Sonra çocukları topladım etrafıma, onlara kağıttan gemi yaptım, kalan çocuklar binecekti, güvercin alıp götürecekti bizi, sonra bir patlama daha oldu, gemi devrildi…
Oyun esnasında elimi tutmak için yarışıyorlardı. Durdum ve dedim ki içimden belli ki çocuklar öğretmenlerini özlemişler… Neler yaşadıklarını, nelerden mahrum kaldıklarını, açık alanda oyun oynama isteklerini, arkadaşlarını özlemelerini, sınırsız dayatılan şiddeti düşündükçe bir çocuk bedeninin bunları kaldırması gerçekten çok zor…
Yasağın 20.gününde, evimizin bahçesine düşen bomba sebebiyle evimizi terk etmek zorunda kalarak, saldırıların daha az yaşandığı başka bir mahallede yaşayan ablamların evine geçtik. Bu kötü vesilenin olabilecek en güzel tarafı 20 gündür göremediğim yeğenlerimi tekrar görebilmiş olmak oldu. Yeğenimin bana sımsıkı sarıldığı anı ve daha önceki sarılmalarımızdan farkını asla unutmayacağım. Daha ayakkabılarımı bile çıkarmadan “teyze silahçılar ne zaman çıkacak evimizden, bak büyükbabanın da evini yaktılar” demesi üzerine, yerimde dondum kaldım, gözlerim doldu, ablamla birbirimize öylece bakakaldık. Verecek bir cevap bulamadık, sessizce içeri geçip oturdum. Yeğenim geldi yanıma oturdu, bir an bile yanımdan ayrılmadı. Ben ise mahallemdeki komşularımdan, arkadaşlarımdan, evimden ayrılmak zorunda olmanın acısını ve hüznünü taşıyordum hala vücudumun her bir noktasında… İstemeye istemeye o evden çıkışımız, giderken evimize baktığım her anda sanki bir daha hiç dönemeyecekmişiz gibi bir his ile kaplanıyordu içim. Her adımda içimde sürekli “Allahım bize bunu yaşatanların acaba vicdanları var mı?” diye düşündüm… Bu anları ve duyguları düşünürken ablamların evinde başlayan sürecin ilk gecesinde uyuyakalmışım.
Sabah çocuk sesleriyle uyandım, sonra içimden dedim ki ‘Kalk toparlan Zelal, çocuklar için kendine gel!’. Kalktım daha kimse uyanmamıştı, yeğenlerle oynamaya başladım. Onlar koştu, ben yakalamaya çalıştım; bu bile onları o kadar mutlu ediyordu ki “yaşasın teyze!” deyip durdular. Oyun oynarken yine kendi hislerime dönüp üzüldüğüm anlar oluyordu, çocuklar bu durumu fark edince “üzülme teyze silahçılar çıkacak” dediler. Düşünsenize 5 yaşındaki bir çocuk beni teselli etmeye çalışıyor o çocuk –ama büyük- yüreğiyle… Kendimi toparlayıp onlarla olmaya çalışıyordum ve sürekli oynamak istiyorlardı. Dışarı çıkmak kendi evlerine gitmek istiyorlardı ama bu mümkün değildi. Bazen onlara ne diyeceğimi nasıl davranacağımı unutuyordum. Aklımdaki düşünceler beni zaman zaman onlardan uzaklaştırıyordu. Ertesi gün sabah yeğenim apartmandaki bütün çocukları toplayıp getirmiş, “teyzem bizimle oynayacak” diye ortalığı birbirine katmış. Onları odaya aldım başladık oynamaya, hepsi o kadar mutlu oluyorlardı ki gözlerinin içi parlıyordu. Oyun esnasında elimi tutmak için yarışıyorlardı. Durdum ve dedim ki içimden belli ki çocuklar öğretmenlerini özlemişler… Neler yaşadıklarını, nelerden mahrum kaldıklarını, açık alanda oyun oynama isteklerini, arkadaşlarını özlemelerini, sınırsız dayatılan şiddeti düşündükçe bir çocuk bedeninin bunları kaldırması gerçekten çok zor…
Bir de bununla mücadelede yitip gidenler var, aklıma vurulan çocuklar geldi… Annelerinin göz bebekleri olan çocuklar, masum çocuklar, dünyalar güzeli çocuklar… Sizlere nasıl kıyabildiler? Bu kadar vahşi ve acımasız nasıl olabildiler? Ah çocuklar keşke hiç ölüm olmasa ve siz hiç ölmeseniz. Sonraki günler sürekli çocuklarla ilgilenmeye oynamaya çalıştım, az da olsa üzerlerindeki o korkuyu atabildim umuyorum. Nereye gitsem, nereye otursam peşimden geliyorlardı. Sanki ben onların yanında olunca, onlara hiçbir şey olmayacak gibi… Zaman zaman apartman sakinleri de ben de sesten ve hareketlilikten yorgun düşüp (çünkü yaşanılanlardan ötürü herkesin tahammül seviyesi artık çok düşük) çocukların sakinleşmesini istiyorduk. Yavrular onlar ne yapsın, en doğal hakları olanı oyun oynama hakkını istiyorlardı. Tüm bu arada kalma halleri, bir çocuğun asla görmemesi, duymaması, yaşamaması gereken şeylere tanık olmaları, çocukların gelişimlerini ne acı ki çok fazla olumsuz etkileyecek ve bu travmayı asla unutmayacaklar, öfkeyle büyüyecekler…
Bir sabah erkenden uyandım. Apartmanda çocuk sesleri kapıya çıktım gelip gidiyorlar, koridorda oynuyorlardı. Sonra bir anne sesi, hafif ürkek biraz da endişeli bir sesle çocuğuna seslendi, marketten ekmek almaya git diye. Sonra çocuk kapıya yöneldi bir ayağı içeride kaldı gitme kal der gibi ama vücuduyla kendini dışarı attı. Anne kapıda onu bekliyor, ben de pencereden bakıyorum. Süre olarak kısa, ama düşüncede, bekleme anında o kadar uzun bir zaman geçti ki, bunu size anlatmam çok güç. Ve hala görünürlerde yok… Bir anda bir patlama sesi geldi kapıya koştuk, bekledik, bakındık; ohh nihayet geldi! Ekmeği göğsüne yapıştırmış, çok korkmuş, göz yaşlarından ekmek ıslanmış. Aldık, içeri geçtik, oturdu çocuklar sofraya. İstemeye istemeye yediler bir şeyler. Bizleri hiç affetmeyin çocuklar, sizin için birşey yapamadığımız için bizleri affetmeyin! Yeğenimin değişiyle silahçıların sizleri öldürülmesine karşı birşey yapamadığımız için bizi affetmeyin… Bizi affetmeyin yürekli çocuklar… Beni affetmeyin…
*Zelal Elçi’nin Cizre’den yükselen sesini daha önce Cizre’de çocuklarla çalışmalar yürütürken onunla tanışan Halkevleri Yaratıcı Drama Atölyesi gönüllüleri aracılığı ile duymuş, hazırladıkları yazıyı sitemizde “Tahir Elçi’nin yeğeni Zelal, Cizre’den sesleniyor: Dışardasınız, bir şey yapın” başlığı ile yayımlamıştık. Zelal Elçi sitemize Cizre’den düzenli olarak yazılarını yollamaya başlamış, ilk yazısını “Yasaklı” bölge Cizre’den bildiriyorum – Zelal Elçi* başlığı ile yayımlamıştık. Savaş coğrafyasının tanıklığı Cizre’den mektuplarla sitemizde yer almaya devam edecek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.