Osmanlı İmparatorluğu’nun Rusya’yla komşu olduğu 15. yy’dan, 1917’deki Bolşevik Devrimi’ne kadar Ruslar ve Türkler 17 kez savaşmışlardır
Osmanlı İmparatorluğu’nun Rusya’yla komşu olduğu 15. yy’dan, 1917’deki Bolşevik Devrimi’ne kadar Ruslar ve Türkler 17 kez savaşmışlardır. Her bir savaşı Rusya kışkırtmış ve Türkler her defasında yenilgiye uğramışlardır
Yaklaşık bir düzine komşusu içinde, Türkiye sadece Rusya’dan korkar. Bu korkunun kökleri zaman içinde geriye doğru Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanır. Geçmişte bir zamanda Osmanlı Türkleri, Yunanistan’dan Suriye’ye bütün komşularına hakim olmuşlar ya da yenilgiye uğratmıştır.
Tek bir istisna ile; Rusya.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Rusya’yla komşu olduğu 15. yy’dan, 1917’deki Bolşevik Devrimi’ne kadar Ruslar ve Türkler 17 kez savaşmışlardır. Her bir savaşı Rusya kışkırtmış ve Türkler her defasında yenilgiye uğramışlardır. Türk elitlerinin içine çağlar boyunca Rus korkusunun kazınmış olması nedensiz değildir.
Öyle ki, Rusya’nın Türkler karşısındaki askeri başarıları Osmanlı ve Türk siyasasını belirlemede katalizör görevi görmüştür. Meslektaşım Akın Ünver, Foreign Affairs article[1]‘daki makalesinde 1873’te Rusya’nın Kırım’ı almasının -Türklerin, Hristiyan bir güç karşısında kaybettikleri ilk Müslüman yoğun bölge- Türk Modernleşmesini tetiklediğini yazdı. Türkler, bu ağır aşağılanmaya karşı koyabilmek adına ‘Batılılaşma’ya karar verdiler. Bu Batılılaşma sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Mustafa Kemal Atatürk’ü doğuran koşulları yaratır.
Daha yakın zamanda, Stalin Türkiye’den toprak talep edince (1946’da Boğazlar), Türkiye etkileri çok derinlere yayılan bir karar alarak ‘Soğuk Savaş’ta ABD’nin yanında saf tuttu. Görünen o ki Türkler, Moskova’dan korunmak için ne gerekirse yapmaya hazırdılar. 1950 yılında Türkler, ABD’ye olan bağlılıklarını kanıtlamak adına, komünistlere karşı savaşmak için çok uzaktaki Kore’ye asker gönderdiler. Vaşington Ankara’nın bu hareketini 1952 yılında Türkiye’yi NATO üyesi yaparak ‘ödüllendirdi.’
Rus fobisi yüzlerce yıldır Türk siyasetinin temel belirleyicisi olmuştur. Bu nedenle Ankara’nın, çok kısa bir süre için hava sahasını ihlal eden[2] Rus jetini düşürmesi daha detaylı incelenmeli.
Tekrar dirilen bir askeri güç olarak Rusya, Estonya’dan İngiltere’ye kadar, NATO müttefiklerinin hava sahalarını düzenli olarak ihlal ediyordu zaten. Ancak hiçbiri bir Rus uçağı düşürmedi. Daha yakına bakacak olursak Rusya, Türk hava sahasını ihlal eden tek ülke değil. Türk ve Yunan jetleri sıklıkla karşılıklı olarak hava sahası ihlaleri yapıyorlar ama Türkiye tek bir Yunan uçağını düşürmedi şimdiye kadar. Bu nedenle uçağın düşürülmesinde özellikle rahatsız edici bir şey var; bu ne tipik bir Türk tepkisi ne de tipik bir NATO reaksiyonu. Tarihe şöyle bir bakmak, Rusya’ya karşı tek başına askeri bir çatışmaya girmenin Ankara’ya kazandıracağı hiçbir şey olmadığını anlamak için yeterli.
Türkiye’nin Rusya’ya karşı bu aşırı saldırgan davranışı, Ankara ve Moskova’nın tamamen karşıtlık içinde olduğu Suriye’deki savaşla açıklanabilir. 2011’den beri Türkiye’nin Suriye politikasının tek bir belirleyicisi var; Rusya’nın etkin bir biçimde desteklediği Esad rejimini devirmek. Şu ana kadar Rusya’nın Suriye politikası başarılı oldu ve Türkiye kaybetti.
Rusya desteklediği sürece Esad rejiminin düşmeyeceği kesin. Ankara bu başarısızlığı henüz halka açık bir biçimde kabul etmedi[3] ama Türkiye çoktan Suriye politikasının etkinliğini azalttı.
Türkiye’nin şu anki Suriye politikasının tek bir hedefi var; Suriye’nin geleceğini belirleyecek pazarlık masasında bir koltuk kapabilmek. Bunun da tek yolu; Türkiye destekli ‘isyancıların’[4] Kuzeybatı Suriye’deki stratejik noktaları tutmaya devam etmesidir. Bu durum Rus jetlerinin bu isyancılara karşı yakınlarda başlattığı hava saldırılarını daha da önemli hale getiriyor ve tabii ki bu bombalar Türkiye’nin yine bu yakınlarda ‘revize’ edilmiş Suriye politikasının üstüne de düşüyor.
Rusya’nın Türkiye destekli ‘isyancılara’ saldırısı nedeniyle Suriye’den kapı dışarı edilmek korkusu, Türkiye’nin bu son derece saldırgan tavrını tetikledi ve dünyanın saçlarını diken diken eden olayla, Rus jetinin düşürülmesiyle sonuçlandı. Şimdi soru Moskova’nın nasıl tepki vereceğidir. Rusya Ankara’nın korktuğu tek komşusu ve Moskova için Türkiye, kendisi ve amaçları arasına girmesine izin verilmeyecek tarihsel bir baş belası. Sonuç olarak Moskova’yı sakinleştirebilecek olan şey; “Türkiye’nin Suriye’den tamamen çekilmesi ve ‘ama’sız bir özür.” Bugüne kadar C.B. R.T. Erdoğan ve B.B. Davutoğlu özür dilemeyi reddettiler.
Önümüzdeki günlerde Rusya, Ankara’yı aşağılamak için, misilleme kabilinden bir dizi adım atacaktır. Bu adımların ilki de Kuzeybatı’daki Türkiye destekli isyancıları bölgeden atmak için daha büyük bir güçle saldırmak olacaktır. Putin’in hayali bu ‘isyancıları’ Suriye coğrafyasından kazımaktır, bu senaryo Türkiye’nin Suriye politikasını tam bir yenilgiye dönüştürecek, yeni bir kitlesel mülteci akını başlatarak, Türkiye’nin 2,5 milyon insana varan mülteci sorununu da katlayacaktır.
Rusya Türkiye’ye karşı asimetrik savaş yöntemlerini de kullanabilecek olanaklara sahip, örneğin, Türkiye’nin bahtına, Ankara’yla savaş halinde olan PKK’yi destekleyebilir.
Rusya, PKK’nin Suriye kolu olan ve her iki kantonunu birleştirmek için Türkiye Suriye sınırındaki 60 millik bölgeyi (Cerablus-Aziz koridoru) ele geçirmek isteyen PYD’ye de silah yardımı yapabilir. Rus desteği, PYD’nin 400 millik PKK yanlısı bir koridor oluşturarak Türkiye’yi Suriye’nin Güney sınırlarından mahrum edebilir.
Rus-Türk krizinin derinleşmesi çok önemli sorunlara yol açacaktır; Türkiye Rusya’nın hamlelerine tarihi bir karşılık verecektir.
Vaşington’un Türkiye’nin olası hamlelerine hazırlıklı olması gerekir. Ortadoğu’da bağımsız bir güç olmak için verilen 10 yıllık çaba sonucunda Ankara, tarihsel düşmanı Rusya ile karşı karşıya geldiğinde NATO müttefiği olmanın güveniyle, ABD’ye çok daha yakın hareket edecektir.
Türkiye, Moskova’nın hamlelerine, Orta Asya, Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya’dan Suriye’de Rusya’ya karşı savaşacak ‘isyancı’ getirerek ve bu yolla Suriye’deki savaşı tırmandırarak da misillemede bulunabilir. Bu politika, Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin İslamcı ve milliyetçi oy tabanında yankı bulabilir ve otokratik dış politikasını ateşleyebilir.
Her iki durumda da Ankara temel bir kararın eşiğinde, kısacası; ‘Rus havladı, Türk zıplayacak.’
2 Aralık 2015
Soner Çağaptay Yakındoğu Politikaları Waşington Enstitüsünde Türk Araştırma Programının yöneticisidir.
Dipnotlar:
[1] https://www.foreignaffairs.com/articles/turkey/2015-11-29/clash-empires
[2] http://tr.sputniknews.com/rusya/20151218/1019738490/rus-ucak-karakutu-turkiye-kayit.html?utm_source=https%3A%2F%2Ft.co%2F8qEmVmoHAf&utm_medium=short_url&utm_content=arHY&utm_campaign=URL_shortening
[3] “Geçiş sürecinde belki Esed ile gidilme gibi bir şey olabilir.” Erdoğan, Rusya dönüşü.
[4] Tırnaklar çevirmenin ekidir.
[War on the Rocks’taki İngilizce orijinalinden Murat Karadeniz tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.