Bir ülkenin insanlarının durumunu anlamak için o ülkenin hapishanelerine bakmak yeterlidir, denir. Bunu hapishane yerine tribün diye değiştirdiğimizde, gerçek, bu memleket toprakları için daha anlaşılır hale gelecektir Bundan yaklaşık iki buçuk yıl önce Gezi Direnişi sırasında AKP hükümeti hiç de şaşırtmayacak bir hamle yapıp tribünlerde siyasi sloganı yasaklamış, bu şekilde tezahürat yapanlara yaptırımlar da uygulanacağını […]
Bir ülkenin insanlarının durumunu anlamak için o ülkenin hapishanelerine bakmak yeterlidir, denir. Bunu hapishane yerine tribün diye değiştirdiğimizde, gerçek, bu memleket toprakları için daha anlaşılır hale gelecektir
Bundan yaklaşık iki buçuk yıl önce Gezi Direnişi sırasında AKP hükümeti hiç de şaşırtmayacak bir hamle yapıp tribünlerde siyasi sloganı yasaklamış, bu şekilde tezahürat yapanlara yaptırımlar da uygulanacağını ilan etmişti.
Ama iktidarın buradaki en büyük hatası, memleket topraklarında, stadyumların başta Atatürk olmaz üzere, İnönü, Recep Tayyip Erdoğan gibi siyasi figürlerle zaten donatılmış olmasını unutmuş olmasıydı.
O dönem alınan karar halı altına süpürüldü; zira iktidarın kendi gölgesinden korkar hale gelmesinin ilk adımları Gezi Direnişi’nde atılırken tribündeki tezahüratların sadece muhalefet kanadından geleceği zannedilmişti. Halbuki spordu bu (siz futbol anlayın). Skorun nereden nasıl geleceği belli değildi. Ki şimdi devran döndü ve iktidarın tribündeki yasakçı zihniyetinin bumerang etkisi karşısındaki sessizliğini ve kuyruğu sıkıştırmış halini görmeye başladık.
Türkiye Milli Takımı’nın 13 Ekim’de İzlanda Milli Takımı ile Euro 2016 Elemeleri kapsamında oynadığı maç öncesinde Ankara’da “Emek, Barış, Demokrasi” mitinginde düzenlenen bombalı saldırıda hayatını kaybedenler için saygı duruşu sırasında tribünler saygı duruşunu yuhalayarak tekbir getirmişti. Yaşanan olayın ardından bir özür beklemek elbette hata olurdu devlet erkânından ama bir açıklama dahi yapılmadı.
Bu maçın ardından yine geçen hafta İstanbul Başakşehir Fatih Terim Stadı’nda Yunanistan’la oynadığımız ‘dostluk’ maçında tribünlerden bu kez de Fransa’daki IŞİD katliamında öldürülen masum siviller adına saygı duruşunda bulunuldu. Ama tribünler yine bu vahşet karşısında boş durmadı ve stadı Tekbir seslerine boğdu, Yunanistan Milli Marşı ıslıklandı. Arda Turan’ın müdahalesi duruma el koymaya yetmedi. Maçı Yunanistan Başbakanı Alexis Çipras’la beraber seyreden devlet erkânından yine bir ses çıkmadı. Belki yüzüne tükürülseydi daha iyiydi Çipras’ın. Maçtan sonra Fatih Terim bile -bile diyorum zira durumu burada uzun uzun anlatmak yerine efsane İsviçre maçını hatırlatmak yeterlidir- çıkıp, “Bize ne oluyor, aynı şey bize yapılsa iyi mi olur?” diyerek yüreklere bir nebze olsun su serpti.
Bir ülkenin insanlarının durumunu anlamak için o ülkenin hapishanelerine bakmak yeterlidir, denir. Bunu hapishane yerine tribün diye değiştirdiğimizde, gerçek, bu memleket toprakları için daha anlaşılır hale gelecektir. Çünkü bu ülkede tribün demek sokak demektir. Sokak ise tarih, zaman, mekan ve insanın buluştuğu belleğin tam ortasındaki yeridir.
Tribünlerde görmek istemediğimiz bu hareketler yüzünden Silvan’da bu kadar rahat “Kurdun dişine kan ‘deydi’” yazılabiliyor. Düğünlerdeki magandalar gibi rahatça kurşun sıkılabiliyor bölgede. Burada önemli olan eylem aracı değil eylemin kime karşı yapıldığı. “Şunun en iyisi ölüsür” şiarıyla hareket eden güruh ha kurşun sıkmış ha ıslıklamış ne fark eder! Bize karşı kalem oynattığı için bir gazeteci önce öldürülmekle tehdit edilip sonra dayak yiyebiliyor. Sırf bu yüzden gazetecilere, öğrencilere, emekçilere ters kelepçe takan devlet “Artık işler değişti” diye rahatça tehditler savururken ‘beyaz toros’lara imdat çağrısında bulunulabiliyor.
Güneşe sırtını yaslayanların değil ona gözünü kırpmadan bakan insanların da yaşadığı, bu topraklarda hâlâ “Tek bayrak, tek dil, tek din, tek devlet”ten ziyade Wembley Stadı’ndaki gibi bir tek yürekliliğe inananların olduğunu da unutmamak gerekiyor.
soyerbrk@gmail.com
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.