Ağustostan beri SYRİZA’nın ters takla atışına ve yeni halk düşmanı uygulamalara karşı Yunanistan’da pek bir şey kıpırdamazken, 12 Kasım ile ilk defa büyük çapta direniş adımları atıldı 12 Kasım Perşembe günü Yunanistan’da solcu parti SYRİZA hükümet kurduğundan, yani Ocak 2015’ten beri, ilk genel grev gerçekleşti. Bilindiği gibi SYRİZA, 5 Haziran referandumundan sonra ters takla atıp […]
Ağustostan beri SYRİZA’nın ters takla atışına ve yeni halk düşmanı uygulamalara karşı Yunanistan’da pek bir şey kıpırdamazken, 12 Kasım ile ilk defa büyük çapta direniş adımları atıldı
12 Kasım Perşembe günü Yunanistan’da solcu parti SYRİZA hükümet kurduğundan, yani Ocak 2015’ten beri, ilk genel grev gerçekleşti.
Bilindiği gibi SYRİZA, 5 Haziran referandumundan sonra ters takla atıp Troyka olarak bilinen Avrupa Birliği Komisyonu, IMF ve Avrupa Merkez Bankası ile beraber yeni bir anlaşma imzalamıştı. Bu yeni anlaşma, Memorandum of Understanding (MoU) olarak bilinen kredi/destek ve reform programlarının uzantısına dönüştü ve SYRİZA, uzun zamandır karşı koyduğu MoU mantığına boyun eğip 11/12 Ağustos’da Yunanistan ile Troyka arasında 3. MoU’yu imzaladı.
Bu anlaşmanın imzalanmasıyla beraber, halka karşıt kemer sıkma politikaların devam edeceği mesajı verildi ve bir dizi sosyal devleti küçülten, dolaylı vergileri yükselten ve özelleştirmeleri mümkün kılan reformlar “solcu” SYRİZA hükümeti tarafından uygulanmaya başlandı.
Böylece, Yunan Komünist Partisi (KKE) dışında SYRİZA dışı sol, ilk kez sadece SYRİZA’yı eleştirecek veya baskı uygulayacak pozisyonundan çıkıp, açık seçik SYRİZA hükümetine karşı tavır almaya zorlandı. Ancak sol, her ne kadar SYRİZA’dan bağımsız veya eleştirmiş olsa da, şu ya da bu şekilde SYRİZA’ya umut bağlamıştı ve onun için SYRİZA’ya olan sola da olacaktı; veya, SYRİZA genel olarak halk tarafından solcu bir hükümet olarak kabul edildiği için, SYRİZA’nın performansı öbür sola da yansıyacaktı.
Neticede, SYRİZA’nın duvara çarpması sol için bir yenilgiydi ve bütün sola yansıdı. SYRİZA’yı içerden ve dışardan destekleyen sosyal hareketlerin çoğu SYRİZA’dan koptu. Aynı zamanda enerji, ivme ve umudu kaybetti; bir sürü başka sol parti ve örgüt, aynı şekilde yenilgi travması yüzünden şaşıp kaldı, yeni bir perspektif geliştiremedi veya, SYRİZA’dan kopan Halk Birliği (LAE) gibi, etkili olamadı.
Bu koşullar içinde, yani SYRİZA’nın yenilgisinden ve karşı tarafa geçmesinden sonra oluşan yenilgi atmosferi içinde, 12 Kasım genel grevi gerçekleşti.
Genel grev, elbette, 2-3 sene öncesi gerçekleşen genel grevlere uzaktan bile yaklaşamadı: Atina’da 25 bin, ülkenin ikinci büyük şehri Selanik’te 3-4 bin civarı insan genel grev mitinglerine katıldı. Kamusal alanın bir sürü sektöründe hakikaten 24 saat boyunca iş bırakıldı, ancak genel greve uygun olan bir atmosfer ve çatışkanlık çoğu yerde yoktu, grev bekçileri bile sadece yer yer ve belirli bir saate kadar kullanıldı. Özel sektör işçileri bakış açısından durum daha da kötüydü. Yunanistan, birkaç sene önce daha yüz binlerin katıldığı ve parlamentoya saldırı girişimlerinde bulunan genel grevleri görmüştü.
Ancak öbür taraftan 12 Kasım genel grevi, halkın ve solun yavaş yavaş kendisine geldiğini ifade eden ve derinleştiren eylem de olmuş oldu. Ağustostan beri SYRİZA’nın ters takla atışına ve yeni halk düşmanı uygulamalara karşı Yunanistan’da pek bir şey kıpırdamazken, 12 Kasım ile ilk defa büyük çapta direniş adımları atıldı.
Görüştüğüm farklı örgütlerden ve akımlardan solcular, her ne kadar travma ve yenilgi momentumunu vurgulasa da, genel grevin koşullara göre gayet başarılı geçtiğini, umudun ve mücadelenin yavaş yavaş yeniden yapılandığını ve artık direniş hareketini yeniden inşa etme zamanı olduğunu vurguladı.
12 Kasım genel grevinden şunu görüyoruz:
SYRİZA’nın yenilgisi, Yunan halkının direnişçi-demokrat ruhunu ezemedi. İnsanlar umut bağladıkları solun yenilgisiyle beraber apolitisizme, kayıtsızlığa, ırkçılığa veya faşizme (daha) güçlü bir şekilde eğilmediler. Örgütlü sol SYRİZA’nın yenilgisinden çıkarılması gereken dersleri çıkartıp, maddi yaşamın güncelliğinde insanlar için yeniden bir alternatif ve direniş hattını kurabilirse, Yunan halkın devrimci potansiyelleri yeniden ön plana geçer.
Ancak solun elini hızlı tutması lazım: daha da derinleştirilen MoU politikaları Yunan emekçilerini gitgide daha da büyük baskılara ve zor yaşam koşullarına maruz bırakıyor ve Yunanistan’ın, AB ülkeleri arasında en ağır şekilde göçmenlik krizi ile yüzleşmesi gerekiyor. Sol yeterince hızlı hareket edemezse, sermayenin sokaktaki vurucu güçleri, aşırı sağ ve faşistler, gitgide kötüleşen koşulları kullanıp insanlık düşmanı, anti-demokratik ve sistemle uyumlu politikalarıyla başarı yakalayabilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.