Ve otoriter iktidarlar var oldukça Haussmannlara da ihtiyaç devam edecektir! Ta ki, Dikmenli’nin, Sarıgöllü’nün, Gaziosmanpaşalı’nın, Sultangazili’nin … Suriçi’ne elini uzatması gerektiğini, Suriçili’nin de yanı başındaki Kırklar Dağı Konakları’na değil ilerilere sermayenin gözünü diktiği tüm alt gelir grupları mahallelerine yönelmesi anladığı güne kadar! Diyarbakır Sur ilçesinde bir ayı aşkın süredir devam etmekte olan çatışmalar ile sokağa […]
Ve otoriter iktidarlar var oldukça Haussmannlara da ihtiyaç devam edecektir! Ta ki, Dikmenli’nin, Sarıgöllü’nün, Gaziosmanpaşalı’nın, Sultangazili’nin … Suriçi’ne elini uzatması gerektiğini, Suriçili’nin de yanı başındaki Kırklar Dağı Konakları’na değil ilerilere sermayenin gözünü diktiği tüm alt gelir grupları mahallelerine yönelmesi anladığı güne kadar!
Diyarbakır Sur ilçesinde bir ayı aşkın süredir devam etmekte olan çatışmalar ile sokağa çıkma yasakları, ilçedeki gündelik yaşamın akışını imkânsızlaştırdığı gibi başta eğitim ve sağlık olmak üzere temel insan haklarına erişimi de olanaksız kılmakta. Bu çatışmalı ortamda, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınan Diyarbakır surlarının yanı sıra ilçenin tarih ve kültür varlıkları da zarar görmüş, delik deşik edilen konutları ise oturulamaz hale gelmiştir. 90’lı yıllarda yine çatışmalar, baskılar ve güvenlik gibi nedenlerden memleketlerinden göç ederek Suriçi’ne yerleşmiş olan ve bölge nüfusunun önemli bir kesimini oluşturan aileler, can güvenlikleri kalmadığından ikinci bir zorunlu göçle bir kez daha yerlerinden edilmekteler. Nitekim Sur Kaymakamlığı’nın kayıtlarına göre, 24 bin kişiden 22 bin kişinin göç etmesi sonucunda nüfus 2 bine düşmüştür.
En kutsal hak olan “Yaşam Hakkı”nın kolaylıkla ihlal edildiği, cenazelerin günlerce sokaklarda bekletildiği, çocukların kör kurşunların hedefi oldukları bu acılar, ihlaller ve yıkımlar kentinde bir insanlık dramı yaşanırken, her şeyi paraya tahvil eden sermayenin yaşanan felaket ortamından nemalanmak istemesine şaşırmalı mıyız? Harabeye çevrilmiş Sur’da yıkık evlerin arasında silahıyla yürüyen askeri fotoğraflayarak “İşte Sur’un Durumu” manşetini atan Star, çatışma ortamını gözümüze sokarken sürmanşetinden de ilgiliyi göreve çağırmakta: “TOKİ Göreve”. Olağanüstü hal zamanlarında ilgili kurumların göreve çağrılmaları haydi normaldir diyelim ama neden TOKİ?
Naomi Klein, Şok Doktrini adlı çalışmasında, felaketlerin ertesinde ya da felaket beklentilerinin tartışıldığı olağanüstü hal zamanlarında, sermayenin olağan koşullar altında gerçekleştiremeyeceği atılımları yapabildiğini; normal zamanlarda elde edemeyeceği fırsatları da yakalayabildiğini söyler. New Orleans’daki sel felaketinin ardından kent yoksulları nüfusların barındığı sosyal konut bölgelerinin sermayenin beş yıldızlı projelerine açılması ya da Sri Lanka’da dev bir buldozer gibi sahili temizleyen tsunaminin girişimcilere sağladığı yatırım fırsatları Klein’in saydığı örneklerdir. Bir girişimcinin sevinçle belirttiği üzere, “Sosyal konutları nihayet New Orleans’dan temizledik. Biz bunu başaramadık. Tanrı başardı!” Öte yandan, Sri Lanka’nın muhteşem sahili turizm yatırımcılarına açılırken, ekmeğini denizden çıkartan yüzbinlerce balıkçının barakalarını buraya tekrar inşa etmelerine izin verilmez. Klein ile devam edersek “Şok doktrinine inananlar, ellerine almaya can attıkları o engin, temiz tuvalleri sadece büyük bir kırılmanın-sel, savaş, terör saldırısı- sağlayabileceğine ikna olmuşlardır.” Benzer şekilde, harabeye çevrilen Sur, böylece sermayeye birikim sağlayacak fırsatları sunarak ne zamandır beklenen beyaz tuvali açmaktadır. “Ordu Göreve” den “TOKİ Göreve” ve “mission completed!”
Anthony Fontenot ve Ajmal Maiwandi, “Kaosun Başkenti; Savaş Ağaları ve Kâfirlerin Yeni Kabili” adlı makalelerine (2007) “Afganistan’da sözde Terörle Savaşın bir sonucu, lüks emlak projelerine akan büyük miktarlarda paradır” diyerek başlarlar. “Zenginliğin kaba teşhirleri ve aşırılığı göze sokan estetiği ile kötü bir üne sahip olan Kabil, mimari açıdan Orta Asya’nın yeni Babil’i olmaktadır.” Taliban ertesi dönemin “Kabili”nde zenginlerin saraylarının kurulabilmesi için yoksullar zorla tahliye edilmektedir. Suriye’ye bakıp ellerini ovuşturan küresel emlak ve inşaat şirketlerini gözlerinizin önüne getirebiliyor musunuz şimdi? Ya da TOKİ’nin Sur’a girmesiyle açılacak rant alanlarından nemalanacakların açgözlü bekleyişlerini?
Kentsel dönüşüm bugün sermaye birikiminin en önemli araçlarından biridir. Tarih ve kültür varlıklarıyla turistik bir cazibe merkezi olmaya aday Sur, uzun zamandır sermayenin göz diktiği bir bölgeydi. Dönüşümün virüsü bir kez girmeye görsün. Virüs Diyarbakır’a bir asker emeklisi vasıtasıyla girdi. Savaş uçağıyla Diyarbakır üzerinden geçerken Kırklar Dağı’nı görüp Anadolu Aslanı İnşaat Firması’nı kuran emekli hava pilotu Yarbay Ufuk Eser Subaşı, Kırklar Dağı Konakları projesini hayata geçirmek için kolları sıvıyor. Proje onayını 31 Aralık 2010’da Sur Belediyesi veriyor. Zamanın Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş “Sur içinin veya Sur belediyesi sınırlarının imara açılması çalışmalarını önemsiyoruz. Çünkü kentin yeni yüzü olacak buralar” diyor. 2011 başında, “Kırklar Dağı 200 milyon dolarlık uydu kent oluyor” manşetleriyle basında yer alan projenin 70 dönüm alan üzerine inşa edilmesi planlanıyor. 55-212 metrekare arasındaki konutların o zamanki metrekare fiyatları 1400 TL. Girişimci; 7 yıldızlı otelli, yüzme havuzlu, tenis kortlu, amfitiyatrolu, AVM’li lüks konut projesini hayallerde kurulan bir yaşam alanı olarak tanımlıyor. Proje, TRT Şeş’de iki dilde “Bi xer be”/ “Hayırlı olsun” reklamlarıyla duyuruluyor.
Lüks konut projesinin burnunu soktuğu yer de yoksul kentli göçmendir! 2011’de Diyarbakır Tarihi Sur Koruma Bandı Kentsel Yenileme (Gecekondu Dönüşüm) Projesi de Suriçi’nin nasibine düşüyor ve TOKİ, Diyarbakır Valiliği, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Sur Belediyesi aralarında imzalanan protokolle devreye giriyor. Amaç, cazibe merkezi iller arasına katılan Diyarbakır’ın tarihi surlarının gecekondulardan temizlenerek boşaltılması ve buraların turizme hizmet verecek şekilde düzenlenmeleri. Projeye göre, hak sahibi kabul edilecekler Çölgüzeli TOKİ Konutlarına yeniden iskân edilecekler; tabi tüm TOKİ öykülerinden bildiğimiz üzere borçlandırılarak. Hak sahibi kabul edilmeyenlerin zorla tahliye ile ortada kaldığı, borçlandırılan hak sahiplerinin de ödeyemeyecekleri kredi taksitleri nedeniyle yakın gelecekte ortada kalmaları çok muhtemel proje böylece “kentin yeni yüzü” oluyor!
Mart 2011 tarihli haberlerde “TOKİ-BDP İttifakına Diyarbakır Halkından Tepki” manşetlerine rastlıyoruz. Haberlerde Ali Paşa Mahallesi halkının belediyenin kentsel dönüşüm bilgilendirme konferansını protestosu anlatılıyor. 2014 haberlerine geldiğimizde ise belediye sosyal konut ve yerinde dönüşümden bahsediyor; anlaşılan tepkiler yerel yönetimlerde bir vites değişikliğine sebep oluyor. Dönüşüm istendiği hızda ilerlemeyince Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB), her derde deva ve de sermayenin ilacı 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’a dayanarak 22 Ekim 2012 tarihinde Sur ilçesindeki 187 hektarı riskli alan ilan ediyor. 23 Ağustos 2013 tarihinde ise koruma altına alınması gereken ve Hevsel Bahçeleri’ni de kapsayan Dicle Vadisi rezerv yapı alanı ilan ediliyor. Nisan 2013 tarihinde “Diyarbakır’a yeni şehir kurulacak” manşetiyle, Bakanlığın Dicle Nehri ile bütünleşen yeni bir şehir kurma planından bahseden haberlere rastlıyoruz. “Dicle Vadisi adı verilmesi planlanan yeni şehirde, yeşil alanlar, büyük meydanlar, sosyal donatılar, sağlık ve eğitim tesisleriyle, turizm ve alışveriş merkezleri de bulunacak”. Bu kapsamda Suriçi’nin de yeni baştan inşa edileceği söyleniyor: “Böylece Diyarbakır’ın hak ettiği turizm potansiyeli ortaya çıkartılacak”. Bu yeniden inşanın var olan nüfusların konut ihtiyacına yönelik değil turizme yönelik otel, alışveriş merkezi vb olacağını anlıyoruz. Nitekim ÇŞB Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Şube Müdürlüğü Şubat 2015 tarihli “Kentsel Dönüşüm ve Diyarbakır” başlıklı raporda, 6306 sayılı Kanuna dayanarak Suriçi’nde 80 birimin kamulaştırılmasının tamamlandığı, bunların 55’inin yıkımının sağlandığı, 100 birimin ise kamulaştırılmak üzere pazarlık aşamasında olduğu belirtiliyor. Bu rakamlar elbette cim karnında nokta ve yavaş ilerleyen bir gidişatı gözler önüne seriyor. Öte yandan, Temmuz 2015’de Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giriyor. Bunun anlamı buraların koruma altına alınacağı demek. Alışveriş merkezli projeler şimdi çöpe gider mi gider!
Öyleyse? Olağanüstü hal zamanlarında, sermayenin olağan koşullar altında gerçekleştiremeyeceği atılımları yapabildiğini; normal zamanlarda elde edemeyeceği fırsatları yakalayabildiğini göz önüne alırsak, nüfusu 24 binden 2 bine inmiş, konutlarının çoğu yıkılmış Suriçi’ne sermayenin dönüşüm projeleriyle girmesi için bundan daha iyi bir zaman yakalanabilir mi? UNESCO’ya da bundan daha meşru yanıt olur mu? Savaşın yerle yeksan ettiği Sur’un yeniden inşa edilmesi gerek. Nokta! Selde evlerini yitiren New Orleanslılar ya da tsunaminin balıkçı barakalarını süpürdüğü Sri Lankalılar gibi, çatışma bittiğinde geri dönen Suriçi nüfuslarını mütevazı konutları ya da konutlarının yıkıntıları değil TOKİ ortaklı lüks gayrimenkul projeleri karşılayabilir. Sur bambaşka nüfusların,bambaşka yaşamların merkezi kılınmak istenmektedir. Paris’in merkezindeki yerleşik yoksul semtlerini hallaç pamuğu gibi atarak nüfuslarına kenti dar eden 3. Napolyon’un valisi Baron Haussmann’ın Türkiye muadili TOKİ, TOMA/ Akrep vb üreticisi sermayenin rantsal dönüşüm çağrısına icabete dünden hazırdır. Kentsel mekânların askerileştirilmelerinden nemalanan bu sermaye çeşidi, bakmışsınız bu kez lüks projelere güvenlik kameraları vb gözetim aygıtları sağlamakta!
Öte yandan Sur’un yeniden inşası sadece sermayeye birikim sağlamakla kalmayacak aynı zamanda devletin başına “dert” olan çeşitli gruplardan bölgeyi “arındıracaktır”. Sur’dan artık muhalefetin sesinin yerine lüks mekanların alışveriş şıkırtılarının aksedeceğini söyleyebiliriz. Paris’in dar sokaklarını geniş bulvarlara dönüştürerek ve kenti bir ışık kentine çevirerek devletin denetim ve gözetim aygıtlarına kolaylık sağlayan Haussmann böylece dönüşüm projeleriyle sermayeye birikim sağlamakla kalmamış, direnişçilerin örgütlenmelerine olanak vermeyecek şekilde mekansal düzenlemeler de gerçekleştirmiştir. TOKİ’nin Sur’daki görevi aynen bunlardır. Ayrıca, ehlileştirilmiş mekânlar kolektif olanı dağıtırken bireyi de ehlileştirirler. Kentsel kamusal alanı meydan olan ile AVM olan birey farklıdır ve Sur artık başka bir Sur kılınmak istenmektedir.
Ve otoriter iktidarlar var oldukça Haussmannlara da ihtiyaç devam edecektir! Ta ki, Dikmenli’nin, Sarıgöllü’nün, Gaziosmanpaşalı’nın, Sultangazili’nin … Suriçi’ne elini uzatması gerektiğini, Suriçili’nin de yanı başındaki Kırklar Dağı Konakları’na değil ilerilere sermayenin gözünü diktiği tüm alt gelir grupları mahallelerine yönelmesi anladığı güne kadar!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.