Halkı sevmek, halkın fırsatçı ve yararcı olduğunu bilmeye engel değildir “13 yılda Türkiye’nin cari işlemler açığı milli gelirinin yüzde 5- 6 bandına yerleşmiş; işsizlik oranı yüzde 10 üzerine yükselmiş, sanayinin milli gelir içindeki payı ise yüzde 20’lerden yüzde 15.5’e gerilemiştir. Bu süreç boyunca Türkiye’nin dış borçları 129 milyar dolardan, 405 milyar dolara yükselmiş, yani tüm […]
Halkı sevmek, halkın fırsatçı ve yararcı olduğunu bilmeye engel değildir
“13 yılda Türkiye’nin cari işlemler açığı milli gelirinin yüzde 5- 6 bandına yerleşmiş; işsizlik oranı yüzde 10 üzerine yükselmiş, sanayinin milli gelir içindeki payı ise yüzde 20’lerden yüzde 15.5’e gerilemiştir. Bu süreç boyunca Türkiye’nin dış borçları 129 milyar dolardan, 405 milyar dolara yükselmiş, yani tüm Cumhuriyet tarihi boyunca biriktirilen dış borç neredeyse dörde katlanmıştır.” (E. Yeldan, Cumhuriyet Gz. 04.10.15).
Durum böyleyse, ki böyle olduğu tartışmasız doğrudur, o halde bu seçim sonuçları nedir?
En geniş çerçevesi ile “kitlesel toplum” oranlar ile ilgilenmez. Oranların bireysel olarak kendisine yönelik hissedilir somutlanması ile ilgilenir.
Ülke ekonomisinin “keseden yemesi”, daha kötüsü “borç yemesi” onu ilgilendirmemektedir. Aslına bakarsanız toplumsal yapıların hepsinde böyledir. Bunu da yadsımamak gerekir.
Bu durum toplumun, Aziz Nesin’in aslında bu anlamda söylemediği ama bu anlamda çok sık ve yanlış kullanılan “aptal” veya “cahil” olduğunu değil sadece oportünist olduğunu gösterir. Halk geniş ve kitlesel olarak fırsatçıdır.
Bunu söylemek halkı aşağılamak falan değildir. Ayrıca toplumcu olmaya da engel değildir. Gerçekçi olmak toplumcu ve devrimci olmanın bir gereğidir.
Sadece bu kadar değil elbette. Halk on yıl, yirmi yıl sonra müreffeh ve eşitlikçi bir toplum yaratma isteği ya da ütopyası ile ilgilenmez. İlgilenmesi için onun dünyası bağlamında bir gerek de yoktur. Halk bugün ve kısa erimli yarın peşindedir. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun bugün ve yarın yaşanabilir olanı sağlamak ve sağlayan ile ilgilidir daha çok. Bu da halkın en geniş çerçevede pragmatist yani yararcı olduğunu gösterir.
Bu değerlendirme de halkı aşağılamak falan değildir. Toplumcu ve devrimci olmaya ise hiç engel değildir.
Özetle;
1. Ekonominin bozulması, özellikle borçlanma ve rantiyeci ve talancı spekülatif kazanç ekonomisi, bireysel hissedişin anlaşılır olmasıyla kitlesel/toplumsal bir krize yol açmıyorsa halk için mesele yok demektir. Çünkü oranlar, oranlar ile ilgilenenleri ve geleceğin yeni alt ve orta sınıf insanlarını ilgilendirmektedir.
2.Türkiye muhalefetinin, Kürt ve Türk Milliyetçileri başta olmak üzere halkı Kürtlük ve Türklük kimliğinde fazla homojen görmüş olmalarının yanılgısını anlamış olmaları gerekmektedir.
Bu ülkede kışkırtılmadıkça kimse etnik kimlik ile uğraşmamaktadır. Ama bu etnik ayrımcılığın da olağan olması gereği anlamına gelmemelidir. Sosyal demokratlar ise henüz “sosyal demokrat” olmamalarının en temel göstergesi olan katılımcılık ve burjuva siyasetinin gereklerinden bihaber durumdadırlar. Dolayısıyla iktidarı oluşturandan esas itibariyle şekilsel farklılıkları öne çıkararak alabilecekleri bir mesafe yok gibidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.