1 Kasım seçimlerinin üzerinden birkaç hafta geçti. Malumu tekrar ilan etmenin gereği yok, herkesin bildiği sonuçlar çıktı ortaya. Yarışa katılan partiler gayri resmi sonuçların açıklandığı an bu sonuçları kabul edip üzerinde durmazken; medyada, yaşanacaklar üzerinde fikir söyleme öngörüsünden yoksun, yaşananlara kılıf uydurmakta usta “uzmanlar” ve sosyal medyada, siyasi erkin adeta birer hamster olarak gördüğü, demokrasi […]
1 Kasım seçimlerinin üzerinden birkaç hafta geçti. Malumu tekrar ilan etmenin gereği yok, herkesin bildiği sonuçlar çıktı ortaya. Yarışa katılan partiler gayri resmi sonuçların açıklandığı an bu sonuçları kabul edip üzerinde durmazken; medyada, yaşanacaklar üzerinde fikir söyleme öngörüsünden yoksun, yaşananlara kılıf uydurmakta usta “uzmanlar” ve sosyal medyada, siyasi erkin adeta birer hamster olarak gördüğü, demokrasi denen oyunun birer pasif oyuncusu konumundaki yurttaşlar hararetli bir tartışma içine girdiler. Kimisi, oyların çalındığından dem vurdu; kimisi ise “hain seçmen”den…Kimisi, muhalefetin basiretsizliğinden şikâyet etti; kömüre ve makarnaya attı yine suçu kimisi. Peki, gerçekte ne oldu? Bana göre bunların hem hepsi hem de hiçbirisi… Hepsi, çünkü görünürde bunların tümü yaşandı. Hiçbirisi, zira görünenlerden çok farklıdır aslında yaşanan.
Gerçek şu ki hiçbir sistem (sosyalist sistemler de dâhil buna) varlığını, yönetilenlerin insafına teslim edecek kadar saf değildir. Her sistemin kendi varlığını koruyan, emniyetini sağlayan birçok emniyet sibobu vardır. Hele hele burjuva sistemlerinde bunlar had safhadadır. Sihirli bir sözcük gibi bizi büyüleyen temsili demokrasi de bu emniyet siboblarından sadece birisidir aslında. Zira kapitalin egemen olduğu sistemlerde temsili demokrasi, sistemin kendini yeniden üretmesi ve meşrulaştırması oyunundan başka bir şey değildir. Bu oyunun basit figürleri olan biz seçmenler ise yol aldığını sanan, dönme dolapta dönüp duran sistemin hamsterlarından başka bir şey değiliz maalesef ki bu sistemde.
Paranın sultan olduğu bu rejimlerde ikna yönteminin bol kullanıldığı yöntemin diğer adıdır demokrasi. Kendi saltanatlarını çoğunluğun sefilliği üzerine kuran egemenler için saltanatlarını sürdürmenin öncelikli yolu sistemlerinin yarattığı sefil çoğunluğa, buna sebep olanların sistemden ziyade aslında seçmen olarak “yanlış seçimde bulunan, kendileri olduğunu; ama yine de umutsuzluğa kapılmamaları gerektiğini; şimdi olmasa bile elbet bir gün durumlarının değişeceğini inandırmaktan geçer. Bir başka deyişle sistem, durmaksızın sefil çoğunluğa umut pompalar. Ve böyle idamesini sağlar. Kitleler ikna olup kuzu kuzu kaderine razı olup yaşadıkça sorun olmaz. Ancak ikna metodu her zaman ‘sorun çözen’ sihirli bir değnek olamamaktadır. Özellikle sistemin tıkanıp buhran yaşadığı, umut bombardımanın işe yaramadığı, “pisliklerin” ayyuka çıktığı zamanlarda açlıkla, yoksullukla, işsizlikle, yoksunlukla boğuşan ve boğulan kitleleri ikna etmek zorlaşır. Hatta imkânsızlaşır. İşte böyle durumlarda yüzündeki demokrat maskeyi bir kenara bırakıp başka bir emniyet sibobunu devreye sokar: dişlerini. Despotik yüzünü ortaya çıkarınca fütursuzca saldırır, kitleleri baskılar, onları nefes alamaz hale getirir ki buna literatürde ‘faşizm’ denir.
Kısacası hiçbir sistemde hiçbir sistem içi siyasi sonuç tesadüfi değildir. Hepsi sistemin egemenlerce önceden yazılmış birer kurgudan ibarettir. Tam da burada egemenlerden ne kastettiğimizi belirtmede fayda vardır. Egemenden kasıt rejimin ürettiği, gücünü rejimden alan ve rejimin bekçileri konumunda bulunan gücü ellerinde bulunduranlardır. Bu bazen bir kişi olabileceği gibi, bazen bir kurul, bazen bir kurum, bazen bir ülke bazen de birçok devletten müteşekkil bir organizasyon olabilmektedir. Birbirinin hamisi konumundaki bu güruh, ellerinin ulaştığı her sahada at koşturmaktadır. Güçleri birbirini alt etmeye yetmeyen en tepedeki egemenler tarafından saha paylaşılamadığında ise saha ayrımına gidilmekte ve böylece birbirlerinin nüfuz alanlarına karışmamaktadırlar.
Dolayısıyla gerek 7 Haziran seçim sonuçları olsun, gerekse de 1 Kasım seçim sonuçları olsun bu küresel egemenlerin kurguladığı, yerel egemenlerin harfiyen uyguladığı bir kurgudan bağımsız değerlendirilemez.
Günümüzde ise en tepedeki ağabey konumundaki egemenlerin paylaşamadığı başta Suriye olmak üzere Ortadoğu sahasında at koşturduğu bir zamanda Türkiye gibi bu coğrafyada oldukça önemli bir ülkenin dümeni seçmenlerin ve yerel egemenlerin insafına bırakılamazdı. Nitekim bırakılmadı da. Ezilenlerin, öteki görülenlerin umutlarını alevlendiren 7 Haziran seçimleri, payını biraz daha arttırmak adına küresel egemenlerden ve egemen politikalardan sapma meyli gösterir gibi olan yerel iktidara çeki düzen verme operasyonuydu. “Çizdiğimiz rotaya girmezsen bu rotaya girmeyi bekleyen sistemin yedek oyuncularını devreye sokarız ha!” demekten başka bir şey değildi kanımca.
Bu bağlamda Ortadoğu ateşinin her geçen gün biraz daha harlandığı bir zamanda gerçekleşen 1 Kasım seçimlerinin küresel egemenlerin kullanabilecekleri güçlü bir iktidara evirilmesi şaşılacak bir şey değildir. Dikkat edilirse her kanunu tek başına çıkaracak kadar bir güç verilirken iktidara, seçmen kutuplaşmasını derinleştirerek anayasayı tek başına değiştirecek bir güç haline gelmesinin önü kesilmiştir. Barajı geçen diğer partiler de göz önüne alındığında amaçlanan şey, egemenlerin planlarını tehlikeye düşürebileceklerin önü alınarak, ülke istikrarsızlığa sürüklenmeksizin tüm dikkatlerin Ortadoğu’ya yönelmesini sağlamaktır.
Dolayısıyla bu sistemde ve bu koşullarda yurttaş ne yaparsa yapsın, kime oy verirse versin kullanılma tarihi geçmemiş iktidarların siyaset sahnesinden silinmelerini beklemek en basit tabirle saflık olur. Bunların yerleri ancak ve ancak kendilerinden daha kullanılışlı yeni iktidarlara bırakılabilinir ki şimdi zaman o zaman değildir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.