Savaş yerine barış politikalarının hayata geçirilerek bebeklerin, çocukların, askerlerin, polislerin, genç insanların ölmesine karşı çıkmak mıdır “hainlik”, yoksa iktidarını sürdürebilmek için savaş politikalarını savunmak mı? Daha baştan söylemek gerekirse, bu Türkiye, bir kişinin faşistliğinden dolayı devlete ne kadar “hizmet”(!) etmişse o kadar korunduğu ve himaye altına alındığı, dolayısıyla “yasal” olan ile “yasa dışı” olanın faşistlik/en […]
Savaş yerine barış politikalarının hayata geçirilerek bebeklerin, çocukların, askerlerin, polislerin, genç insanların ölmesine karşı çıkmak mıdır “hainlik”, yoksa iktidarını sürdürebilmek için savaş politikalarını savunmak mı?
Daha baştan söylemek gerekirse, bu Türkiye, bir kişinin faşistliğinden dolayı devlete ne kadar “hizmet”(!) etmişse o kadar korunduğu ve himaye altına alındığı, dolayısıyla “yasal” olan ile “yasa dışı” olanın faşistlik/en iyi ve hızlı faşist olma temelinde iç içe geçtiği bir Türkiye’dir. Bunu söylerken hiç de haksızlık etmediğimizi gösteren bir örnek, “oluk oluk kan akıtacağını”, üstelik nasıl bir fantezi ise “bu kanlarla duş alacağını” söyleyen Sedat Peker’in korunup kollanıyor olmasıdır. Ne var ki, devletin kendi çapına, kapitalist dünya ekonomisindeki konumuna, merkezde mi, çevrede mi olduğuna göre değişmekle birlikte, nasıl ki her Tanrı’nın bir şeytanı vardır ve varlığını devam ettirmek istiyorsa şeytan da mutlaka olacaktır, her devletin de bir teröristi olmak zorundadır. Bu ise, elbette ki mafya bozuntuları değil, aslında ‘ifade özgürlüğünü’ kullanarak barış talep ettiklerini dillendiren aydınlar olacaktır. Sonuçta, tehditkar sözlerin sahibi değil, bildiriye imza atanlar gözaltına alınmıştır.
Bu çerçevede hem cumhurbaşkanı hem de başbakanın, bu ülkenin aydınları devletin savaş politikalarına karşı barış talep ettiklerinde, bu tavrı “hainlik”, “cahillik” ve “alçaklık” olarak değerlendirmeleri bize hiç yabancı değildir, zira bütün otoriter ve baskıcı yönetimler en başta aydın düşmanlığı ile ünlüdür. Yoksa Hitler Almanya’sında kitaplar boş yere yakılmış değildir. Buna karşılık üniversite emekçilerinin ve öğrencilerinin unutmaması gereken şey, Heinrich Heine’nın o meşhur sözünden başkası değildir: “Nerede kitap yakarlarsa, orada en sonunda insanları da yakarlar.” Kitapları yazan, sonuçta aydınlardır.
İktidarın ifade özgürlüğü çerçevesinde düşünülmesi gereken bir girişimi “hainlik” olarak değerlendirmesinin anlamı nedir? Gerçekten de, kimdir “hain”?
7 Ağustos 1964’de, ABD Temsilciler Meclisi, ‘Tonkin Körfezi Kararnamesi’ni onayladı ve böylece Vietnam Savaşı başlamış oldu. Ne var ki ABD Başkanı Lyndon Johnson bütün Amerikan halkına yalan söylemişti. Zira gerçekte böyle bir olay yaşanmamış olmasına rağmen Kuzey Vietnam güçlerinin Tonkin Körfezi’nde ABD donanmasına saldırdığını duyurmuştu. Ne var ki bu savaş milyonlarca Vietnamlının ve on binlerce ABD askerinin hayatını yitirmesine yol açacaktı. Savaş devam ederken, 1971 yılında Daniel Ellsberg adında bir gazeteci ‘Pentagon Papers’ olarak bilinen ve savaşın tamamen bir uydurma ile başladığını gösteren ünlü belgeleri New York Times gazetesinde yayınladı. Böylece ABD’nin yalanları bütünüyle ortaya çıkmış oldu.
1954’de Cezayir halkı 125 yıllık Fransız sömürgeciliğine karşı ayaklandığında aydınların tavrı neydi? Fransa ayaklanmayı bastırmak için bir milyondan fazla Cezayirliyi katletmişti. Bu savaş Fransa’nın binlerce genç askerinin canını aldı. Sonunda Fransa savaşı kaybetti, Cezayir hak ettiği bağımsızlığa kavuştu. Savaş devam ederken, Jean Paul Sartre, André Breton, Simone de Beauvoir, Francis Jeanson gibi, dönemin en çok tanınan aydınlarının aralarında bulunduğu 121 aydın Fransa’yı kendi değerlerine ters düşmekle, emperyalist olmakla suçlar ve her gün yüzlerce insanın öldüğü bir savaş ortamında, ‘reddetmenin’ önemini ortaya koyar. Fransız halkını devletlerine karşı itaatsizlik yapmaya ve Cezayirlilerle haklı davalarında dayanışmaya çağırırlar.
Şimdi soralım: Uydurma bir haberle Vietnam Savaşı’nı başlatarak binlerce insanın ölümüne neden olan ABD yöneticileri midir “hain”, yoksa gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayan Ellsberg mi? Bir milyon insanın öldürüldüğü emperyalist bir savaşa karşı çıkan Sartre mıdır “hain”, yoksa Fransız yönetimi mi? Savaş yerine barış politikalarının hayata geçirilerek bebeklerin, çocukların, askerlerin, polislerin, genç insanların ölmesine karşı çıkmak mıdır “hainlik”, yoksa iktidarını sürdürebilmek için savaş politikalarını savunmak mı?
Önemli olan her zaman gerçeğin sözcüsü olmaktır ve bir insanı aydın yapan tam da budur.
* Ankara Üniversitesi, DTCF Sosyoloji Bölümü
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.