Aşılmamış abiliğin olağanlaştırdığı ve daha vahimi de bu olağanlaşmayla “kardeşlik” talep eden zihnimiz aslında bize kötülük taslamaktadır. Taslamaktadır diyorum çünkü barış öncelikle eşitliği koşullamalıdır. Barış iktidarsızlıktır ve düşmansızlıktır. Şimdinin durumuna baktığımızda ise içselleştirilmemişeşitliğin kendini yönetmek isteyen bir halka hışımla saldırmasıdır. Saldırma eylemi sessizliğe de içkin bir durumdur. Aklımın bir tarafı bu sessizlik “sömürge” kavramına hâlâ […]
Aşılmamış abiliğin olağanlaştırdığı ve daha vahimi de bu olağanlaşmayla “kardeşlik” talep eden zihnimiz aslında bize kötülük taslamaktadır. Taslamaktadır diyorum çünkü barış öncelikle eşitliği koşullamalıdır. Barış iktidarsızlıktır ve düşmansızlıktır. Şimdinin durumuna baktığımızda ise içselleştirilmemişeşitliğin kendini yönetmek isteyen bir halka hışımla saldırmasıdır. Saldırma eylemi sessizliğe de içkin bir durumdur.
Aklımın bir tarafı bu sessizlik “sömürge” kavramına hâlâ ulaşamayan kitlelerin savunmasıdır diyor. Faşizm ile inşa edilmiş cumhuriyetin kırılmasıdır da aynı zamanda. Bu kırılmayı yaratan itici güç ise bugün bombalanan coğrafyada yaşayan insanların direnişidir. Elbette Kürt sorunu çok çetrefili bir konudur ve şu günlerde yaşadıklarımız duygusal ve/ veya analitik mantıkta bizi bir o yana bir bu yana sallayabilmektedir.
Ama şundan eminim ki bugün yakındığımız ve bizi isyana götüren yas ve yıkım Kürdistan coğrafyasında birikmiş ve şimdiki kuşağa sirayet etmiş hakikatin dışavurumudur. Kürdistan sömürgedir ve sömürgeciler yüzyıllık katliamlarla bugün tankın üzerinde ateş edendir ve aynı anda bunu izleyip kahrolmayan bir resimdir.
Eşitliği içselleştirmemiş ve neredeyse yüzyıllık egemenlik zihniyetiyle bundan sonra uzatılacak elin bir barışı değil kopuşu beraberinde getireceğini karamsarlıktan değil, bundan sonra eğer kopuş dahi olacaksa bunun ölümler olmadan müzakere edilmesinin önünü açmasını dilememdir.
Bugün seçimler, HDP, Dolmabahçe Mutabakatı’ndan vs. bahsedilecek ve analizi yapılacak bir zaman değil. Zaten seçimlerde ve HDP’nin başarısında gördük ki bu analizi yapanların saldırganlığı bizi şimdinin yaşatılanları içine sürüklemiştir.
HDP iyi de Türkiye kötü tespiti hâlâ orta yerde duruyorken aynı zamanda bu savaşın müsebbibi olan CHP’nin egemenlik sopasını elden bırakmadan “çözüm” arayışı içinde olması Türkiye’de Kürt sorunu vardır ama aynı zamanda CHP sorunu da vardır denilmesini hak kılmaktadır.
Bundan değil mi ki Türkiye’de silahlar susmuşken Rojava’dan Türkiye destekli katillerin katlettiği canlar sessizce gömülmekteydi. Belki bugünlere gelmeden evvel Rojava’dan gelen her cenazenin katilini bugün aradığımız yerde arasaydık şimdinin içine doğmazdık ve barış diyen herkesin samimiyetine koşulsuz inanırdık. Her ne kadar bugün hendekler Rojava’dan bahsetmiyorsa da bugün Sur, Silopi ve Cizre’de açılan her çukurun Rojava’ya baktığını görebiliriz. Ahmed Arif, Otuzüç Kurşun şiirinde şu dizeyi demiştir; “firari güvercinler su başlarında”. Firari güvercinler bugün özgürce uçmak için hendek başında ve cezaevi ile mezarlık ikilemine mahkûm olmadığını anlatmaya çalışıyor.
Uzun uzun yaşanılanlar ve yaşanacaklar hakkında aklımın tespitlerinden cımbızlayarak kelimelere dökecek takatim yok. Kürdistan coğrafyasında yas isyanı getirir. Yas da isyana selam durur. Sömürge olmanın doğurduğu haklı isyana belki de vicdanen veya Türkiye’nin stratejik olmayan aklın hegemonyasından firar eden çoğunluğun ses vermesi şuan ki iktidarın çöküşüne bir destek olabilir.
Umudun olmadığı yerde utanç bugünün sessizliğinin yırtıcı gücü olamıyorsa bundan sonra olacaklar bizi affetsin demekten başka seçenek de bırakmıyor.