Katkılarıyla hazırlanan seri üzerine Barış Çoban ve Bora Ataman ile sohbet ettik. Çoban ve Ataman, toplumsal hareketlerle alternatif medya arasındaki etkileşime odaklanıyor.
Kafka Yayınevi, Haziran 2015 “Direniş Çağında Türkiye’de Alternatif Medya” ile yola çıktığı, “Alternatif medya ve toplumsal hareketler” serisine şimdilik 4 kitap daha ekledi. Katkılarıyla hazırlanan seri üzerine Barış Çoban ve Bora Ataman ile sohbet ettik. Çoban ve Ataman, anaakım medyanın olduğu her anda alternatif medyanın da olduğuna dikkat çekiyor. Toplumsal hareketlerle alternatif medya arasındaki etkileşime odaklanan akademisyenler olarak en çok önemsedikleri şeylerden biri, kendi deyimleri ile alternatif medya pratisyenleri için, yeni bir yaşam kurmak için gerekli olan araç gereçleri sağlayabilmek. Bir diğeri de şikayetçi oldukları “okumadan siyaset üretme” problemini yeni yaşam kurma amacındaki herkesle birlikte çözmek…
Çoban ve Ataman, alternatif medyanın kendi varlığını anaakımın varlığına bağlama sıkıntısına karşı, yürütülecek yeni tartışmalarla özgün haber anlayışının ve kavramlarının oluşturulmasını ve kendine ait kaleydoskoplar üretilmesini öneriyor, oyunu verili kurallarla oynamayı reddederek yeni bir yaşam kurmak isteyenleri yeni kurallar yazmaya çağırıyor: “Tavla oynuyorsun mesela, taşları al başka yere koyarak oyuna başla!”
Alternatif medya ile neyi kastediyorsunuz?
Bora Ataman: Akademik medya çalışmaları alanında “alternatif medya” 30 yıllık bir çalışma alanı. Medyanın var olduğu an itibariyle alternatif medya illa ki vardır. Ezenin sesinin olduğu yerde ezilenin sesi vardır. Birkaç yüzyıl önceki ilk gazeteler, 20. yy.’da medyanın kurumsallaşması, 1900’lerin başından itibaren medya çalışmalarını da doğuruyor.
İlk medya çalışmaları 1930’larda ABD’de yapılıyor. Direkt “medya çalışması” denilerek değil elbette. Ama medyanın insanlar üzerindeki etkisi araştırılıyor. Propaganda savaşı denilen 2. Dünya Savaşı öncesi dönemde propagandanın işe yararlılığını anlamak ya da karşı propagandanın nasıl yapılacağı konusunda kantitatif araştırmalar yapılmaya başlanıyor. Ağırlıklı olarak ABD’de ve İngiltere’de… Kurulduğu an itibariyle “alternatif medya” diyemesek de Frankfurt Okulu ile birlikte eleştirel okul çalışmaları, yani medya ile toplum arasındaki ilişkiye alternatif bir perspektiften ya da egemen olmayan bir perspektiften bakan okullar da çıkmaya başlıyor.
Alternatif medya işte burada başlayan çalışmaları niteliyor.
Alternatif medya ile akademi arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu kitapları kimin için ve ne için çıkarıyorsunuz?
Barış Çoban: Alternatif medya pratisyenleri içindeki genel eğilim, “Biz yaparız. Akademisyenler bunlarla ilgili bilgi üretirler” şeklinde. Oysa akademisyenler için asıl hikaye onların göremediği şeyi görmek, bunları başka alanlarla birleştirmek, hegemonyaya karşı hegemonya üretmek. Ayrıca hem akademisyenler hem gazeteciler kavramları bilmiyorlar. Sistem karşıtı insanların sistem karşıtı kavram üretmek gibi bir sıkıntıları var. Sistem kavramlarını üretip, sistemle savaşmak gibi bir hataya düşüyorlar. O zaman da boşluğa düşmeleri, tartışmalarda verimli bir düelloya girmeleri gibi bir şey mümkün olmuyor.
Ataman: Tabii ki yüksek lisans, doktora yapan insanlar bu alanı geliştirsinler ama bizim birincil hedefimiz bu alanda çalışan insanlarla bir araya gelmeleri. Biz benim pek pek hoşlanmadığım bir tanımla “aktivist akademisyen”ler olarak pratiğin dışında insanlar olmadığımız için pratikteki insanlarla da buluşuyoruz, omuz omuza veriyoruz. Okusunlar, tartılabilsinler, yeni kavramlar üretebilsinler, mücadelede araç gereçleri çoğalsın istiyoruz. Hem de o kavramsal araç gereçleri pratiklerine de yansısın, pratikler de geliştirsin istiyoruz. Böyle bir derdimiz var ve bu kitapları bu yüzden çıkarıyoruz.
Araç gereçler olmayınca, kopyacı oluyoruz. Bu, teknoloji, sanayi, eğitim, her alanda böyle. Özellikle yeni medya düzeninde 21. yy.’ın, bu neoliberal küreselleşmenin her yerde farklı taktiklerle sürekli olarak saldırdığı bir dünyada dayanışarak ve paylaşarak, güçlenebilecekken, içe kapalılık, entellektüel şeylere değer vermeme sonucunda ya dayanışma ağlarını öremiyoruz ya kenarda köşede kalıyoruz. Güçlenmeme de bir başka sonucu…
Çoban: Kendimize “alternatif” derken, biz sisteme alternatif olmanın ötesinde yeni bir yaşam pratiği yaratma üzerinden tanımlamayı tercih edelim.
Ataman: Alternatif medyanın hissettiği sanki anaakım olmasa bir anda var olmak için neden kalmayacakmış gibi, liberal çerçevede anaakım işini hakkıyla yapsa, yine kendisine gerek kalmayacakmış gibi. Yani sanki anaakımın bir işi var ve hakkıyla yapmıyor. Bu yüzden alternatif medya yapıyoruz.
Çoban: Oysa anaakımın bir haberi vermemesi kadar nasıl verdiği de önemli. Bir işçi haberini verebilir. Ama huzur bozan, teröre meyyal kişi olarak verebilir.
Kitabınızda özellikle Gezi sonrası açığa çıkan deneyimleri inceliyorsunuz. Gezi nasıl bir dönüm noktası olarak tanımlanabilir?
Çoban: Alternatif medya açısından bu coğrafyada üç dönem çok önemli. Birincisi 1908 devrimi, bu topraklardaki ilk burjuva devrimi, toplumsal hareketlerin de yoğun olarak katıldığı, Selanik’teki federasyonun, Rumların, Türklerin vs. katıldığı enternasyonal etnik ulusal bir hareket.
Ondan sonra 70’ler devrimci mücadelesi var. 74’den 80’e kadar… Mahirler, Denizler, İboları da saymamız lazım ama asıl alternatif medyanın ve toplumsal hareketlerin bütünleştiği dönem 70’lerin devrimci hareketleri.
Ondan sonra bakarsanız, toplumsal yapıda paradigmayı değiştirebilecek en önemli yükseliş de Gezi. Ona gelene kadar Gazi mahallesi direnişi gibi pek çok toplumsal eylem sayabilecek olmakla birlikte…
Ataman: Alternatif medyanın toplumsal hareketle konsolide olduğu bir dönem Gezi.
Çoban: Dijitalleşmiş medyanın bu kadar etkin kullanılması vs ile… 90’larda deneysel alternatif medya kullanılmıyordu.
Ataman: Geleneksel alternatif medya, Gezi’de becerikli olamadığını gösterdi. Çapul TV gibi yepyeni şeyler üretildi. Evet arkasında Sendika.Org gibi bir birikim var ama bu yepyeni ve farklı bir mantıkta bir işti. Hakikatten yeni! Kullandığı iletişim mantığı, örgütlenme mantığı, iletme mantığı, izleyici ile kurduğu bağ, Gezi Kafe’deki var oluşunuz, dünya çapında bir iş. Oradaki pratik muazzam bir pratik. En alternatif olan oydu. Şu anda o kadar alternatif değilsiniz.
Çoban: Paradigmayı değiştiriyosunuz bir anda. Kendinize dair… Çünkü sen geleneksel sol bir alternatif medya pratiği ile işe başlamışsın, senden beklenen o. Onun dışına çıkıp, kopuş yaşıyorsun ve yeni bir yayın kültürü yaratıyorusun canlı yayına ve aksiyona dayanan. Devamlı toplumsal hareketle iç içe olan…
Ataman: Gezi alternatif medya çalışmalarını oldukça tetikleyici idi.
Çoban: Dünyadaki Occupy harketlerinden de koparabileceğimiz bir şey değil bu. Bulaşıcılık diye bir şey var. Bir eylem biçimi öğreniliyor, diğer yerlere yayılıyor. Occupy hareketlerinden gelen deneyimler Gezi’ye, Gezi’den de başka yerlere aktı.
Eğer Gezi ile bir başlangıç yapıldıysa, üç yılın ardından bir dönemin kapandığından söz edebilir miyiz? Yoksa kalıcı bir etki söz konusu mu?
Çoban: Bilemeyiz aslında. Occupy hareketleri genelde öngörülebilir değil. Ama öngörülebilir şeyler de var. Bu deneyimlerin hareket yüksekken tutunabilecekleri bir yer yok zaten. Kurumsal işler varsa, ancak onu yapıp yaşamda kalabilirler. Örneğin Çapul TV de hareketin canıyla yaşayan bir deneyim.
Ataman: Ama ne oldu? Sizin şansınız Sendika.Org var. Geleneksel yere tutunup hayatta kalabiliyorsunuz. Sendika.Org’un amacı neyse onu elinden geldiğince gerçekleştirebiliyor.
Çoban: Direniş yükselirse Çapul TV de yine yükselebilir, bilemiyoruz.
Ataman: Yeni toplumsal hareketlerin dinamiğini anlamak gerekiyor alternatif medyadan önce. Yani bugün toplum nerelerde neden kaynıyor, nasıl mücadele ediyor, neoliberalizme karşı yaşam için nasıl mücadele ediyor? Burada bir kısmın öngörülere sahip olduktan sonra, onunla birlikte süzülmeyi başarabilmeyi başaran insanlar olduktan sonra alternatif medyanın bu süreçlerdeki olası başarılarına değinmek mümkün. Bugünden bakarak, alternatif medyanın görevi budur, şunu başarabilir, demek mümkün değil.
Ama şu gerçek: Değişen bir enfermasyon ve iletişim teknolojileri sistemimiz var. Sürekli yenileniyor. Bu yüzden deneyimlerini tabii ki aktaracaksın ama sonraki aynı şekilde olmayacak.
Hiç kimsenin giremeyeceği bir merkezden ve wireless teknolojisi geliştirerek yapacaksın belki. Tamamen farazi bir şeyden bahsediyorum. Teknolojinin rolünü, ağırlığını görmek gerekiyor. Yeni teknoloji dışındaki mesele aynı aktüel ve hakiki bilgiyi insalara ulaştırabilmek.
Çoban: Bu kitapları çıkarmak da bunu anlamak için. 1900’lerin başında gazetecilik nasıl dönüşmüş onu yakalamaya başlıyoruz. Direniş siyasetini anlamak lazım. Toplum nasıl iletişim kurmuş o zaman, Kanada’daki alternatif medyacılar ne yapmış? 90’lar sonu 2000’ler başında sosyal medyayı anlamaya çalışıyoruz. Bu yüzden ilk okunması gereken kitabımız bence Otonom Medya. Farklı yaklaşımlar üzerinden alternatif medya çalışması yapmaya çalışıyor. Farklı türden pratiklerin nasıl bir araya geleceğine takmış kafayı.
Türkiye’de alternatif medya üzerine akademik çalışmalarda Gezi’nin ardından bir tırmanış olmuştu. Bu ilgi hala devam ediyor mu?
Ataman: Etmez! Bizim derdimiz de o, etsin. Gezi mıknatıs gibi çekti. Bir sürü insan geldi ve onlardan bir kısmını tutmaya çalışıyoruz. Alternatif medya çalışan insan sayısını tutarak, daha iyi bir dünya için düşünen çalışan insan sayısını korumak istiyoruz aslında.
“Türkiyede akademik çalışma yok ki yararlanalım” diyor biri yurttaş medyası konuşulurken mesela. O kadar solcu var Türkiye’de. Önemli bir kısmı okuyan yazan insanlar. Kaç tanesi alternatif medya çalılşıyor? En azından iletişim fakültelerinden mezun olanların çalışması gerekmez mi? Ama yok.
Çoban: Bireysel olarak da katkı sunan bir sürü insan da var ama pek çok akademisyen hareket geriye düşünce alanına döndü.
Ataman: Bizim derdimiz de çalışma yapılabilecek bir alan olmasını sağlamak. Akademik uluslararası hakemli dergi çıkaracağız yakında. Bu tür şeyler olması lazım ki insanlar “Böyle bir alan var, başvurabileceğim, konuşabileceğim birileri var” diyebilsinler. Ben kendimden biliyorum. Ben ilk olarak alternatif medya çalışmaya başlamıştım. Benden başka kimseyi bulamamıştım. Bırakıp gitmiştim.
Türkiye’de yeni toplumsal hareketler kaynaklı örgütlenmeler eski toplumsal hareketler kaynaklı örgütlenmelerden daha az. Yeni toplumsal hareketler, şablonları olmadığı için dayanışmaya, ayrılmaya, birleşmeye, ağlaşmaya daha açık. Mesela sizle birlikte bir şey yapmaya çalıştığımızda acaba diğer kolektif kıskanır mı, rahatız olur mu diye düşünüyoruz. Ama bizce hepimizin ortak yapabileceği şeyler de vardır.
Ayrıca dayanışma ile çıkardığımız kitap serisi için şunu da söylemek gerekiyor: Herhangi ticari bir beklentimiz yok. Kafka, Epsilon Yayınevi’nin alt markası. Evet, şekil itibariyle ticari bir iştir, ortada bir şirket vardır ama şirketle anlaşmamıza göre herhangi bir gelir ya da kazanç elde etmiyoruz. Onun da beklentisi zarar ettirmesin ve bu seriyi devam ettirebilelim. 15-16 kitabın 5’ini çıkardık. Önümüzdeki ay iki tane daha çıkarmış olacağız.
Çoban: Yaşam bazen ortak çalışmayı dayatıyor. Çok fazla baskı var ve bunu dayanışma ile karşılamalıyız.
Ataman: Bir araya gelip, kavramları tartışabilsek keşke. Yurttaş medyayı tartışabilsek… Haber nedir, kimse tartışmıyor. Profesyonel haber anlayışı yeterli veri kabul ediliyor. Alternatif medya niye anaakım paradigmayı yeniden üretiyor sürekli? “Şu yüzden bunu üretiyorum” cevabı da yok. Öylemiş gibi sanki, düşünmeden onun haber anlayışını sürdürüyor. Yüz yaşındaki ahmak bir haber anlayışı neden en iyi haber yapma yöntemiymiş gibi davranılıyor? Dil ve biçim itibariyle, başlıklandırma, alt başlıklandırma itibariyle…
Çoban: Aslında serbest bıraktığında insanlar kendi haber yapma biçimini yaratabiliyor. Ama o dönem bittiğinde tekrar eskisine geri dönüyor.
Mevcut koşullarda medya üzerinde baskı atmosferinde alternatif medya yeterli bir direniş mevzisi olabilir mi?
Ataman: Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır.
Şöyle düşünmek lazım. İsmail Saymaz alternatif midir, değil midir? Klasik bir alternatif medya tanımı yaparsak onu dışında bırakmış oluruz. Ama bırakmamak gerekiyor. Mücadele farklı satıhlarda verilmeye devam ediyor. Önemli olan bunu güçlendirek. Güçlendirmek için alternatif medyaya ihtiyaç var.
Ama biraz olsun ötekiye ses vermeye çalışan insanlarla yapılabilecek bir şey de değil. Çünkü onlar da düştüklerinde alternatif medyaya yaslanmaya çalışıyorlar.
Çoban: Medyada sansürün, toplumsal mücadele içinde olduğunu görmek gerekiyor. Orada da anaakımdan medet ummak hata olur. Yeni olanakları, dijital olanakları öğrenmen lazım. Sana her engel konulduğunda farklı teknolojileri öğrenip aşmaya çalışcaksın. Yeni kod yazılımları, tünel programları VPN’ler bilmem neler… Önce sen öğreneceksin. Bianet’in girilemeyen siteye girilmesi için alan açması çok iyi mesela. Sansürlenmemiş olan sansürlenen için alan açmalı.
Ataman: Alternatif medya, okuru, izleyiciyi twitter benzeri ticari olmayan açık kaynak yerlere çekmek için mücadele vermiyor. Bir sonraki atağın, bir sonraki kalkışmanın ne zaman olacağını bilmiyoruz. Bu günden insanları ikna etmek gerekiyor. Mekanın alternatif değil ama sen alternatifsin… Facebook’u Twitter’ı kullanan alternatif medya ne kadar alternatif? “İnsanlarımız orada” deniyor. Ama insanlarla birlikte göçmek gerekiyor. Neden göç hareketi başlatmış değiliz?
Çoban: Çok fazla gözetim teknolojileri kullanarak takibe alıyoruz. Sansürlüyor, tehdit ediyor, ayrı. İçeri atıyor, ayrı. Çalışamaz hale getiriyor, ayrı. Ama ağırlıklı olarak gözetim ile ekili hale geliyor. Mobesleri yaydı, her yere kamera koydu. Her hareketi izleyebilecek güce erişiyor. Bunlardan kaçmak için çalışmak lazım. Alternatif medyanın bazen iz bırakmaması gerekiyor. Ama tüneller oluşturmuş değilsin. Çok fazla tepkisel olursak, iktidarla var ederiz kendimizi.
Diyelim tavla oynuyorsun, taşları al başka yere koy. Bunu düşündüğünde kendi gündemini yaratmaya başlıyorsun.
Ataman: Yeni yaşam yaratma pratiğini alternatif medya içindeki insanlar yapmalı. Kendin otonom ve komünal yaşam yaratmışsan kendine ait kaleydoskop içinden bakabilirsin.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.