Tayyip Erdoğan nedir? Bu soruya bir çok yanıt verilebilir elbet. On dört yıl, ülke siyasetinde başat rol sahibi bir siyasetçi için tanımlama zorluğunu aşmaya yetecek bir süre olmalı. Fakat öyle mi? Büyük toplumsal kesimler açısından bu şahsa karşı yaklaşım ve yapılan tanımlama çok önceki yıllardan belirlenmiş ve kamplar kurulmuştu. Bu herkesçe biliniyor. İki kamp arasında […]
Tayyip Erdoğan nedir? Bu soruya bir çok yanıt verilebilir elbet. On dört yıl, ülke siyasetinde başat rol sahibi bir siyasetçi için tanımlama zorluğunu aşmaya yetecek bir süre olmalı. Fakat öyle mi? Büyük toplumsal kesimler açısından bu şahsa karşı yaklaşım ve yapılan tanımlama çok önceki yıllardan belirlenmiş ve kamplar kurulmuştu. Bu herkesçe biliniyor. İki kamp arasında pazarlık durumuna göre bir orada bir burada yer alan yüzer gezer bir kesim/siyasetin olduğu da malum. Fakat ortada bir zorluk vardır. Erdoğan, Türkiye siyasetinde belki daha önce hiç olmadığı kadar “fazla şey” olabilen tek siyasetçidir. Dolayısıyla kendi duruşunuzu inşa edebilmek için, karşıtınızın nerede durduğunu, ne olduğunu tanımlamak her zamankinden daha mühim bir iş oluyor.
Son dönemde revaçta olan tanımlama, mezhepçilik. Tayyip Erdoğan mezhepçidir deniyor. Siyasi ya da kültürel açıdan Suudi hayranlığı malum ve Suriye düşmanlığı… “Reyhanlı’da 52 Sünni vatandaşımız öldü” derken ya da Alevi muhalefet liderini “yuh”latırken hatırlıyoruz. Aynı şahıs en son Suud-İran geriliminde beklenen şekilde Suudi idamlarını savunuyordu. Neyse, bir çok örnek verilebilir bu konuda. Her şeye rağmen Tayyip Erdoğan mezhepçi değildir.
Kürt düşmanı diyorlar bir de… Son beş aydır bölgede yaşananlar herkesin nefretle andığı (ancak sorumluları ortada olmasına rağmen asla kimseye dokunulmayan) 90’lardan farksız. Ancak Tayyip Erdoğan bir Kürt düşmanı da değildir. Görmüyor musunuz Barzani’yle arasından su sızmıyor. Yoksa Barzani Kürt değil mi?
İsrail’in düşmanı köktenci olabilir mi Erdoğan ya da İsrail dostu Siyonist ?.. Değildir. Bunlar da hedefe varmayacak, yarım yamalak, konjonktürel tanımlamalar.
Tayyip Erdoğan on dört yılda çok fazla kimliğe bürünebilecek, çok fazla siyasi hamle yapmıştır. Bu hamleler, her yeni kurulan rejim gibi kendi ideolojisini yapının her bir birimine sirayet ettirebilmek için yapıldı. Bisiklet sürmeye benziyordu işi, pedal çevirmeyi bıraktığı an, elbet düşecekti. Verili olanı bozup, yenisini inşa etmek için sürekli pedal çevirmek (yeni siyasi hamleler yapmak) gerekir. Büyük Ortadoğu Projesi, liberal İslami diktatörlükler gibi zorlu projeleri vardı ve coğrafya kimi manevralara yer yer frenlere zorladı. Fakat gittiği yol hiç değişmedi.
Karşıtını tanımlama, muhalefeti inşaanın ilk ve en önemli koşuludur. Bisiklet örneğinden gidelim; yaptığı manevralara, frenlere ya da küçük yol kazalarına mı bakılmalıdır yoksa gidilen yola mı?
Hollanda da bir televizyon kanalı bahsettiğim konularla alakasız görülen bir şaka hazırladı. Şakacıların hedefinde Den Bosch futbol kulübü yöneticileri vardı. Kendilerini, kulübü satın almak isteyen Arap milyarderler olarak tanıtıp, bir toplantı yaptılar ve gizli kamera kaydını aldılar.[1] Kulüp yöneticilerine, kulübün teknik direktörünü, ismini, renklerini değiştirmek istediklerini söylediler. Bununla kalsa belki kabul edilebilir. Ancak şakacılar daha ileri gitti. Stadyumda alkol satışına son vereceklerini, kulüpte homoseksüel futbolcu istemediklerini hatta stadda kadın ve erkeklerin ayrı yerlerde oturmasını istediklerini söylediler. Kulüp yöneticileri hangi maddelere itiraz etti dersiniz? Hiçbirine… Dünyaya özgürlük-demokrasi ihraç eden Avrupa’nın merkezinde, bu çağdışı-gerici anlayış nasıl el üstünde tutulur nasıl toleransla karşılanır? Sanki iki tarafı birbirinden ayıran kimlikler yok olmuş, dil, din, milliyet, yaşam tarzı gibi farklılıklar daha bütüncül bir faktör tarafından soğurulmuştu. Liberal iktisat ve politikanın içiçeliği iki kulüp yöneticisinde somutlaşıyordu. Tabloyu yaratan faktör, sermayeydi.
Bu öyle güçlü bir faktördür ki, medeniyetin beşiği uygarlığın zirvesi olduğunu iddia edenlere IŞİD’çi besletir. Öyle güçlüdür ki, islamofobik denilen emperyalist merkeze El Kaide’yi kurdurur. Batının en özgürlükçüleri, bakarsınız, Ukrayna’da neo-nazileri, Suriye’de, kadınları köle pazarlarında satanları müttefik edinir. Öyle vazgeçilmezdir ki, hırladığın Koç’larla sarmaş dolaş pozlar verdirir. Öyle korkutucudur ki, vaktinde küfrettiklerinden Cesaret Ödülü aldırtır. Bu sınıf bilincidir.
Erdoğan’ın yol haritası da budur. O, kendi sınıfının zor işlerini yüklenmiş, bayağı bir hizmetkardır. Esad ailesiyle beraber tatil yaparken ya da ortak bakanlar kurulu toplarken de öyledir, savaşırken de… Kürtçe televizyonlar açıp, müzakereler yaparken de sınıf bilinciyle yüklüdür, Kürtlerle savaşırken de… “One minute” derken de emperyalizmin bölgesel planlarına hizmet eder, İsrail’le anlaşırken de… Burjuva siyasetinin tüm değişkenlerinin üstünde tek bir sabiti vardır; burjuvazinin çıkarları. Post-modern siyaset, tabanı kimlikler üzerinden tahkim eder, cepheleştirirken, egemenler kimlik farkı gözetmeksizin sınıf bağlarıyla bağlıdır birbirlerine.
Erdoğan bu yüzden mezhepçi değildir, Kürt düşmanı, milliyetçi, ırkçı, dinci değildir.
Sermaye sınıfı kendi ilkelerinden, değerlerinden vazgeçeli yüz elli yılı aşkın süre geçti. Ne Avrupalılık ne Türklük ne laiklik ne bağımsızlık hatta ne de din… Sermaye sınıfını artık harekete geçiren tek bir güç var. İçgüdüsel denilebilecek oranda bağlandığı tek motivasyon; daha fazla kâr. Savaş kârlıysa savaş, barış kârlıysa barış. Kadın hakları kârlıysa kadın hakları, değilse Hollandalı yöneticilerin yaptığı gibi harem-selamlık. Batı gazetelerinde Bin Ladin’in “barış yolunda”ki fotograflarından bugüne çok zaman geçmedi. [2] Eli kanlı bir terörist olalı da… Hedef değişir, tanım değişir, kimlik değişir. Değişmeyen tek şey burjuvazinin yüce(!) çıkarlarıdır.
Muhalefet buradan kurulmalıdır. Erdoğan’a karşı Esadçı, Kürtçü, Şia, Gülenci ya da dinsiz olunamaz. Mezhepler, dinler, milliyetler kılıftır. Dinciliğe mi takıldın, ikna edebilecek gücün varsa Amerika biraz daha laik olanını atar önüne. Kürt düşmanlığına mı bozuldun, Barzanicilik verelim. Aktörler önemli değildir.
Karşıda sınıf bilinciyle hareketeden burjuvazi var ve sınıfa karşı ancak sınıfla mücadele edilir.
[1] http://www.sporx.com/tv/futbol/hollanda/gorulmemis-arap-sakasi-%7C-kandirdilarSXTVQ51003SXQ
[2] http://www.ummetislam.org/ingiliz-the-independent-gazetesinin-1993te-seyh-usame-bin-laden-ile-yaptigi-roportaj-ortaya-cikti
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.