AKP, 7 Haziran seçimlerine darbe yaparak Kürt halkına ve demokrasi güçlerine savaş açmıştır. Bunun nedeni, Kürt halkının bilinç ve örgütlenme olarak güçlenmesidir. Türk devleti Kürt sorununda çözüm politikası olmadığı için bu durumu kendisi için tehlikeli olarak görmüş ve Kürt halkına karşı bir savaş açmıştır. Türkiye demokratikleşmediği müddetçe ne zaman Kürtlerin özgürlük ve demokrasi isteği ve […]
AKP, 7 Haziran seçimlerine darbe yaparak Kürt halkına ve demokrasi güçlerine savaş açmıştır. Bunun nedeni, Kürt halkının bilinç ve örgütlenme olarak güçlenmesidir. Türk devleti Kürt sorununda çözüm politikası olmadığı için bu durumu kendisi için tehlikeli olarak görmüş ve Kürt halkına karşı bir savaş açmıştır. Türkiye demokratikleşmediği müddetçe ne zaman Kürtlerin özgürlük ve demokrasi isteği ve mücadelesi gelişirse bu saldırılarla karşılaşılacaktır. Bu açıdan Türk devleti Kürdistan’da halka neden saldırıyor sorusuna bu çerçevede bakmak gerekmektedir. 1990’lı yıllarda Kürt halkına neden saldırıldıysa şimdi de o nedenle saldırılıyor.
1990’lı yıllarda Kürt halkının serhildanları yaygınlaşmıştı. Kürt halkı köylerde, kasabalarda, şehirlerde, metropollerde ayağa kalkmıştı. Özgür ve demokratik yaşam isteğini ortaya koymuştu. Bugünkü özyönetim direnişleri gibi kendi kimliği, dili ve kültürüyle kendi kendini yönetmek istiyordu. Bu durum karşısında ya Kürt sorununun çözümü için adım atılacaktı, ya da Kürt halkının bu taleplerine ve direnişine saldırılacaktı. Bu durum o zamanın Türk siyasi çevreleri ve basınında “ver kurtul ya da vur kurtulî olarak bir ifadeye kavuşmuştu. Kürt sorununda çözüm zihniyeti olmayınca “vur kurtul” politikası devreye kondu. 1990’lı yılların kirli savaşı, cinayetleri, köy yakıp yıkmaları böyle ortaya çıktı. Kürt sorununda çözüm politikası olmayınca bunlar yaşandı.
Şimdi de zaman ve koşullar farklılığı temelinde benzer zihniyetle Kürt halkına karşı saldırılar yürütülmektedir. Kürt halkı 2014 yılında hem Rojava’da, hem Bakurê Kurdîstan’da, hem de Kürdistan’ın tüm parçalarında güç kazanmıştı. Dünya, Kürt Özgürlük Hareketi’nin başarılarından ve güçlenmesinden söz ediyordu. Kürt Halk Önderi İmralı’daki görüşmelerde devlete ve AKP hükümetine çözümü dayatıyordu. Sorun ya çözülecekti ya da 1990’lı yıllarda olduğu gibi bastırılma yoluna gidilecekti. Nitekim çözüm zihniyeti olmadığı için bastırma politikası ve uygulamaları tüm boyutlarıyla devreye sokuldu. Kürt Halk Önderi Dolmabahçe Mutabakatı’yla çözüm seçeneğini gündemleştirdi. Ancak bu seçenek reddedilerek savaş ve baskı seçeneği pratikleştirildi. Şu anda yürütülen savaş ve halka saldırı böyle bir zihniyet ve politikanın sonucu gündeme girmiştir. Nedenleri başka yerde aramak, gerçekleri çarpıtmak ya da muğlaklaştırmak olur.
Kürt halkı ve demokrasi güçleri kendilerine yönelik bir savaş başlatıldığını ve bu savaşın sürdürüleceğini görmelidirler. Önümüzdeki dönem saldırıların artacağı ve buna karşı direnişlerin gelişeceği dönem olacaktır. 1 Kasım Türkiye’nin ikinci 12 Eylül’üdür. İkinci 1990’lı yılları da denilebilir. Ancak günümüzde en iyi ifade edecek tanımlama ikinci 12 Eylül’dür.
Bu faşist ve kültürel soykırımcı sömürgeciliğin en önemli hedefi de Kürt halkı ile Türkiye demokrasi güçlerinin ortaklaşmasını engellemektir. 7 Haziran seçimlerinin yok sayılıp 7 Haziran ruhuna saldırılmasının temel nedeni budur. Çünkü Kürt halkıyla Türkiye halklarının demokratik birliği ve ortak mücadelesi gerçekleşirse Türki devleti Kürtler üzerinde uyguladığı kültürel soykırımcı sömürgeciliği sürdüremez ve demokratikleşmek zorunda kalır. Bu nedenle başlatılan savaşın en temel amaçlarından biri, Türkiye halkıyla Kürt halkının mücadele birliğini engellemektir. Zaten bu nedenle demokrasi güçlerine yönelik ağır saldırılar yapılmıştır. Suruç ve Ankara katliamları, demokrasi güçlerini Kürt halkından, Kürt demokratik güçlerinden ve Özgürlük Hareketi’nden uzak tutma saldırılarıdır. Bu açıdan bu saldırıların arkasında AKP ve MİT vardır diyoruz.
Kürt halkı ve demokrasi güçleri 12 Eylül’den bu yana ilk defa bu kadar güçlenmişler ve ortak mücadele içine girmişlerdir. Bu temelde Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü yakınlaşmıştır. İşte 1 Kasım darbesi bunu engellemek için yapılmıştır. 12 Eylül nasıl ki Türkiye’nin demokrasi güçleri ve Kürt halkının Özgürlük Hareketi’ni ezerek işbirlikçi modernist ajan İslam’ı içine alarak yeni bir cumhuriyet kurmayı hedeflediyse, Türkiye’nin ikinci Kenan Evren’i olan Tayyip Erdoğan da bunu yapıyor. Kenan Evren’in planlayıp yapamadığını şimdi Tayyip Erdoğan tamamlamak istiyor. Tayyip Erdoğan’ın tüm çabası, Evren’in planlayıp da yapamadığını; daha doğrusu Kürt Özgürlük Hareketi’nin direnişiyle boşa çıkardığı programı ve planı pratikleştirmektir.
Böyle bir zihniyet ve programa sahip olan Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti tabii ki Kürt halkının özgürlük taleplerine ve kendi kendini yönetme iradesine tahammül edemeyecektir. Bu nedenle faşist saldırılarını arttırmıştır. 1990’lı yıllarda köyleri yakarak, göçerterek gerillayı ezmek isteyenler, şimdi de şehirleri yakıp yıkarak, göçerterek Kürt halkının özyönetim iradesini ezmek istemektedir. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; boynuz kulağı geçermiş misali Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti 12 Eylül faşizmine de 1990’lı yılların kirli savaşına da nal toplatmaktadır. Zulüm ve baskıda sınır tanımayan bir faşist zihniyetle hareket etmektedir.
Kuşkusuz zihniyet ve politikalar aynıdır. Ancak Türkiye’nin demokrasi güçleri ve Kürtlerin bilinç ve özgürlük düzeyiyle dünya ve bölge koşulları aynı değildir. Türkiye demokrasi güçleri ve Kürt halkının ortak mücadele bilinci, azmi ve örgütlülüğü demokratikleşme ve başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’nin temel sorunlarının çözümünü yakınlaştırmıştır. Şu anda şafak vaktinin yaklaştığı karanlık dönem yaşanmaktadır. Türk devleti ne yaparsa yapsın Kürt Özgürlük Hareketi tasfiye edilemeyecek, Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin iradesi kırılamayacaktır. AKP hükümeti ve Türk devleti yaptıkları zulüm altında kalacaklardır.
Kuşkusuz AKP hükümeti bu akıbete direnişle uğrayacaktır. Bu açıdan Kürt halkı ve demokrasi güçleri nerede bir direniş varsa derhal onun yanında yer alarak saldırılara karşı koymalıdır. Dolayısıyla bugün büyük komutan Mahsum Korkmaz’ın doğduğu şehir olan Farqîn ve Zekiye Alkan’ın kendini meşale yaptığı Sur’da halka yönelik saldırı varsa Kürt halkı ve demokrasi güçleri derhal ayağa kalkarak buralarda halka yapılan saldırılara karşı durmalıdırlar.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.