz bıraktığı daktilo üreticileri, çalışanları, ve adliye önündeki arzuhalcilerin durumu ne olacak? Kapitalizmin bu soruları “beni ilgilendirmez” diyerek savuşturuyor. Serbest piyasalarda yaratıcı yıkımın değersizleştirdiği sermaye ve işsiz bıraktığı milyonlarca insan birer istatistiki zayiat olarak kayıtlara geçiyor. İflaslar, intiharlar, yıkılan aileler, yaşanan dramlar inovasyoncuların umurunda değil… Bu soruna, yani inovasyonun ve yeniliği yarattığı yapısal kırılmalara, cevap verebilecek tek üretim biçimi sosyalizm. Kapitalizmin girdiği her açmaz, her sistemik kriz, her yıkım aslında sosyalist alternatifi daha cazip hale getiriyor.
Velhasıl, Marx ve Schumpeter’in kapitalizme dair hipotezlerinden birinin daha kendini doğruladığını görüyoruz. Yaratıcı yıkımın frekansı, hızı ve boyutu giderek artıyor. Tamam, günümüz kapitalizmi şekil ve şemail açısından 100-150 sene önceki kapitalizminden çok farklı belki ama Karl Marx 150 sene evvel kapitalizmin şekline değil DNA’sına yönelik bir çözümleme getirmişti. Eğer bugün hala, o zaman olduğu gibi, sınıf mücadelesi devam ediyorsa (-ki devam ediyor) ve servet birikiminin kaynağı emek sömürüsüyse (-ki emek sömürüsü), yaratıcı yıkım artarak devam ediyorsa (-ki ediyor) yani kapitalizmin DNA’sı değişmemişse (-ki değişmemiş) Das Kapital’in test edilebilir hipotezleri bugün hala geçerliliğini koruyor demektir. Ve görüyoruz ki her dönem elimize geçen veriler ve takip ettiğimiz gelişmeler Marksist literatürü doğrulamaya devam ediyor. Bu sefer biz değil, kendi adamınız (S&P 500) bile gol diyor.