Türkiye’de basın tamamen kültürel soykırımcı sömürgeci zihniyetle yayın yapmak durumundadır. Bunu yapmayan basın kurumu da programcısı da aforoz edilir. Bu nedenle Türkiye’de basın özgürlüğü yoktur. Baskı altında olan bir basın özgür basıncılık yapamaz. Nitekim Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında 148. sırada. Yani son sıralarda! Türkiye, basın özgürlüğünde neden son sıralarda? Neden basın üzerinde bu kadar baskı […]
Türkiye’de basın tamamen kültürel soykırımcı sömürgeci zihniyetle yayın yapmak durumundadır. Bunu yapmayan basın kurumu da programcısı da aforoz edilir. Bu nedenle Türkiye’de basın özgürlüğü yoktur. Baskı altında olan bir basın özgür basıncılık yapamaz. Nitekim Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında 148. sırada. Yani son sıralarda! Türkiye, basın özgürlüğünde neden son sıralarda? Neden basın üzerinde bu kadar baskı var? Bu durum, Türkiye’nin birçok gerçekliğinin toplum ve dünya tarafından görülmesinin engellendiğini ortaya koyar. Türkiye’de gizlenen birçok şeyin var olduğunu ortaya koyar. Yoksa niye basın özgürlüğünde bu düzeyde son sırada olunsun? Aslında Türkiye gerçeğinin ne olduğunu anlamak için bu basın özgürlüğü listesindeki sıralamadaki yer bile birçok veri sunar.
Türk devleti bir özel savaş devleti olarak şekillenmiştir. Kürtler başta olmak üzere farklı kimlikleri Türkleştirmek; Aleviler başta olmak üzere farklı inançları da Sünni Müslüman yapmak bu özel savaşın amacıdır. Özel savaşlar da en başta da psikolojik savaşa ihtiyaç duyar. Çünkü özel savaşın amacı gerçekleri saptırmaktır; her şeyin özel savaş hedeflerine göre planlanmasını ve yapılandırılmasını gerektirir. Türkiye’de ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim, siyasal, diplomasi ve tüm alanlar Kürtlerin ve Alevilerin asimile edilerek kültürel ve inanç soykırımına uğratılması için planlanmış ve kurumlaşmıştır. Türkiye’de bu gerçek görülmeden hiçbir konuda doğru değerlendirme yapılamaz; gerçekler ortaya konulamaz.
Farklı kimlikleri ve inançları tek tipleştirmeyi hedefleyen özel savaş gerçekleri örtmek ve amacına ulaşmak için de basını psikolojik savaş aracı olarak kullanmıştır. Bu psikolojik savaş bazen azalsa bazen artsa da 90 yıldır sürdürülmektedir. Özellikle özel savaşın hedeflerine karşı itiraz ve mücadele ortaya çıktığında bu psikolojik savaş gerçeklerin açığa çıkmasını önlemek için arttırılmıştır. Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesinin yükseldiği her dönemde basının tam bir psikolojik savaş organları gibi çalıştığı görülür. 1990ílı yıllarda böyleydi, şimdi de böyledir. Çünkü 90’lı yıllarda kirli özel savaş tırmanmıştı; şimdi de kirli özel savaş tavan yapmış durumdadır.
Bugün AKP hükümeti şehirleri yakıp yıkıyor, aylardır tankla, topla on binlerce asker ve polisle kuşatma yapıyor, halkı başta temel ihtiyaçları olmak üzere tüm yaşam imkanlarından mahrum ediyor; kadın, çocuk, yaşlı demeden katlediyor. Böylece Kürt halkının iradesini kırmayı hedefliyor. Bu kadar kirli bir savaş yürütmesine rağmen bunun bilinmesini istemiyor. Hatta hiç sivil öldürmüyoruz, şehirleri ve mahalleleri de PKK yakıp yıkıyor propagandası yaparak kirli savaşını gizlemeye çalışıyor. Psikolojik savaş, yalan haber ve propaganda Türkiye tarihinde hiç bu düzeyde yapılmamıştır. Bunun için sadece onlarca televizyon, onlarca gazete, tüm basın-yayın araçları seferber edilmiş durumdadır. Yerel basın da aynı ulusal basın gibi AKP hükümetinin ve kirli savaşın borazanlığını yapmakta. Farklı yayın yapan basın kurumları da baskı altına alınmıştır. Zaten Kürdistan’da direniş alanlarında haber yapan tüm muhabirler gözaltına alınmakta ve tutuklanmakta. Tüm bunlar Kürdistan’daki kirli savaşı örtbas ve gerçekleri tersyüz etmek için yapılıyor. Zaten Kürt halkı özel savaş medyasını takip edince bu kadar da yalan ve gerçekleri tersyüz etmek olmaz diyor. Bu basının amacı esas olarak Türkiye halkını ve dünya kamuoyunu aldatmak olduğu için gerçekleri yüzde seksen derece tersyüz etmekte bir beis görmüyor.
Kanal D’de Beyaz Show’a bir vicdanlı kadın katılıyor, Kürdistan’daki zulmü anlatıyor ve Türkiye halklarının buna tepki göstermesini istiyor. Böyle masum birkaç kelime konuşmaası kıyameti koparıyor. Kadın PKK işbirlikçisi oluyor, Beyaz ve Kanal D ihanetle suçlanıp baskı altına alınıyor. Bu kadar kıyamet koparmak niye? Çünkü kurdukları yalan dünyası ve yarattıkları algılar o kadar temelsiz ki, bir kadının beş dakikalık konuşmasıyla yıkılacağından korkuyorlar. Yarattıkları sanal gerçeğin tılsımının bozulacağını düşünüyorlar. Bu nedenle oluşturdukları bu yalan ve yanlış algının bozulmasına yol açacak her şeyi ihanetle suçluyorlar. Türkiye’de gerçekleri söyleyen herkes ihanet damgasıyla karşı karşıyadır. Geçmişte Ahmet Kaya’ya yapılanlar hafızalardadır. Bu nedenle sadece basın değil, aydınlar, yazarlar bile gerçekleri söylemekten korkuyorlar. Ya da hükümeti eleştirmek için ilk önce bismillah-i rahmani rahim der gibi PKK’yi eleştirmekle konuşmaya başlıyorlar. PKK’yi eleştirmeden kimse hükümetin uygulamalarını eleştiremiyor. Böylece aforozdan kurtulmaya çalışıyorlar. Bunu da tarafsızlık olarak yutturmaya çalışıyorlar. Öyle ya, şu anda hakim olan AKP hükümetinin baskısı; tehdit ve tehlike oradan geliyor.
Kanal D ve Beyazıt Öztürk bir linç kampanyasından kurtulmak için vatan millet Sakarya nutukları atıyorlar. Nasıl devletten yana olduklarını ısrarla vurguluyorlar. Beyazıt da her cümlede babasının polis olduğunu söyleyip nasıl devletten yana olduğunu anlatıyor da anlatıyor. İşte Türkiye’deki basın da, kişilikler de böyledir. Özel savaş Türkiye’de her şeyi kirletmiştir. Doğan grubu AKP hükümetinin mali saldırısına uğramamak için yalvar yakar olmuş durumda. Beyazıt ise kapitalist modernite yaşamında elde ettiği kariyeri ve imkanları kaybetmemek için yalvar yakar özür dilemekte, bir daha böyle bir şey yapmayacağını söylemektedir. Türkiye’de basının ve insanların kendisini nasıl sattığını bu olayla bir daha gördük.
Türk devleti ve AKP hükümetinin nasıl bir özel savaş hükümeti ve devleti olduğunu anlamak için Erdoğan’ın basın özgürlüğü için söylediğini okumak yeter. Türkiye’de her şeyin nasıl tersyüz edildiğini bu beyanat açıklıyor. Tayyip Erdoğan “bir ülkede demokrasi ve özgür düşünceli kamuoyunun olması için basının özgür olması gerekir” demiş. Yanlış duymadınız, bu lafları Tayyip Erdoğan ediyor. Dünya ise Türkiye’de basın özgürlüğü yok diyor. Türkiye’yi basın özgürlüğünde en son sıralara koyuyor. Bu da Türkiye’de demokrasi ve özgür kamuoyunun olmadığının kanıtıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.