Futbolda alaylı, okullu diye bir şey yoktur. işine saygı duyan-duymayan, işinin gereklerini iyi yapan-yapmayan sürekli kendini geliştiren-geliştirmeyen vardır. Bizde ve tüm dünya da en geleneksel ve en etkili öğretim ve öğrenme yollarından birisi pratik eğitimdir. Bunun tekniği de usta çırak ilişkisidir. Usta çırak ilişkisi sıradan bir kavram ya da deyim değildir. Askerlik eğitiminde de, tıp […]
Futbolda alaylı, okullu diye bir şey yoktur. işine saygı duyan-duymayan, işinin gereklerini iyi yapan-yapmayan sürekli kendini geliştiren-geliştirmeyen vardır.
Bizde ve tüm dünya da en geleneksel ve en etkili öğretim ve öğrenme yollarından birisi pratik eğitimdir. Bunun tekniği de usta çırak ilişkisidir.
Usta çırak ilişkisi sıradan bir kavram ya da deyim değildir. Askerlik eğitiminde de, tıp eğitiminde de, birçok üniversiter eğitimde de uygulanmakta olan bir işleyiş ve yöntemdir. Deneyimli ve usta olanlar deneyimsiz ve yeni olanlara yaşayarak ve yaparak yani yaşatarak ve yaptırarak onların gelişimlerini sağladıkları gibi, onların ustalaşmaya doğru mesafe alıp almadıkları konusunda da bazı görüş ve onay tasarrufuna da sahiptirler.
Birbirini bütünleyen, pratikten ile teorinin en iyi şekilde kullanıldığı ve sentezlendiği nesnel koşullarda sonuçları verimli olan bir eğitim anlayışıdır.
Futbolda “teknik adamlık” eğitiminde çok yararlı olabilecek böylesi bir yaklaşım ne yazık ki tamamen ayrımcılık üzerine kullanılmakta ve yürütülmektedir.
Türkiye’de çok basit bir yaklaşımla futbolun tamamen pratiğinden gelmiş kişileri alaylı, futbolun teorisinden gelmiş ya da spor okullarında okumuş ve antrenörlük belgesi almış kişilere de okullu yakıştırması yapılarak, iki unsurun ve anlayışın birleşmesinin önü yıllardır kesilmiş durumdadır.
TFF antrenörlük ve teknik adamlık konusunda tek tasarruf sahibi kurum olarak bu konuyu tek merkezde toplayarak, vereceği teknik adamlık kategorilerine göre eğitime (okulluluğa) tabi tutarak futbol oynamış ve futbolun pratiğinden gelmiş kişilere okullu özelliği de kazandırarak durumu realize etmiş görünse de durum pek böyle değildir. Çünkü “iyi futbolcular” “iyi bir eğitim”den geçmeden birkaç günlük kurslar ile belgelerini almaya veya güncellemeye devam etmektedirler.
Bugün teknik adamlık yükselme ölçütleri ve puanlamaları iyi incelendiğinde futbolun pratiğinden gelenlerin avantajlı oldukları söylenebilir. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Futbolu futbolcular idare eder. Lakin dünyada bazı benzerlerinin Almanya, İngiltere örneğinde olduğu gibi önemli farkı, ülkelerindeki eğitim sisteminin doğal bir sonucu olarak çoğunun öğrenmeye açık bireyler oluşu, almış oldukları genel eğitim ile ilgilidir.
Futbol bir bilim değildir. Ama spor bilimi diye bir şey vardır ve doğal olarak futbol bilimi diye bir şey de vardır. Bu sadece oyun pratiği değil, psikolojisi, teknoloji ve materyal gelişimi, pedagojisi, fizyolojisi, sağlık ve antrenman bilimi, yönetim ve organizasyonu ve daha pek çok alt bilim alanlarını ilgilendiren bir konu olması sebebiyle ilgili kişilerin bu alanlarda yetkinliği önemlidir. Yani okulluluk denilen şey aslında buradadır.
Bunları tek bir adamın bünyesinde toplamak zordur. Onun için teknik kadro ihtiyacı ve meselesi önemlidir. Bizde çok alışık olmadığımız, sözde var olan teknik kadrolar tek adam egemenliği altında işlevsiz konuma sahiptirler.
Bu konuda işin pratiğinden gelmeyen teknik adamların yani okulluların alaylıların becerilerine ve geçmiş deneyimlerine saygı duyacakları, tam tersi işin pratiğinden gelenlerin de, işin daha çok teorisi ve bilimi ile ilgili olanların düşüncelerinden yararlanacağı bir ortaklık zaten tüm futbol ülkelerinin yıllardan beri uyguladığı bir “teknik kadro” sistematiğidir.
Buradaki en temel sorunsal daha çok ALTYAPI EĞİTİMİ ile ilgilidir.
Futbolun pratiğinden gelenlerin altyapı eğitimi süreçlerinde sadece geçmiş deneyimlerine bağlı olarak çocuk ve gençlere eğitim vermeleri mümkün değildir. Çocuk ve gençleri anlamaları, onların yapabileceklerinin sınırlarını bilmeleri gerekir. Bu kolay bir şey değildir. İşte eski futbolcuların altyapılarda görev almalarını daha verimli hale getirmek istiyor isek onların psikomotor gelişim, spor pedagojisi konularında yetkinleştirmemiz şarttır.
Kendini öncelikle okullu olarak görenlerin ise ağırlıklı olarak bilgilerini öğretim becerisi ile bütünleştirmeleri ve özellikle futbol pratiği ile sentezleyebilmeleri çok önemli ve gereklidir. Çünkü soyut ve bağımsız futbol bilgisi futbol becerisi oluşturmak için yeterli olmamaktadır. Çünkü en nihayetinde futbol bir hareket becerileri oyunudur.
Son birkaç not:
Sonuç olarak sporda ve özellikle futbolda alaylıların okullu gibi gelişimi, okullularında alaylı gibi düşünebilme pratikleri birbirini tamamlamalı ya da kişisel gelişimde sentezlenmelidir. Futbol sadece idari anlamda yönetsel değil, teknik anlamda yönetsel olarak da, futbolu emek insanlarının egemenliğinde olmalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.