Yalancı ve utanmaz olan Türk başbakanı Davutoğlu’dur. Gerçekten bu kadar utanmaz, pişkin ve yalancı dünyada az görülmüştür. Faşist ülkelerde yaptıklarını kabul etmeme, başkalarına yükleme ya da kendi yüzlerini örtme temel özelliktir. Faşist ülkelerin propaganda ile gerçekleri tersyüz ettikleri söylenir. Bu konuda Hitlerin propaganda organları örnek gösterilir. Türk devlet yetkilileri dünyanın tüm utanmaz ve yalancılarına taş […]
Yalancı ve utanmaz olan Türk başbakanı Davutoğlu’dur. Gerçekten bu kadar utanmaz, pişkin ve yalancı dünyada az görülmüştür. Faşist ülkelerde yaptıklarını kabul etmeme, başkalarına yükleme ya da kendi yüzlerini örtme temel özelliktir. Faşist ülkelerin propaganda ile gerçekleri tersyüz ettikleri söylenir. Bu konuda Hitlerin propaganda organları örnek gösterilir. Türk devlet yetkilileri dünyanın tüm utanmaz ve yalancılarına taş çıkarmaktadır. Kürt şehirlerini ve kasabalarını tanklarla, toplarla kuşatıp yüksek binalara nişancı yerleştirip hareket eden her şeyi vuruyorlar. Her gün çocuk, kadın, yaşlı öldürüyorlar; ondan sonra da utanmadan “Biz tek bir sivil öldürmedik” diyorlar. Tanklar, toplar mahalleleri rastgele bombalıyor, halkı sindirmek ve kaçırtmak için gece gündüz demeden saldırıyor, öldürüyor, sonra da “Ben öldürmedim, hendeklerin arkasındakiler öldürdü” deniliyor. Ölümler halkın direndiği mahallelerde oluyor. Buralara da kimin saldırdığı bellidir. Şimdiye kadar en az 150 sivil katledilmiştir. Bunların çoğunluğu da yaşlı, kadın ve çocuktur. Tümünü de öldüren Türk devletidir. En başta da Miray bebek ve dedesini Türk devleti öldürmüştür. Bu, açık ve nettir. Ailenin tümü de asker ve polisin kurşunlarıyla öldürüldüğünü söylüyorlar. Ama bir başbakan kalkıyor, “Devlet öldürmedi, direnişçiler öldürdü” diyor. Tüm dünya ve Kürt halkı asker ve polisin mahallelere saldırdığını görüyor; ama bu başbakan “Tek bir sivil öldürmedik” diyebiliyor. İşte özel savaş, psikolojik savaş, alçaklık bu kadar olur dedirten bir konuşma!
Gazetecileri, aydınları, yazarları, heyetleri sokağa çıkma yasağı var gerekçesiyle saldırdığı mahallelere sokmayan Türk devletidir. Direnişçilerin gazetecileri ve heyetleri engelleme gibi bir durumu yoktur. Gerçekleri saklayan kendileri, ama hiçbir sivil öldürmedik diyenler de kendileri! Bunu diyenler aynı zamanda otopsi raporlarına yasak koyanlardır. Hem gerçekleri gizliyor, hem de görülmedik pişkinlikle yüzü kızarmadan tek bir sivil öldürmedik diyor. Türk devleti 1990’lı yıllarda köylüler gerillaya destek veriyor diyerek köyleri yakıp yıktı. Birçok köylü gerillaya destek veriyor diye katledildi. Faili meçhul cinayetler bunun için yapıldı. Şimdi de halk şehirlerde direnişçilere destek veriyor diye cezalandırılıyor; evleri, mahalleleri başlarına yıkılıyor. Sivil öldürmeler bilinçli yapılıyor; kadın ve çocuklar bilerek öldürülüyor. Amaç, devlet terörü estirip halkı yıldırmak! Bu nedenle şok edici biçimde bebek de, kadın da, yaşlı da öldürüyorlar. Onlara göre bu bebekler de ileride terörist olacak. Ahmet Davutoğlu “Cizre 1990 yılında da böyleydi” diyor. Cizre halkının serhıldanını hedef gösteriyor ve o zamanki katliamları da haklı görüyor. Başbakan bu kafada olursa özel harekatçılar (polis ve jandarma) o zamanın bebekleri şimdi direniş gösteriyor diyerek bugünkü bebekleri de, çocukları da öldürür.
Türk başbakanı Davutoğlu sanki kadın ve çocuk öldürmek AKP’nin sicilinde yokmuş gibi konuşuyor. 2006 yılında hiçbir faşist liderin bile söyleyemediği “Kadın da olsa, çocuk da olsa gereğini yaparız” sözleri sarf eden bugünkü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dır. Bu söylem sözde kalmamış, polis ve askerler bunu emir sayıp 10 kadar çocuğu katletmişlerdir. Tayyip Erdoğan bu sözleri halkı sindirmek için söylemiş ve bu sözlerini de pratiğe geçirmiştir. 2006 yılında 14 gerillanın kimyasal silahla öldürülmesine halk isyan etmiş, Amed’in tüm mahallelerini denetimine almış, asker ve polisi sokmamıştı. Şimdi de Erdoğan ve Davutoğlu’nun talimatları yerine getirilerek çocuk da olsa, kadın da olsa, yaşlı da olsa öldürülmektedir. Bu gerçeklik gizlenemeyecek kadar açık, ayan ve beyandır. Davutoğlu “Biz sivil öldürmedik, direnişçiler öldürdü” diyerek esas olarak Türkiye halkını ve dünyayı kandırmak istemektedir. Çünkü Kürtler ve demokrasi güçleri gerçeğin ne olduğunu çok iyi biliyorlar.
Sivilleri biz değil, direnişçiler öldürdü denilerek savaş suçları mahkemesinde yargılanmaktan kurtulmaya çalışıyorlar. AKP hükümeti için şimdi önemli olan bu savaşı kazanmaktır. Bunun için her yalan da söylenebilir, her yol da denenebilir. Her türlü kirli yolu deneyenler tabii ki en kolay şey olan yalanı da söylerler. Şu anda onlar için gerekli olan gerçekleri tersyüz edip kendi suçlarını örtüp direnişçileri suçlayarak yürüttükleri kirli savaşa meşruiyet kazandırmaktır. Bu kirli savaşçılar için günü kurtarmak önemlidir. Bu süreçte direnişi ezmek için her yol ve yöntem mubahtır. Hiçbir savaş kuralına uymalarına da gerek yoktur. Her türlü yalan da söylenebilir. Çiller 1994 yılında Dersim’de helikopterler köyleri bombaladığında “Biz bombalamadık, PKK’nin Ermenistan’dan gelen helikopterleri bombalamıştır” demişti. Davutoğlu’nun sivilleri biz öldürmedik, direnişçiler öldürmüştür, demesi, Çiller’in yalanından daha büyük bir yalandır.
Eğer Ahmet Davutoğlu kendine güveniyorsa, söylediklerine inanıyorsa hemen bir saat gecikmeden uluslararası alanda ve Türkiye’de tarafsız kişiler ve insan hakları örgütlerinden heyetleri kabul edip Kürt şehirlerine ve mahallerine gönderir. Cizre’de, Sûr’da, Silopi’de ve diğer şehirlerde ne oluyor gözleriyle görürler. Sivilleri kimin öldürdüğünü dünyaya rapor ederler. Buna var mısın, yok musun?
Ahmet Hakan son zamanlarda kafayı HDP ve Selahattin Demirtaş’a takmış. “HDP ve Selahattin bizi kandırdı” diyor. Bu yaklaşımlarıyla AKP’ye, demokrasi ve özgürlük güçlerine saldıracağı moral desteği veriyor. AKP’nin saldırılarına meşruiyet kazandırmada Ahmet Hakan gibi aydın ve yazarların payı da bulunmaktadır. Biz kendi adımıza şunu söyleyebiliriz HDP ve Selahattin kimseyi kandırmamıştır. Hala aynı çizgidedir. Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde Kürt sorununun çözümü başta olmak üzere Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümünü hedefliyorlar. Yoksa Kürtler temel haklarından, Aleviler temel haklarından, Süryaniler ve Çerkezler temel haklarından, Türkiye’de demokrasiye ihtiyacı olanlar haklarından ve taleplerinden vazgeçsinler diye yola çıkmamışlardır. Türkiyelileşmek Türkiye’nin tüm sorunlarının hakkaniyet temelinde eşitlikçi ve özgürlükçü çözümünü arzulamaktır. Kürtler dahil Türkiye’nin tüm halkları ve demokrasi güçleriyle birlikte demokratik Türkiye’yi yaratmayı hedeflemektedirler. Bu Türkiyelileşmede Kürtlerin de, Alevilerin de, Müslümanların da, Hristiyanların da başka etnik ve inançsal toplumsal kesimlerin haklarını da savunma vardır. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’nin demokratikleşmeyeceği bilinciyle Kürtlerin hakkını savunma konusunda gösterilen hassasiyet vardır. Kürtlere en kirli savaş açılmışken, bu halk savunulmadan nasıl Türkiyelileşilecektir? Sayın Ahmet Hakan sizin Türkiyelileşmekten anladıklarınız doğru değildir. Yanılmıyorsak kültürel soykırımcı sömürgeci anlayışta olanların Türkiyelileşmeyi anladıkları gibi anlama vardır.
Sayın Ahmet Hakan eğer vicdanınız varsa, doğru söyleme namusunuz varsa Davutoğlu’nun “Biz hiç sivil öldürmedik; bebekleri de, çocukları da, kadınları da direnişçiler öldürdü” demesine sesinizi yükseltecek misiniz? Bu utanmazca yalanlar için bir şeyler söyleyecek misiniz? Ahmet Davutoğlu’nun halkı aldattığını söyleyebilecek misiniz? Bunları yaşayıp göreceğiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.