Irak’a AKP’nin Başika bölgesine asker gönderme olayı sonrası gelişmeleri kısaca özetleyelim. Irak merkezi yönetimi ve paralelinde, Rusya; İran ve Çin sert tepki gösterdi. Olayın BM Güvenlik Konseyi’ne taşınması gündeme geldi. AKP ise bu duruma diplomatik manevralarla karşılık vermeye çalıştı. Önce Bağdat ziyareti, sahnelendi. Arkasından açıkça yalan söyleyerek Davutoğlu sorunun çözüldüğünü dile getirdi. Gerçekte olansa Türkiye’nin […]
Irak’a AKP’nin Başika bölgesine asker gönderme olayı sonrası gelişmeleri kısaca özetleyelim. Irak merkezi yönetimi ve paralelinde, Rusya; İran ve Çin sert tepki gösterdi. Olayın BM Güvenlik Konseyi’ne taşınması gündeme geldi. AKP ise bu duruma diplomatik manevralarla karşılık vermeye çalıştı. Önce Bağdat ziyareti, sahnelendi. Arkasından açıkça yalan söyleyerek Davutoğlu sorunun çözüldüğünü dile getirdi. Gerçekte olansa Türkiye’nin belli ölçülerde geri adım atarak askerlerin bir kısmını Duhok yakınlarına Barnemi’ye yani Barzani bölgesine kaydırması oldu. Hatta Kürt basınında yeni askeri araçların Güney Kürdistan’a geçiş yaptığı haberleri yer aldı. Özetle gerçek anlamda bir geri adımdan söz edilemez.
Dikkate değer bir durum ise ABD’nin bu konudaki tavrı. ABD önceleri Türk askeri çekilse iyi olur derken hafta sonuna doğru ton değişti “derhal çekilinmeli” vb açıklamalar yapıldı. ABD bu doğrultuda açıklamalar yapsa da bu konudaki tutumlarının ne derece samimi olduğunun test edecek elimizde şimdilik bir veri yok. Fakat Irak yönetimini tamamen İran’ın kucağına itmek istemedikleri açık bir gerçek.
Erdoğan rejimi neden bu bölgede asker bulundurmakta ısrar ediyor sorusunun yanıtı, Suriye’de ve Ortadoğu’da şekillenen genel tablonun içinde gizli. Arap Baharı diye adlandırılan süreci kendi siyasal ve ekonomik çıkarları doğrultusunda değerlendirmeye çalışan uluslararası güçler çabaları sürdürüyor. suriye cephesinde büyük ölçüde yenilen Erdoğan rejimi bölgede kendi etki alanını genişletmek, kukla rejimler yaratma hevesinden vazgeçmiş değil. Bunu kimi rejim yanlısı kalemler “Halep’ten Musul’a kadar sınırı biz çizmeliyiz” diye ifade ediyorlar. Buna bir de KDP lideri Barzani’nin tutumu eklenince Sunnistan’ın pekala Güney Kürdistan’ı da kapsayacağı hayalleri kuruluyor olabilir.
Sunni İttifakı
Bu hafta başında Suudi Arabistan içinde Türkiye’nin de olduğu 34 ülkeden oluşan bir “teröre karşı İslam” koalisyonu kurulduğu açıklaması yaptı.Önce bundan üye olduğu iddia edilen bazı ülkelerin(Lübnan,Malezya ve Pakistan) haberi olmadığı açığa çıktı. Sonrası bu ittifakın ne yarayacağı anlaşılmadan Suudiler teröre karşı sağa sola asker göndermekten bahsederken, Türkiye ittifakın askeri olmadığını söyledi. Sonuçta Suudiler bir adım atıp sanırım parayla her şeyi çözeriz hesabı yaptılar. İlk elde söylenebilecek şey bu durumun İran, Rusya ve Çin’in önünü kesme hesabıyla olduğu ve mezhepçiliği dolayısıyla çatışmaları derinleştirecek bir yaklaşım olduğudur.
Meselenin diğer bir yönü ise Suriye’de ve Yemen’de kaybedeceği kesinleşen(1) Suudilerin bu süreçte sallanması kaçınılmaz olan rejimlerini sağlama alma arayışıdır. Nitekim Batı basınından Suudi rejiminin gaddarlığı(Özellikle bu yıl 150 kişiyi idam etmeleri ve 50 kişinin daha idamı bekliyor oluşu), kadınlara karşı ayrımcı uygulamaları, demokrasinin yokluğu(nihayet!) gibi konular tartışma konusu yapılmaya başlandı. Bir de bunlara düşen petrol gelirleri nedeniyle vatandaşlarına ilk defa vergi koymayı gündemlerine almalarını da eklersek sanırım daha anlaşılır olacaktır. Bölgedeki diğer başta Katar(2) olmak üzere yozlaşmış rejimler de bu süreçten kaçamayacak, yıkılmaktan kurtulamayacaklardır.
Fakat bu yeni koalisyon meselesinde asıl sıkışılan konu Suudilerin savaşacak nüfusa sahip olmaması. Şimdilik bunu dünyanın çeşitli yerlerinden(Kolombiya’dan Avusturalya’ya kadar) asker kiralayarak çözmeye çalışıyor. Ama bu durumun yarın birgün iç çatışmalarla gündeme gelebilecek bir süreçte faydası olacağını düşünmek saçma olur. Bu yüzden daha az “zararlı” seçeneklere başvurmayı tercih edebilir. Mesela Mısır, Sudan, Pakistan askerini bu işlere sürmek gibi olasılıklar onlara daha ehven gelebilir.
Suriye’de durum
Rusya’nın ABD ile yürüttüğü diplomatik çabalar en azından görüntüde bir sonuç vermişe benziyor. 18 Aralık’ta yeni yol haritasının ABD’de açıklanması bekleniyor. Fakat her ne kadar “terörist örgütler” konusunda anlaşıldığı ileri sürülse de Rusya’nın Batılılar, Körfez ülkeleri, Türkiye ve İsrail tarafından desteklenen çetelerin tamamını sahadan silmeyi amaçladığı ilk elden görülebilir. Bu durumda
Suudilerin geçen hafta Riyad’da bir araya getirdiği “muhalifler”in en azından bir kısmının varlığını sürdürme şansı dolayısıyla yeniden kurulacak bir Suriye’de söz sahibi olma olasılığı ortadan kalkacak.
Sonuçta birçok sorunda olduğu gibi bu meselede de güç konuşacak.
Bu gelişmelerin en zayıf tarafı tarafların hala gelecekte barış özgürlük demokrasi vaadeden bir planlarının olmaması en azından şimdiye kadar yeni seçimlerin ötesinde bir şey telaffuz etmemeleridir. Olayın zaten Esadlı ya da Esadsız bir gelecek/geçiş diye tartışılması dahi bu kısırlığı belgeliyor. Tekrar etmekte yarar var, bölge barışın geleceği federatif kantonlara dayalı bir öz yönetim anlayışı ile mümkündür. Gerisi şimdi yaşadıklarımızı yeniden yaşamaya bizleri mahkum eder.
İsrail-Türkiye yakınlaşması
Bölgede bir diğer dikkat çekici olaysa İsrail-Türkiye yakınlaşması. Şimdilik bu durum bütünüyle sağlanmasa da (en azından açıktan) bu yönde gelişmeler var. Bunun bir nedeni İsrail’in Türkiye’nin gaz ihtiyacını karşılamaya aday olması. Bir diğeri ve daha önemlisi ise Türkiye’nin bölgede hepten yalnızlaşması. Yani Rusya ve İran’la(3)yaşanan gerilimin bu yalnızlaşmayı daha da pekiştirmesi denilebilir. Aynı zamanda içeride AKP’nin kurduğu ordu/ulusalcı kesimlerle ittifakın doğal bir sonucu diye de okunabilir.
Erdoğan ne yapmaya çalışıyor?
Erdoğan rejimi açısından bir süredir iç ve dış siyaset aynı düzlemde kuruluyor. Kuzey Kürdistan’ı cephe gerisi gibi gören anlayış Suruç katliamı ile başlayan yeniden inisiyatifi ele alma, “başkan”lığı legalleştirme girişimlerine hız verdi. Son dönemde giderek toplumsal desteğin başkanlık sistemi daha doğrusu Erdoğan’a dönük arttığı gözlemleniyor. Bu destek MHP tabanını yutma hatta CHP’li kimi kesimleri kendine çekme siyasetiyle destekleniyor.
Bu destek artışının arkasında ırkçı milliyetçi kesimleri heveslendiren, Başika’ya asker yollamanın yanı sıra bugün Kürt yerleşimlerinin bir kısmına dönük düzenlenen terör ( Haklı olarak muhataplarına Yavuz’un Çaldıran seferi öncesi Alevi katliamı ve 1915 Ermeni Soykırımı’nı anıştırıyor.) önemli rol oynuyor. Burada dikkat çekilmesi gereken bir durumda HDP’ye karşı başlatılan etkisizleştirme, bölme girişimi. Bununla rejim güya çözüm masası diye ileri sürebileceği bir zeminde dişe dokunur bir muhatap yaratmış olacak. Öte yandan terörle halkı teslim alacak. Sorunu aklınca böyle çözecek. Olur mu?
Bunun yanıtını insanlar Berxwedan jiyane – Direnmek Yaşamaktır diyerek, eyleyerek veriyor….
(1)Hafta içinde Yemen savaşında taraf olan kesimler İsviçre’de bir araya geldiler. Baştaki iddialarından vazgeçmiş görünümü veren Suudi yanlıları bir Husilerle uzlaşma arayışı içinde. Öte yandan himaye altına aldıkları Yemen El Kaidesi ile henüz ilişkileri bozulmamasına rağmen DAİŞ’le ilişkileri bozulmaya başladı. Suudilerin atadığı Aden Valisi Cafer Muhammed Said bu ay başında DAİŞ tarafından öldürüldü.
(2)Katar’da 2022 Dünya Kupası öncesinde dev bir şantiyeye dönüştü. Ülkede 2,5 milyona yakın bir nüfus var. Bunun sadece 280 bin kadarı doğuştan zengin Katarlı. Geri kalanlar, Katarlıların rahatı ve refahı için çalışıp duruyor. Sadece bu yıl 260 Hintli göçmen işçi Katar’da öldü. Kölelik koşullarında düşük ücrete 40 derece sıcakta çalışan, oradan oraya taşınan işçileri herhangi bir sosyal hakkı yok. Ve çalışmaları da ülkeden ayrılmaları da bir Katarlı vasinin iki dudağı arasında. Körfez ülkeleri bir çoğu böyleyken Güney Kürdistan yönetiminin de böyle bir ülke(yeni Dubai) yaratma hayali peşinde olduğu biliniyor. Gün gelecek onları ne TC’nin Güney Kürdistan’daki askeri ne Katar’daki ABD ve TC’nin 13 bin askeri kurtarabilecek adaleti arayanların elinden.
(3) Bu hafta içinde İran’a dönük nükleer silah üretme iddiası kapsamındaki 12 yıllık araştırma sonuçlandı. Uluslararası Atom Enerji Kurumu İran’ın nükleer silah üretmediğini açıkladı. İran’a dönük uluslararası yaptırımların Ocak ayı ortasında kaldırılması bekleniyor. Bu durumun bölgede İran’ın etkisini artırması kaçınılmaz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.