Ahmet Davutoğlu’nun meclis başkanının öncülüğünde başlattığı yeni anayasa çalışmaları tarihi bir dönemeç olabilir. Bu potansiyel mevcut. Bu yüzden bir önceki dönem anayasa yapım sürecini sabote edenlerin bu sefer daha dikkatli olmaları gerek. Fakat halihazırda AKP iktidarı ve Saray hegemonyasının yaklaşımları bu anlamda en ufak bir umut dahi barındırmıyor. Davutoğlu’nun hafta sonu Afyon’da toplanan AKP’lilere konuşurken […]
Ahmet Davutoğlu’nun meclis başkanının öncülüğünde başlattığı yeni anayasa çalışmaları tarihi bir dönemeç olabilir. Bu potansiyel mevcut. Bu yüzden bir önceki dönem anayasa yapım sürecini sabote edenlerin bu sefer daha dikkatli olmaları gerek.
Fakat halihazırda AKP iktidarı ve Saray hegemonyasının yaklaşımları bu anlamda en ufak bir umut dahi barındırmıyor. Davutoğlu’nun hafta sonu Afyon’da toplanan AKP’lilere konuşurken sarf ettiği, “Üç ilden milletvekili çıkaramadık, ancak grubumuzdan üç milletvekili arkadaşımızı o illere tayin ediyoruz. Bu arkadaşlarımız iki ilden de sorumlu olacak. Hakkari, Şırnak, Tunceli milletvekillerimiz olacaksınız. Dağını, tepesini, her bir mezrasını bilecekler, her bir vatandaşlarımızla diz dize oturacaklar. Bizim tek bir milliyetçiliğimiz var, o da Türkiye milliyetçiliği” sözleri bu ikilinin Kürt sorunu konusunda eski inkarcı yaklaşımın da gerisine düştükleri endişesi yaratıyor.
Temsili demokrasinin var olduğu iddia edilen bir yerde seçilmiş milletvekilleri görevlerini sürdürürken onları yok sayıp iktidarın bir seçim çevresinin “sorunlarını” atadığı kendi milletvekilleri ile çözme arayışı sömürgeciliğin revize edilme girişiminden başka bir şey değildir. Muhalefetin iktidarın uygulamalarını denetlemek için gölge kabineler kurması bir gelenektir. Ancak iktidarın yenilgiye uğradığı seçim çevrelerine “sembolik” de olsa vekil atama girişimi vahim sonuçlar doğuracak tahrik amaçlı bir davranıştır. Egemen iktidarın var olan meşru muhalif siyasi iradeyi tanımaması darbedir.
Davutoğlu’nun bu üç şehre yaklaşımı salt “idari” de değil. Davutoğlu bu girişimin “Türkiye milliyetçiliği” adına yapıldığını söylüyor. Bu yaklaşımın oluşturacağı anayasanın da aynı milliyetçi kimlikle diğer tüm ulusal kimlikleri yok sayarak onların yerine yukardan bir yaklaşımla kaleme alınacağı muhakkak. Böyle bir yaklaşım sorunları çözemeyeceği gibi ayrışmanın da Ankara eliyle diğer tüm halkalara dayatılması anlamına gelir. Meclis’te MHP içerisinden de sağlayacağı destekle “Türkiye milliyetçiliği” safsatası ile soslanmış ırkçı bir anayasa arayışı mevcut kopuşu ruhsal olmanın daha da ötesinde bir noktada dayatacaktır.
Yine TSK’nın 4 bin yeni sözleşmeli asker alacağını açıklaması iktidarın gelip gelemese de savaşta ısrarını sürdüreceğini gösteriyor. Küçük bir hatırlatmayla, Davutoğlu’nun 30 Aralık’ta yapılması planlanan HDP randevusunu 28 Aralık’ta Diyarbakır’da toplanan DTK öncesi 26 Aralık’ta iptal etmesi de unutulmamalı. Davutoğlu bu iptalle Diyarbakır toplantısından çıkacak Kürt iradesini tanımayacağını başından göstermek istedi. Erdoğan ve Davutoğlu AKP etrafında topladıkları Hamidiye mektebi Kürtleri dışında kişilikli, iradesine sahip bir Kürt istemiyor.
Rojava’ya düşmanlıkları da bu yüzden. Ankara’nın sınır ötesi bölgesel politikalarını boşa çıkarıyor Rojava’da öz yönetim uygulanan kantonlar. Rojava, DAİŞ’le mücadelede uluslararası koalisyonda üstlendiği rolle Ankara’yı çırak çıkardı. Kürtler Rojava’da NATO ülkeleri ile DAİŞ’e karşı ortak mücadele veren en etkili güç. Buna karşılık, AKP’nin emrindeki NATO’nun en büyük ikinci ordusu Kuzey Kürdistan’da Rojava Kürtlerinin akrabası sivil Kürtleri katlediyor. Bu taraflar açısından ne kadar sürdürülebilir bir durumdur? Rojava modeli uluslararası alanda kabul görürken Kuzeyde Kürtlerin çözüm önerileri savaşla boğulmak isteniyor. HDP’nin ortak yaşam projesini diğer halklarla, toplum kesimleriyle paylaşmasını engellemek için savaş derinleştiriliyor. Ortak yaşam temelli tüm barış girişimleri terörize ediliyor. Kürtlerin ortak yaşam çağrısı “bölücülük” denilerek kriminalize edilmek isteniyor.
Oysa yeni anayasa tartışmaları bu anlamda çok önemli bir fırsat olarak ortada duruyor. Çözüm isteyenler için 14 maddelik DTK bildirisi Kürt sorununun çözümüne katkı sunabilecek sivil bir anayasanın omurgası niteliğinde. Bu dikkate alınmalı. Tüm bu savaş yanlısı politikalara karşın barışı inşa etme umudu da her zamankinden daha fazla güçlendirilmeli. Kürt sorununa çözüm bulmakla mükellef yeni anayasa bunun için önemli bir başlangıç fırsatı sunuyor. Dahası böyle bir anayasa bugüne kadar görülmemiş bir krizin zemin hazırlayacağı dış müdahale öncesi son çıkış olabilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.