Kobanê’de insanlık onurunu temsil edenler, Türkiye Kürdistanı’nda zulme baş eğmeyenler ve Gezi’nin kırmızı fularlı kadınları şimdi Baltimore sokaklarında karşıma çıkmıştı
Kobanê’de insanlık onurunu temsil edenler, Türkiye Kürdistanı’nda zulme baş eğmeyenler ve Gezi’nin kırmızı fularlı kadınları şimdi Baltimore sokaklarında karşıma çıkmıştı
Baltimore’a ilk defa Sami Elvan’ın Washington’da gerçekleştireceği bir etkinlik dolayısıyla yolum düşmüştü. Sami Elvan’ı New York’tan Washington’a götüreceğimizi haber alan bir dostumuz Baltimore’da bizi ağırlamak istemişti. Fakat Baltimore, izlemiş olduğum The Wire dizisiyle ve 2015 yılında yaşanan ayaklanmalarla gündemime çoktan girmişti.
Daha sonra Turkiye’den Amerika’ya misafir öğretim üyesi olarak gelen iki arkadaşımızla geçtiğimiz yaz Baltimore’a bir ziyaret gerçekleştirdik. Ziyaretimiz günübirlik olduğu için kent merkezini ve ayaklanmanın yaşandığı yerleri kabaca görme şansımız oldu.
ABD’nin dört bir yanında polis şiddetini protesto eden siyahların direniş yerlerini görmek için yeni yılın ilk günü Baltimore’a tekrar gittiğimde, sokakları süsleyen direniş temalı grafitiler beni karşıladı.
Kent merkezi
Amerika’da New York dışında birçok eyalette hayat, herkesin kendine ait arabası olduğu varsayımı üzerinden düzenlenmiştir. Bu yerlerde toplu taşıma o kadar işlevsiz bir hale getirilmiş ki, arabanız yoksa hayat sizin icin çekilmez olabilir.
Baltimore’da dikkatimi çeken ilk şey otobüs duraklarında bekleyenlerin çokluğu ve otobüslerin doluluk oranıydı -bu otobüslere binenlerin çoğunluğunu siyahlar oluşturmakta. Siyahların yaşam alanları ile beyazların yaşam alanları arasındaki bölünme gözüme çarpan diğer bir husustu. Kent merkezinde bir iç içe geçmişlik varmış gibi görünse de, varoşlarda bu durum tamamen ortadan kalkmış. Mesala şehrin merkezinde yer alan eğlence yerlerinin bir kısmında her şey yolunda gidiyormuş gibi görünürken, biraz ilerdeki mekanlarda ise atlı polislerin ve polis arabalarının beklemesi normal bir durum haline gelmiş.
Genel olarak bu bölünme “güvenli” ve “güvenli olmayan bölgeler” diye toplumda karşılığını bulmuş. Ron Jacobs’un anlatımıyla özetleyecek olursak: “Baltimore pek şirin bir şehir değil. Tabii iç limanı oldukça kapitalist bir şekilde, yani restoranlar, alışveriş merkezi ve müzelerle süsleyip püslediler. Bu bölgeler genellikle turist, ofis çalışanları ve spor taraftarlarıyla doludur. Bu alanın hemen dışında kalan kısımda ise neoliberal kapitalizmin istemediği şeyler gün gibi ortadadır. Yetkili makamların ve destekçilerinin sinirlendirilmek istemesinde garip bir şey yok. Neoliberal kapitalizmin, gerisinde bıraktığı diğer çevrelerde de olduğu gibi, Batı Baltimore (Freddie Gray’in öldürüldüğü muhit) sakinlerinin hissettiği çaresizlik ve öfkeyi bastırıp ortadan kaldırmanın araçları olarak yasadışı uyuşturucu ticareti, mümkün olan en düşük maaşlar ve apaçık bir polis vahşeti kullanılıyor. Bu baskıcı, korkunç tezgah Baltimore’un diğer bölgelerinde de mevcut, ama Batı Bölgesi baskının en sert yaşandığı yer.”
Şehir merkezinden araba ile 10 dakika uzaklıkta ayaklanmaların mekanı olan siyah nüfusun yoğun olarak yaşadığı yere geldiğimizde üzerimizde bir tedirginlik vardı. Neyle karşılaşacağımı bilmemenin ve dışarıdan gelen birisi olarak orada olmanın vermiş olduğu bir tedirginlik. Bir süre arabanın içinde kalarak etrafı dolaştım. Gözüme çarpan ilk şey, tüm girişlerinin tahtalar aracılığıyla kapatıldığı binalar oldu. Ayrıca harabe şeklinde olup kullanılmayan evlerin sayısı hiç azımsanmayacak oranda.
(Bir araya gel. Umudu yay! Barışı yay!) (Adalet eşittir barış!) (Değişim sen ol!) (Sonsuz umudu hiçbir zaman kaybetme!)
Ayaklanmanın arkasında bıraktıkları
Baltimore’da yaşayan insanlarla kendimi ilişkilendirmeme ve tedirginliğimi kırmama yardımcı olan şey koca bir duvarı kaplayan ve üzerinde “rebel” (asi) yazan duvar resmi oldu.
Kobanê’de insanlık onurunu temsil edenler, Türkiye Kürdistanı’nda zulme baş eğmeyenler ve Gezi’nin kırmızı fularlı kadınları şimdi Baltimore sokaklarında karşıma çıkmıştı!
Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,
dalga dalga aydınlık oldular,
yürüdüler karanlığın üstüne.
meydanları zaptettiler yine.
diyen Nazim şiirini hatırlatırcasına…
Az ileride Freddie Gray anısına yapılan bir duvar resmi polis şiddetinin her yerde nasıl sistematik bir hal aldığını gözler önüne seriyordu.
Gördüklerim Baltimore’a yapmış olduğum ziyareti daha da anlamlı bir hale getirmişti. Bu tür ayaklanmaların arkasında bıraktıklarına dair konuşmak için çok erken olabilir. Immanuel Wallerstein yaşanan ayaklanmaları ele aldığı yazısında şunları dile getirir: “Bu isyanların ikinci ortak özelliği, bunların çok uzun süre yüksek hızda devam etmemesidir. Göstericiler, baskıcı önlemlere boyun eğerler. Ya da hükümet tarafından içerilirler. Ya da süre giden gösterilerin gerektirdiği muazzam çabadan yorgun düşerler. Meydan gösterilerinin sönümlenmesi, kesinlikle normaldir. Bu durum, gösterilerin başarısızlığını göstermez.”
Gezi’de, Baltimore’da ve Brezilya’dan Yunanistan’a dünyanın farklı yerlerinde yaşanan direnişlerin önümüzdeki süreçte başarısını belirleyecek şeylerden birisinin, halihazırda varolan diğer hareketlerle bir araya gelebilme yetenekleri olduğunu düşünüyorum. Türkiye özelinde konuşursak, bugün Gezi hareketinin Kürt illerinde yaşanan ablukanın kırılmasına dair atacağı adımlar ve Kürt hareketiyle geliştireceği ilişki, aynı zamanda bu hareketin başarısız olmasını engelleyecektır.
Baltimore ziyaretinin sonunda, gözden kaçırdığım başka grafitiler olabileceğini düşünerek görmüş olduğum birisinden yardım istedim. Konuştuğum orta yaşlı kadın, bana az ileride Freddie Gray anısına yapılan başka bir grafitiden bahsetti ve beni oraya yönlendirdi. Gittiğimde aşağıda görülen graffitiyle karşılaştım. İçinde birçok temayı barındıran bu graffiti, içerdigi “Halkın Gücü” mesajiyla adeta bizlere ne yapmamız gerektiği konusunda yol gösteriyordu.
Fotoğraflar: Levent Kanik ve Refik Çakır
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.