DİSK Genel Başkanlığı’na adaylığını açıklayan Birleşik Metal İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ile DİSK’in mevcut durumunu, genel kurul sürecini, sınıf mücadelesinin ve DİSK’in bugünkü ihtiyaçlarına dair görüştük
DİSK Genel Başkanlığı’na adaylığını açıklayan Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ile DİSK’in mevcut durumunu, genel kurul sürecini, sınıf mücadelesinin ve DİSK’in bugünkü ihtiyaçlarına dair görüştük
Sendika.Org: DİSK’in 3 yılını değerlendirirsek nasıl bir DİSK vardı?
Adnan Serdaroğlu: DİSK’in misyonuna baktığımız zaman, ortaya çıkan görüntü misyonuna uygun olmadı. DİSK hem toplumsal mücadelede hem de işçi sınıfı mücadelesinde daha aktif bir pozisyonda olmalıydı. Bunun nedenine gelirsek, DİSK’in mevcut yönetimi olağanüstü koşullarla ortaya çıkmıştı. Normal ittifakla ve DİSK’in bütün örgütsel yapısı içinde değerlendirirsek DİSK’in biraz eksik kalmasını normal karşılıyorum. Mesele son 3 yılki mücadeleden ziyade işçi sınıfına ve toplumsal yapılara yönelik baskıda yoğunlaşmanın kendini gösterdiği ve muhalefet kanallarının azaldığı, AKP’nin ve muktedir yapıların baskılarının artması da etkili bu tablonun ortaya çıkmasında.
Konseptten dolayı da galiba, sömürünün ve baskının arttığı olağanüstü koşullar artı DİSK’in olağanüstü koşulları diyebilir miyiz?
İkisinin de etkisi var. Türkiye giderek karanlık bir yere çekilmeye çalışılıyor. Baskı uygulanıyor. İster ekonomik ister politik deyin ikisinin birden ortaya çıkardığı baskılanma var. Muhalif yapılar az olunca verilen mücadele istenen başarıyı ortaya çıkarmıyor.
Metal isyanı 35 yıllık birikimin patlamasıdır
Bunları ayrı ayrı değerlendirsek gerçi ayırmak mümkün değil ama sendikal krize bakalım. Görünürdeki klasik sendikal yapılar çok tercih etmiyorlar. Ekonomik baskılar var ama sendikalar da yetmiyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu nasıl aşılabilir?
Biraz ileri gitmek için geri gitmek lazım. Dünyada 1980’li yıllardan itibaren kapitalizmin hükmedeceği bir düzen kuruldu. Türkiye’de 12 Eylül gerçekleştirildi ve serbest piyasa ekonomisinin uygulanma koşulları yaratıldı. Birçok ülkede bu yaşandı. Toplumun canını acıtacak liberal politikaların uygulanması için baskı ortamı gerekiyordu. 12 Eylül’de DİSK ve toplumsal mücadele örgütleri etkisiz hale getirildi. DİSK, sermayenin kontrol edebileceği bir pozisyona çekilmeye çalışıldı, işçiler sarı sendikalara sevk edildi, yöneticileri idamla yargılandı, öldürüldü. DİSK 12 yıl kapalı kaldıktan sonra açıldığında bekleneni veremedi. Sarı sendikalar çok güçlenmiş hem üye sayıları fazla hem de maddi anlamda güçlenmiş. Sarı sendikaların düzeninin devamı için düzenekler kurulmuş. Yasalar zaten DİSK’in örgütlenmesine izin vermiyor. 1990’ların sonları için siz hep zorladınız sermaye karşı saldırı yaptı ve koşulları size rahat kullandırtmadılar. Son metal eylemleri aslında 35 yıllık bir birikimin patlamasıdır. Daha önce birkaç kez kalkışmalar oldu ama bu kadar etkili olmamıştı. Bugün hala devam eden bir süreç var. Tamamlayamadılar hem sarı sendikalar hem de sermaye bunu engellemek için her şeyi yaptılar ama başaramadılar.
Şimdi biz yeni politik bir dönemdeyiz. AKP hiçbir şeyde doyum hissetmiyor. ‘Daha fazla yapıyı etki altına alayım, Yönetimsel olarak en üst nokta neresiyse oraya geçeyim’ Böyle çarpık bir zihniyet var. Bu durum 12 Eylül önceki baskı koşullarına da benziyor.
AKP barışı kendisi için zararlı bir kavram olarak gördü
Adı konulmamış darbe koşulları gibi diyebilir miyiz buna?
Aynen öyle. Şu anda diyelim ki bazı kararları uygulamak için uygun şartlar bekliyorsunuz. Bazen tepkiler sizin ölçemeyeceğiniz duruma geliyor örneğin Gezi süreci. Bu tür süreçlerin ortaya çıkmaması için kendilerince uygun yöntemleri uyguluyorlar. Doğu’daki de benzer bir durum. Baskıcı bir rejimle birlikte o bölgenin kendi mücadelesini vermesinin önüne geçilmeye çalışılıyor. İşte oradaki hendekler bahane edilerek, başka şeyler bahane edilerek aylarca, yıllarca işbirliği ile içlerinde kurdukları düzeni bile reddederek yani Kürt Hareketi’nin öncüleri ile AKP’nin sözcüleri arasındaki düzeni bile reddederek savaş alanına dönüştürdüler doğuyu. Orada da kendi hakimiyetlerini kurmak istiyorlar. Niye çünkü Barış süreci kendileri açısından çok iyi bir şey çıkarmadı. 7 Haziran seçimlerine baktığınız zaman Kürt Hareketi’nin temsilcisi olarak gözüken HDP’nin daha toplumsal bir yapıya bürünmesi, Doğu illerinden çok oy alması, barışın HDP’ye yaraması AKP açısından barışın zararlı bir kavram olduğu düşüncesini hissetmesine neden oldu. Kasıma kadarki süreçte de kanla silahla süreci kendilerine çevirmeye çalıştılar.
Şimdi mesela yeni düzenlemeler var. Kıdem tazminatı, özel istihdam büroları… Bunlar da sıkıntı yaratacak. Bu sıkıntının maksimum olmaması için bazı şeyler tolere edilmeye ya da baskılanmaya çalışılıyor. Türkiye’de yıllardır Fethullah grubuyla işbirliği yapıldı. İstedikleri her şeyi verdiklerini söylediler, birbirlerine girdiler, yargıyı tamamen yeniden denetim altına alıp yeni bir şey yaptılar. Kafalarında şablon var. Baskıcı teokratik bir düzen anlayışı var. Okullardaki sistemi, hukuki sistemi, sendikaları konfederasyonları kendilerine uygun şekle sokmaya çalışıyorlar. Muhalifleri yok ediyorlar, basını tamamen kendi yanlarına çekmeye çalışıyorlar. Kendi düzeninin altyapısını oluşturmak için yapılan şeyler. Bu düzen bundan 20 yıl sonrası için bugünden kurguladıkları bir şey.
Direngen kalan bir tek DİSK
Kıdem tazminatı ve özel istihdam büroları da AKP’nin ilerleyen dönemler için kurguladığı güvencesizleştirme projeleri. Sendikalar buna karşı neler yapabilir. Türk-İş’i teslim aldı, Hak-İş’i yarattı ve geriye bir tek DİSK kaldı. Ayrıca kıdem tazminatı meselesi ve özel istihdam büroları hayata geçerse belki de çok karamsar bir tablo ortaya çıkacak ve mevcut sendikalar buna ayak uyduramayabilir. Buna karşı neler yapılabilir ve daha da önemlisi DİSK burada nasıl bir tutum almalıdır?
Diğer konfederasyonların tepkisel söylemlerinin gerçekçi olmadığını biliyoruz. SSK meselesi, kamu reformu süreci bunların hepsinde de aynı şeyleri söylediler ama sıra eyleme geldiğinde bunların hiçbirisi ortada gözükmedi, fabrikalar takır takır çalıştı. DİSK’in ne söylediği önemli. İnsanlar bugün DİSK’e bakıyor, ortaya koyacağı performansa bakıyor, işçileri ne kadar mücadele içine sürükleyeceğine bakıyor. Bugünkü gelişmeler sürpriz değil. Neoliberalizm böyle bir şey. Çalışma hayatının yeniden şekillenmesi ve çalışma hayatının kontrol altında tutulması gerekir. Bunu kamuda Memur Sen ile yaptılar. Hak-İş’le de yapmaya çalışıyorlar. Direngen kalan bir tek DİSK var. Tüm saldırılara tek başına göğüs germek zorunda DİSK ve bu da üzerindeki ağırlığı artırıyor. DİSK’i kontrol altına alamadılar. Böyle olunca DİSK bazı insanların harekete geçmesine neden oluyor. Toplumun bir kesiminin uyanmasına neden oluyor. “Hükümetin dediği gibi değilmiş” dedirtebiliyor. Kamuoyunda farklı bir ses olarak da bir takım insanların tehlikenin farkına varmasına yol açıyor.
Esneklik güçlü olanın gücünü istediği gibi kullanmasıdır
Baktığımız zaman emek piyasasının kontrol altına alınması ve yenilenmesi gerekiyor. Emek piyasası sermayenin üzerindeki yüklerin azalmasına, esnekliğe, taşeronlaşmaya ihtiyaç duyuyor. Özel istihdam büroları gibi yapıların, işçinin ortadan kaldırılıp amele pazarları gibi insanların kiralandığı bir düzene ihtiyaç duyuyorlar. Kim bunlar, TOBB, TİSK, TÜSİAD, MÜSİAD… Bunların hepsinin esnek bir istihdam yapısına ihtiyacı var. Esneklik, güçlü olanın gücünü istediği gibi kullanmasıdır. Sermaye güçlü ve siz onun iki dudağı arasındaki çalışma biçimine mahkum oluyorsunuz demektir. İstediği zaman gel istediği zaman git. Denkleştirme ihtiyacı varsa fazla mesailerin kaldırılması demektir. Yarı zamanlı, evden vs bir sürü çalışma var bunların hayata geçirilmesi demektir. Çalışma Bakanı esnek çalışma ile ilgili söylediği şeyler var. Buna pozitif bakan havuz medyası var. Bir taraftan da tehlikeyi belirtmeye çalışan küçük bir medya var. Burada toplum havuz medyasından etkileniyor. Bu toplum, esnek çalışma yararlıdır derse e bu medya buna eklemeler yaparsa. Ki bunu daha önce gördük. Yüzde 90 olumsuzluğu varsa yüzde 10’luk olumlu yanı öne çıkarılır. Eğer gerçekten esnek çalışmanın ne olduğu bilinse hükümet “Esnek çalışmayı programıma koyuyorum” dese yer yerinden oynardı.
Özel istihdam büroları. Kölecilik dönemini anımsatan bir durum. Yani yıllar önce kaldırılan kölelik sistemini yeniden hayata geçirmek demektir. İstihdam bürosu ihtiyaca göre şirketlere adam kiralıyor. İşyeri yok, işkolu yok belki de sigortası yok. Türkiye gibi kuralsız bir ülkede bunlar çok daha ciddi sorunlara yol açacaktır. Avrupa’da da var ve tüm denetimlere rağmen emek hareketine zarar veriyor.
Ne zararları var?
Yapmak istedikleri, istihdam bürolarını yeni iş ilişkileri çerçevesinde yasal olarak düzenlemek. Bugün örgütlenmeyi, toplu iş sözleşmesi düzenini ve insanların sürekli çalışabileceği bir düzeni yok ederek yeni bir biçim hayata geçirmeye çalışıyorlar. İşçi kiralamayı getirmek istiyorlar. Güvenceli çalışma sisteminin ortadan kaldırılması gerekiyor. 54. Hükümet bunu programına koyuyor ve toplum bunu görmüyor.
Yasayı işletmiyorsan bunun sorumlusu işçiler değildir
Bir başka mesele kıdem tazminatı mesela. İşçinin işverende bıraktığı Bir ücrettir. Bu yıllarca hükümetlerin ve sermayedarların hep baskı yaptığı bir düzenleme olmuştur. Türlü gerekçelerle kıdem tazminatını kaldırmak hep gündem olmuştur. 12 Eylül’de hükümetlerin de cesaret edemediği şey tazminatlarının kaldırılmasıydı. 12 Eylül sonrası çalışma yaşamına sınırlar getirilmiş. Aslında sermayenin bağışı değil bu tazminat. İşçinin içerde bıraktığı ve işverenin bilançoda göstermek zorunda olduğu bir paradır. Sistemi daha baskıcı ve esnek bir sisteme çevirmeye çalışıyorlar. Taslaklar hazırladılar. Ücretlerin karşılığına denk gelen bir sistemi yeni oluşturdukları taslakta gerçek karşılığını da yapmadılar.
Hükümetin bahanesi işçiler kıdem tazminatını alamıyor. Diyor. E yap kaç gün çalıştıysa kıdem tazminatı hakkı vardır de. Bu kadar basit. Diyelim ki işveren işten çıkarıyor ve tazminat ödemiyor niye sen dava açılması konusunda çok fazla dava parası var. Bunu düşürün. İşçinin dava açmasının önünü açın. Yeni düzenlemeye göre dava açılmadan özel hakemleri hayata geçirmeye çalışıyorlar.
Bu düzeni kontrol altına alamıyorsan bu ayıp bu ülkeyi yönetenlerindir. Çalışma Bakanıyım, Başbakanım diyenlerindir ayıp. Yasayı işletemiyorsan bunun sorumlusu işçiler değildir. Bugünkü yasa güçlendirilmelidir.
DİSK ne yapabilir, karamsar bir tablo ortaya çıkıyor çünkü. İşkolu sendikacılığı ya da işyeri üzerinden sendikacılık hakim. Bu süreçte nasıl bir şey ortaya çıkacak?
Şimdi DİSK’in bu saldırıları püskürtme gücü yok. DİSK’in yapması gereken farkındalığı yükseltmek gerekiyor. 15-16 Haziran’da olduğu gibi üyelerinin olmadığı fabrikalarda bile insanları harekete geçirebilecek bir güveni ve mücadeleyi ortaya koyabilmek gerekiyor. Eğer siz inandırıcı olamazsanız, farkındalığı yaratamayıp bir mücadeleyi yükseltemezseniz insanlar her şeyi hayatlarında normal karşılarlar. Tazminatlarla ilgili bakan çıkıp “Kimsenin alamadığı tazminatları biz alacağız” diyor. “Herkesin hesabında para olacak” diyor. “İşçiler ailesiyle hafta sonu AVM’ye gidip fonumda ne kadar para var diye gülümseyerek bakacaklar” diyor.
Bu işçinin hoşuna gidiyor işin kötüsü. Bu DİSK’e bağlı işçilerin de hoşuna gidiyor. Yeni bir süreç başlayacak ve sendikacılık anlayışında bir değişiklik olacak mı?
Olması gerekiyor. Daha çok mücadele edilmesi gerekiyor. Daha inandırıcı olması gerekiyor. Tehlikelerin farkına vardıran bir politika ortaya koymalı. İşkollarında bu durumlar farklı sonuçlar ortaya çıkarıyor olabilir. Biz bu farklılıkları bir araya getirip ortak bir akıl içerisinde nasıl sürdürebiliriz bunun hesabını yapmalıyız.
İşçiler büyük oranda tazminat alamadıkları için yasanın kendilerine yarar sağlayacağını düşünüyorlar. Büyük oranda taşerondaki işçiler bunlar. Mahkeme koşullarını bile ortadan kaldırıyor. Bu doğrultuda DİSK’in yapacağı tek iş toplumun ve işçi sınıfının öncüsü olabilmek buna uygun bir tarzı ortaya koyabilmek gerekir. Ama bu öncülüğün üstüne düşen sorumluluk ne kadar yerine getiriliyor. İşkollarında farklı sonuçlar ortaya çıkıyor.
Kıdem tazminatı için iş bırakma kararımız var
Şimdi sanayi sendikacılığı ile hizmet sendikacılığı arasında fark var. Biz sanayi sendikasıyız. Fabrikalarda dişe diş mücadele veren güçlü sermaye grupları ile mücadele eden sendikayız. DİSK’teki birçok sendika sanayi sendikası olarak gözüküyor ama ortaya konan mücadeleye baktığınızda gözükmüyor. Bizim yaptığımız da yeterli değil belki de. Genel kurulumuzda şunu dedik biz. “Kıdem tazminatı komisyonlara taşındığı anda işyerlerinde iş bırakılacak”. İster başka sendikalar bırakır ister bırakmaz ama biz yapmak durumundayız. Şu anda tüm fabrikalarımız teyakkuz halinde. İşçiler kıdem tazminatı konusunda olağanüstü bir duyarlılığa sahip. Kamuoyuna mesajlar veriyoruz. İşverenlere de şunu söylüyoruz, “Burada iş duracak, örgütlerinize söyleyin çalışma ilişkilerini uzun vadede toparlayamayacakları bir durum olacak dedik. Hazırlığımızı bu yönde yapıyoruz. Fabrikalarda işçileri hazırladık. Ben isterim ki konfederasyonumuza bağlı tüm sendikalar bunu bugünkünden daha iyi bir şekilde hayata geçirsin. Genel Kurul sürecinden kaynaklanan bir durum olabilir veya DİSK’te sanayi sürecinin nasıl sürdürüldüğüne dair yönetim kurulu üyesi olmamasından kaynaklanıyor olabilir. DİSK yönetimindeki arkadaşlarımızın sanayi ağırlığı yok. Ya da yönetimde sanayi sendikalarından gelen etkin konumda kişiler olmadığı için belki de bu alandaki çalışmaları görmüyor olabilirler.
İktidar tüm imkanlarını düşmanlaştırmak için kullanıyor
Şimdi burada DİSK’in toplumsal muhalefetin öncüsü olması gerekir diyorsunuz. Kürt illerinde yaşananlar batıda daha farklı algılatılıyor. Irkçı şoven bir durum ortaya çıkıyor. DİSK bu noktada nasıl bir tutum almalı? Ya da Cizre’deki Kürt işçi ile Batıdaki muhafazakar sağcı işçiyi aynı mücadelede DİSK nasıl buluşturur ya da bunun için neler yapılabilir?
Irk açısından bakmayız. Emek açısından bakarız. Emekçiyiz ve kavgamız sermaye ile. Emek sermaye kavgası içinde. Evet emeğin içinde farklı etnik kökene ve dinsel inanışa sahip kişiler olabilir. Ama bir fabrikada bir arkadaşımızı Kürt diye Alevi diye dışlarsak ya da bu ortamı yaratırsak zaten kaybederiz. Kitle sendikacılığını savunuyoruz. Farklı siyasetlerden farklı kökenlerden geliyor olabiliriz. DİSK’in misyonu biraz farklıdır. DİSK emek örgütü olmakla birlikte toplumsal muhalefet örgütüdür. Doğuda bir şehirde insanlara zulmediliyorsa savaş hali ortaya çıkmışsa DİSK tarihsel olarak bu sürece müdahale etmek zorundadır. Çözüm yollarını önermek zorundadır. Barışın olması için çaba sarf etmesi gerekir.
Yapılabilir tabii. Üyelerimize demokrasiyi anlatıyoruz. Barışı anlatıyoruz. Eşitliği anlatıyoruz. Bu ülke sınırları içinde yaşayanların kardeşçe yaşaması gerektiğini anlatıyoruz. Buna uygun bir şekilde çalışma yürütürseniz işçiler çok tepki göstermezler. Ankara’da 10 Ekim Barış mitingine birçok arkadaşımızı dahil ettik. O arkadaşlarımızın birçoğu siyasi olarak farklı yerlerdeydi. Ama sonuçta biz arkadaşlarımıza şunu anlattık, “Doğuda ne polis, asker ve ne de oradaki gençler ölsün, hiç kimse ölmesin” bunu anlatmak zorundayız dedik. Ama toplum sürekli kışkırtılıyor.
7 Haziran’dan önce nerdeyse Selahattin Demirtaş son derece herkesin benimsediği bir politikacı haline dönüştü. Grevlerimize HDP’li milletvekili geldi. İşçilerimize grev önlüğü giydirdi. İnsanlar barış sürecine adapte olmuşlardı ve artık bitsin bu iş, kan ve şehit görmek istemiyoruz diyerek bazı şeylere angaje oldular. 7 Haziran’dan sonra işler tersine dönüştü. Şu an HDP’li milletvekilini fabrikaya götürüp aynı şeyi yapamazsın. Yapsan da bunun zorluğunu yaşarsın. Garip bir ruh hali var. Tamamen düşmanlaşmış durumda insanlar. Bunu iktidar yapıyor. Tüm imkanlarını düşmanlaştırma için kullanıyor. Devlet olarak hiç mi kabahatin yok. Sadece PKK’nın yaptıklarıyla ilgili bir çatışma hali yok ki. Devletin de bir sürü eksiği yanlışı var. En basit eksikliği şu, o kadar silahlar yığılırken neredeydin, niye valiler müdahale etmedi? Edip etmemesi anlamında söylemiyorum yani aslında haklı gerekçen yok hükümet olarak orada müdahale için. Bunda senin de kabahatin var. Sen barış olsun istemiyorsun çünkü barış sana fayda sağlamıyor. Biz orada bu tür şeyleri çokça yaşadıkça fabrikalarda insanlar reaksiyon göstermeye başlıyor. Kürtlere karşı bir düşmanlaşma vesaire. Bu da senin daha dikkatli davranmanı gerektiriyor. Ben toplumsal barış istiyorum ve insanların kardeşçe yaşamasını istiyorum. Bunu uygun bir dil ve uygun bir fotoğrafla anlatmak zorundayız. Bazı rahatsızlık verici görüntüler verirsen birilerinin rahat kullanabileceği görüntüler de vermemek gerekiyor. Ben şimdi fabrikada işçi arkadaşlara sınıf ideolojisini anlatırım ama bunu kimse bilmez. Sınıf ideolojisi işçilerin kendi ülkesini kendilerinin yöneteceği bir sistemdir. Bunun karşılığını söylersen rahatsız olurlar ama modeli anlatırsan normal karşılar. Sen özellikle siyasi iktidarın düşmanlaştırdığı birisi ile ilgili farklı bir görüntü verirsen o görüntüde toplum seni o siyasetin destekleyicisi ya da o siyasetin içinde yer alan bir unsur olarak görür.
Son olarak DİSK Genel Kurulu’nda tavrınız ne olacak? Herhangi bir organa adaylığınız söz konusu mudur?
Biz DİSK Genel Başkanlığı’na adayız. Bunu daha önce Renault işçilerine açıkladık.
Nasıl bir yönetim olmalı?
Bütün sendikaların bir araya gelerek bir konsensüs oluşturması gerekiyor. Buna da ihtiyacımız var. Bir de genel kurul ayrışmaları DİSK’e ciddi zarar verir. Bazı arkadaşlarımızın bu konuyu ciddiyetle değerlendirmesi lazım. Biz metal işçilerinin ruhunu DİSK’e taşımak istiyoruz. Bugünkünden daha fazla sorumluluk alarak taşımak istiyoruz. Genel başkan olarak da yönetim olarak da birlikte hareket etmenin koşullarını yaratmak istiyoruz. Kani Bey de aday olduğunu açıkladı. Yönetimi, genel sekreteri DİSK kendi içinde belirler herhalde. Yönetim kurulu üyelikleri de olur. Delege de kimi takdir ediyorsa o kişi görevi üstlenir. Sağlıklı bir şekilde bu sürecin yürümesi için elden gelen yapılır.
Sendika.Org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.