Toplum ve halk, yoğun ve yaygın hileli yönlendirmelerle gerçeğin üstünü örtme operasyonuyla karşı karşıya. Güç ve iktidar tapınıcısı devlet aydınları, “Hendek devleti bölme harekatıdır, seyirci kalınamaz” türünden devlet dersi veriyorlar. Liberallerin her kritik durumda olduğu gibi kafaları yine karışık; tutturmuşlar bir “hendek ve şiddet” lafzı. Peki gerçek ne? Gittik, gördük, tanıklık ediyoruz. Hendekler daha çok […]
Toplum ve halk, yoğun ve yaygın hileli yönlendirmelerle gerçeğin üstünü örtme operasyonuyla karşı karşıya. Güç ve iktidar tapınıcısı devlet aydınları, “Hendek devleti bölme harekatıdır, seyirci kalınamaz” türünden devlet dersi veriyorlar. Liberallerin her kritik durumda olduğu gibi kafaları yine karışık; tutturmuşlar bir “hendek ve şiddet” lafzı. Peki gerçek ne?
Gittik, gördük, tanıklık ediyoruz. Hendekler daha çok adeta “silme” oranlarda oyların HDP’ye verildiği Cizre, Silvan, Silopi, Yüksekova, Nusaybin gibi ilçelerin 90’ların ‘zorunlu göçü’ sonucu kurulan mahallelerine kazıldı. Buralarda gençlik savaşla büyüdü, saldırılardan önce katliam kokusunu alıyor, annesini, babasını, halkını bırakıp gitmiyor, hemen hendek kazıyor, silahlanıyor, can bedeli operasyon güçlerinin önüne geçiyorlar. Hiç abartma değil: Özel Harekât Polisleri gerçekten “yok etmek” için gelmişler. Önce Valiliğin 24 saat sokağa çıkma yasağı sonucu halk eve hapsediliyor. Sonra halkın sokağa çıkması için olmadık tahrikler yapılıyor: çıkanı genç, yaşlı, kadın, çocuk, hasta ayırımı yapmadan vuruyorlar. Ancak hendeklerin kazıldığı, asıl girmek istedikleri mahallelere giremiyorlar. Yüksekova’da olduğu gibi girebildikleri de olmuş, kanlı bir çatışma, ölü, yaralı…
Devrimci / yurtsever gençler, ailelerini, kendilerini, evlerini, mahallelerini koruma duygusu ile hareket ediyordu. Devlet ve hükümet güçleri yıkıcı, öldürücü, gençler koruyucu durumdaydı. Halk bunu görüyor ve gençlerinin yanında, onlarla beraber hendek kazıyor, nöbet tutuyordu. Öyle ciddi bir hazırlıkları da yoktu. Her şeyin sonradan geliştiği, kervanın yolda dizilmeye çalışıldığı o kadar açıktı ki… Velhasıl ortada bir ayaklanma yoktu, katliam girişimlerine karşı gençliğin öncülüğünde, halkın kendiliğinden gelişen ve giderek iradileşen bir özsavunma vardı. Bütün olumsuz koşullarına rağmen gençlik ve halk direniyordu. HDP’nin bölge vekilleri direnişin içindeydi, Türkiye halkının aydınlık yüzleri, kadınlar, hukukçular, gazeteciler, işçi ve memur sendikaları, tabip ve mühendis odaları vd. kesimler bölgeyi yalnız bırakmamaya çalıştı… Sonuç olarak, amaçlandığı şekilde katliam yapılamadı, direniş ve çevre destek güçleri bunu engelledi.
Devletten genel bir kopuş anlamına mı geliyordu bu, gelmiyordu. Bölge halkı çağdaş, demokratik, kendini kendi kimliğiyle ifade edebileceği, temel özgürlüklerini kullanabileceği bir devlet istiyordu. Eski devletin valileri, kaymakamlarıyla idare edilmek istemiyordu. Onların nasıl bir tekçi, faşizan, temel haklarına saygısız bir zihniyetle yetiştiğini iyi biliyor, çünkü yaşıyordu. Valilerini, kaymakamlarını kendi seçmek istiyordu. Eski düzenin polisleri ve özel harekâtçılarıyla güvenliğinin alınmasını istemiyor, çünkü onların kendini öldürme güdüsüyle yetiştirildiğini yaşıyordu. Emniyet müdürünü kendi seçmek istiyordu. TBMM altında bir bölge alt parlamentosu olsun istiyor, kendi vekillerini kendi kimlikleriyle seçmek, kendi vekilleri üzerinden kendini yönetme statüsü elde etmek istiyordu. Anadilde eğitim istiyordu. Kısacası halk, Türkiye’nin demokratikleşmesi çerçevesinde, özerk bölgeler ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve çok dilliliğin, genişletilmiş üniter yapıya yedirilerek bütün bu taleplerinin karşılanmasını istiyordu. Ne var ki hiçbir demokratik talebi karşılanmıyor, daraltılmış / tekçi uniter yapıda ısrar ediliyordu.
Ancak “Hendekler” çerçevesinde olan bu değildi. Yani Hendekler somut olarak hemen şimdi demokratik özerklik / özyönetim talebinin karşılanması için kazılmadılar. Yoğun baskı, tutuklama ve “yok etme” operasyonlarına karşı hayatta kalmak için direnme hakkının aldığı bir biçim oldu Hendekler olgusu.
***
7 Haziran seçimlerinden yeni çıkılmış, bahsi geçilen taleplere yeni hükümet nasıl yaklaşacak, yeni parlamenter mücadele nasıl yürütülecek bunun bir çalışması, hatta daha kapsamlı bir seçim değerlendirmesi dahi yapılamadan 20 Temmuz Suruç Katliamı ile adeta başlatma çıkışı verilen savaş provokasyonu, birbirini takip eden karanlık cinayetler, ‘teröre karşı mücadele’ altında Kandil’e dönük tarihin en büyük bombalaması, bütün bunlara paralel bahsi geçen il ve ilçe merkezlerine dönük kanlı operasyonlardan korunma güdüsü Hendekler olgusunu güncelleştirdi. Aslında iddia edildiği gibi ortada tamamlanmış bir özyönetim yoktu, varsa da bu özsavunma aşamasında, yani gerçek bir meşru müdafaa aşamasında idi…
Genç devrimciler, yaşamı yaşatmak için faşizme karşı direnme hakkını kullanırken bunu genel taleplerle birleştirmişlerdi.
Ve de kanlı 7 Haziran – 1 Kasım süreci daha bitmedi, bitmeyecekte, ta ki ‘bay başkan’ hukuken başkanlıktan caydırılana ya da gerçek bir Müzakere ve Çözüm süreci hayatiyet bulana kadar!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.