“Ey Mezopotamya ! Ey iki bin yıllık gece! Dön bak, kardeşlerim ölüyor kalbimin doğusunda..” (Murathan Mungan) Devlet, yok denecek kadar az olan ‘sosyal’ varlığını Kürdistan’dan çekiyor! Demokrat olmadığı zaten tescilli bir devletin, sadece ceberut yüzü oraya dönük! Bunun bir işgal devletinin davranış biçiminden farkı ne? Ülkemizin bir bölümünde yaşayan insanlara çevrilmiş silahlar, imha hazırlığında! Devlet […]
“Ey Mezopotamya ! Ey iki bin yıllık gece! Dön bak, kardeşlerim ölüyor kalbimin doğusunda..”
(Murathan Mungan)
Devlet, yok denecek kadar az olan ‘sosyal’ varlığını Kürdistan’dan çekiyor! Demokrat olmadığı zaten tescilli bir devletin, sadece ceberut yüzü oraya dönük!
Bunun bir işgal devletinin davranış biçiminden farkı ne?
Ülkemizin bir bölümünde yaşayan insanlara çevrilmiş silahlar, imha hazırlığında! Devlet ‘öz vatandaşını’ geri çağırıp, Kürt halkını evlerine hapsediyor! Elektrik-su kesik. Okullara cephaneler yığılmış!
Her ortalama zeka, ortada bir katliam hazırlığı olduğunu, devletin ısrarla çözmediği sorunları bu kez külliyen imha yöntemiyle ‘gömmeyi’ planladığını fark eder. Bunun herkesi için ne büyük felaket olacağı açık.
40 bin kişiyi, Tamil Kaplanları ve sivil halkı tamamen yok etmeyi seçen, insanlık suçu, ‘Sri Lanka Modeli’ni çağrıştırıyor!
Olanlara, Kürdistan coğrafyası dışında kalan neredeyse herkesin sırt çevirmesi ise başlı başına trajedi!
Bir maaşı, hindinin bir buduna anca yeten asgari geçimli halkım; yıl başı hazırlıklarıyla, olmayan dolarlarının değeriyle uğraşadursun!
Çocuk cenazesi buzdolabında bekletilmek zorunda kalındığında, bir anne zırhlı araçtan açılan ateşle katledildiğinde, küçücük çocuklar keskin nişancılar tarafından vurulduğunda sesi çıkmayanlar, bunu da yok sayıyorlar.
Yarın, devlet güdümlü haber bültenlerinde, sokağa çıkma yasağını ihlal eden, ‘azılı teröristlerin’ ekmek almaya gider, güvercin besler ya da çocuklarını korumaya çalışırken nasıl ‘etkisiz hale getirildiği’ anlatılacak. Öz evlatlar da girişi bedava AVM’lerde ısınırken, vitrinlere daha bir güvenli bakarlar artık! (IŞİD’i saymazsak!)
Asıl bu bölücülüktür! Devlet, ülkeyi, arada hiç bir hatır, duygusal bağ kalmayacak şekilde bölüyor. Kırk yıldır süren zihniyeti değiştirme, 17 bin faili meçhulü aydınlatmak şöyle dursun yeni infazlara imza at, en küçük demokratik talebi bile kanla bastır, ortak tek bir iyi hatıra bırakma, sonra da bölücülüğe karşı olduğunu iddia et!
“Kardeşlerimiz” diye başlayan cümlelerin ardından, kardeş boğduran ceddine rahmet okuturcasına, ‘kardeş’ kanı döküp, ibreti alem için cinayeti teşhir edenler mi bölünmeye karşıymış? Kürt halkına kendi evlerini hapis ve mezar yapmaya girişen bir yönetim ve destekçileri mi birlik beraberliği savunuyormuş?
Lafa gelince “her yer vatan toprağı” diyen, Kürdistan halkının kendi topraklarındaki tek hakkını ise mezar olarak görenlerin, vatandan kastı buymuş.
‘İki Dil Bir Bavul’ ya da ‘Büyük Adam Küçük Aşk’! Aynı coğrafyada farklı dilleri konuşan insanların birbirini anlaması ve birlikte yaşama iradesi açısından önemli mesajlar içeren iki film. İletişimsizliğin felaketi ve insanı insan yapan değerleri anlatır; adalet, vicdan, sorgulama gibi…
Bu değerlere sahip kimse yok mu artık?
Tek dil; zulmün, ölümün dili mi?
Yüzlerce bavul yollara dizilmiş, ‘gerçek sahiplerine’ gidiyorlar.
Git deyince giden, gel deyince gelen; hiç bir duygusal bağları olmadığını ibretle fark ettiğimiz insanlar. Geri döndükleri yerde onlar gibi binlercesi.
Bıraktıkları çocuklar, öyle kuvvetli bağlarla bağlanmışlardı ki onlara. Silahı değil †kalemi tutan elleriyle, diz çöktürmeye değil, öğretmeye gelenlere ama!
Çocukları, yontulacak taş değil; değerlere, farklı kültürel birikimlere sahip, geleceğin sahibi gerçek birer insan olarak gören ve onlarla insani bağlar kuranlar, reddetti gitmeyi. Kalanlar öğretmen, gidenler sadece bavul! “Kalmak zor” mu dediniz? Asıl zor olanı insanlığı ardında bırakıp gitmek!
İnsanlık; kardeşlerimizin katledilmesine razı gelmemek, zaten asla çözüm olmayacak ve isyanı çoğaltacak bu yöntemin değil, barışın savunucularını sahiplenmektir! Gerisi çürümektir!
Hele de siz ‘yaşam tarzınıza karışıldığı’ için isyan edenler; eğer bugün sokakta değilseniz, çürümüş gitmişsinizdir!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.