10 Ekim Ankara Katliamı üzerinden iki ay geçti. Başından beri sürece tanıklık eden ve katliam sorası kriz masalarında görev alan Hazel Başköy tanıklık sürecini Sendika.Org’a anlattı
10 Ekim Ankara Katliamı üzerinden iki ay geçti. Başından beri sürece tanıklık eden ve katliam sorası kriz masalarında görev alan Hazel Başköy tanıklık sürecini Sendika.Org’a anlattı
10 Ekim Ankara Katliamı’nın üzerinden iki ay geçmişken bu sürece yüzlerce kişi tanıklık etti. Katliamın yaşandığı günden itibaren, özellikle hastanelerde kurulan kriz masalarında birçok kişi hastanelerde kimi zaman ihtiyaçlarının karşılamak kimi zaman da yaralılara destek olmak için gönüllü olarak görev aldı.
Başından beri sürece tanıklık eden Hazel “Takvime bakmaya korkuyor insan, 60 gün olmuş ve biz hala hastanelerdeyiz” diyerek süreci özetlerken katliam gününü şöyle anlattı:
Ben de birçok arkadaş gibi alanda dostlarını karşılayamayan, ölüme geç kalanlardanım. Mamak’tan Gar’a yol almış bir banliyö treninin rötarı sebebiyle alana beş dakika gecikmeli girdim. Yaklaşık 1.5 saat kaldığım alanda “katliamdan sonrası” yok aslında.
Kimsenin kimseye “güçlü ol” demediği, bağıra bağıra ağladığı, gözyaşını yalnızlığa saklamadığı alanda, üst üste yığılmış ölülerimizi ve yaralılarımızı birbirinden ayırıp ayrı köşelere taşıdıktan sonra kan vermek için hep birlikte hastanelere geçtik ama öyle koşarak falan değil; başı avucunda, ağır adımlarla, sağ eli sol yanında, kaybetmiş duygusuyla…
“Numune Hastanesi’nin en büyük acil servise sahip olduğunu o gün öğrendim”
Katliam sonrası birçok yaralının Ankara Numune Hastanesi’ne taşınmasının ardından, hastanelerden kan anonsları yapılmıştı. Hazel birçok arkadaşıyla birlikte hastaneye gidişini şöyle anlattı:
Alana yakın olması sebebiyle ilk durağımız Numune Hastanesi oldu. En ağır yaralılarımızın taşındığı Numune Hastanesi’nin, Ankara’nın en büyük acil servisine sahip olduğunu o gün öğrendim.
Miting için getirdiğimiz, yüksek sesle “Barış”ı haykırmayı düşlediğimiz megafonlardan bu kez başka bir ses yükseliyordu; ölülerimizin isimleri okunuyor kimse “burada” demiyor, diyemiyordu. Her isme yeni bir ağıt havalanıyordu; kısacık ama uzun…
Yaraların sarılacağı yerler: Kriz masaları kuruluyor
Katliamın ertesi günü(11 Ekim) kurum temsilcileri, milletvekilleri ve Tren Garı önüne karanfil bırakmak isteyenler Tren Garı’na yürümek istemiş ancak polis yürümek isteyenlerin önüne barikat kurmuştu. 11 Ekim’i ise Hazel şöyle dile getirdi:
O sabah erkenden tren garına karanfil bırakmak için arkadaşlarla buluştuk. Gazımızı, dayağımızı ve plastik mermimizi yedikten sonra karanfilimizi bırakıp en fazla yaralının olduğu Numune Hastanesi’nin yolunu tuttuk. İlk günkü gibi herkes bir tarafa koşturuyordu. Acil kapısının önüne bir kriz masası kurulmuştu. Bu masanın işleyişini anlamak için arkadaşlarla konuştuğumda, tüm kurum ve örgütlerden bağımsız 4 gönüllü arkadaşın kişisel inisiyatifiyle kurulduğunu öğrendim. Daha önce Van’da ve Suruç’ta edindiğim kriz masası deneyiminden kaynaklı bu masanın işleyişine ben de bir yerinden dahil olmak istedim ve katliamın ikinci gününde Ankara Eğitim Araştırma hastanesinde, her türlü ihtiyacın takibi için nöbete başladım.
Yaralılar için kurulan kriz masalarında görev almaya başlayan Hazel “Hazel olarak oturduğum o masada, hem HDP hem de Burdayız Kolektifi adına oturmaya devam ettim” diyerek şunları ekledi:
Numune hastanesinin acil kapısına, hastaneler arası koordinasyonun sağlandığı, yaralı takibinin yapıldığı, ihtiyaçların duyurulduğu, gelen yardımların kalem kalem not edildiği, depoda tasniflendiği ve yaralı ve yaralı yakınları için ihtiyaç paketlerinin hazırlandığı, psiko-sosyal desteğin verildiği merkezi bir kriz masası kurulmuştu. Diğer hastanelerdeki tüm ihtiyaçlar bu masa üzerinden karşılanıyordu. Hiçbir şekilde mali yardımın kabul edilmediği bu masada, anlık beliren ihtiyaçların çağrısı yapılıyor ve ihtiyaçlar para vermek isteyenlerle anlık olarak karşılanıyordu. Yemek ve konaklama gibi sürekli ihtiyaçlar içinse siyasetler ve yine gönüllüler devreye giriyordu. 22 gün boyunca nöbetleşe bir şekilde gece gündüz işleyen bu masayı güvenlik gerekçesiyle seçimden 1 gün önce kaldırmak zorunda kaldık. 1 Kasım sonrasında ise işleyiş, yine nöbetlerle fakat daha az mesaiyle görünürlüğünü yitiren bir kriz masası üzerinden KESK’li arkadaşların öncülüğünde devam etti ve bugün de devam ediyor.
‘Masaların varlığı dayanışmayı, eylemi ve sözü görünür kılıyor’
Kriz masalarının kaldırılmasının ardından masaların fiziki varlığının dayanışmayı var ettiğini söyleyen Hazel “Masanın fiziki varlığı dayanışmayı, eylemi ve sözü görünür kılıyordu, bu anlamıyla masanın kaldırılması ister istemez bir eksiklik doğurdu. Hiçbir şey ilk günlerdeki gibi değil; ihtiyaçlar devam ediyor ve bazen “geçmiş olsun”la uzanacak bir eli bekliyor aileler fakat görevli olan arkadaşlar dışında kimseler yok, uğramaz olundu” dedi.
‘Arkadaşlarımızın gündelik hayata dönmesi zaman alacak’
Hastanelerde kalan yaralılar hakkında bilgi veren Hazel “Arkadaşlarımızın gündelik hayata dönmesi hem fiziksel hem de psikolojik olarak zaman alacak” diyerek ekledi:
Şu an hastanelerde 1’i yoğun bakımda olmak üzere toplam 8 yaralı arkadaşımız var. Fakat şunu da belirtmeliyim ki, hiçbir arkadaşımızı iki ayağı üzerinde taburcu etmedik. Neredeyse hepsinde basınçtan kaynaklı iç organ parçalanması ve ortopedik rahatsızlık vardı. Hastanede yapılacak bir şey kalmadığı için tedavilerinin evde devam etmesi uygun görüldü.
‘Umudumuza, acımıza ve öfkemize sahip çıkalım’
Katliam sürecine ve sonrasına tanıklık eden Hazel son olarak şunları dile getirdi:
Tarihin en büyük katliamlarından birine tanık olduk fakat ölülerimiz için törenler dışında bir şey yap(a)madığımız gibi onların yakınları için de bir şey yap(a)madık. Hayatta kalan arkadaşlarımız içinse eksik kaldık. Hastanede kaldıkları sürelerde ziyaret ettik, gücümüz yettiğince de ihtiyaçlarını karşıladık fakat sonrası yok.
Unutuyor muyuz yoksa çaresiz ve umutsuz hissetmek mi bizi eylemsiz kılıyor bilmiyorum ama biliyorum ki; katliamda kaybettiğimiz 102 arkadaşımızın yakınları için, ağır yaraları ve uzuv kayıpları sebebiyle tedavisi hastanede devam eden 8 arkadaşımız için, yaralılara aylardır hastanede refakat eden yakınları için ve tedavisi evde devam eden 455 yaralı arkadaşımız için herkesin yapabileceği mutlaka bir şey var!
Son olarak, evlere temizliğe giden kadın işçiler gündeliklerini yaralılar için masaya koyduysa, uzun suredir hastanede tedavi gören bir hasta “8 liram var 5 lirasını buraya bıraksam ayıp olur mu” dediyse, “herhangi bir şeye ihtiyaç kalmadı” dediğimizde “ben yetişemedim, bir şey yapamadım” diyerek gözyaşını masaya bırakanlar olduysa, genç yaşlı herkes evini yaralılar için açtıysa, hastaneden taburcu olan yaralıların ilk durağı “ne yapabilirim”le kriz masası olduysa, teyzeler amcalar bir ihtiyaç olur da yetişemem diye saatlerce hastane kapısında beklediyse, ihtiyaç olan her şey saniyeler içerisinde karşılandıysa, yoğun bakım sonrası bacağını kaybeden Gökhan odasına girenleri zafer işaretleriyle karşıladıysa, gözlerini açan Furkan’ın ilk cümlesi çizgi roman olduysa, bacağını kaybeden Günay yaptığı resimlerle yaralarını çiçeklendirdiyse ve dahası olduysa umut yitmemiş, yeniden ve daha güçlü doğmuştur.
Umudumuza, acımıza ve öfkemize sahip çıkalım!
Sendika.Org/Ankara
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.