Paris’te IŞİD katliamı gerçekleşti. Tayyip Erdoğan hemen Ankara Katliamı’ndan sonra olduğu gibi kolektif ve kokteyl eylem olarak tanımladı. Aslında bu tür söylemler Türkiye’nin bu katliamdaki rolünün üstünü örtmek içindir. Herkes de biliyor ki IŞİD’in gelişmesi ve dünyayı tehdit eder hale gelmesinden Türkiye birinci dereceden sorumludur. Türkiye’nin Rojava Devrimi düşmanlığı, IŞİD’i beslemesi ve büyütmesiyle sonuçlandı. Kuşkusuz […]
Paris’te IŞİD katliamı gerçekleşti. Tayyip Erdoğan hemen Ankara Katliamı’ndan sonra olduğu gibi kolektif ve kokteyl eylem olarak tanımladı. Aslında bu tür söylemler Türkiye’nin bu katliamdaki rolünün üstünü örtmek içindir. Herkes de biliyor ki IŞİD’in gelişmesi ve dünyayı tehdit eder hale gelmesinden Türkiye birinci dereceden sorumludur. Türkiye’nin Rojava Devrimi düşmanlığı, IŞİD’i beslemesi ve büyütmesiyle sonuçlandı. Kuşkusuz Esad düşmanlığı da rol oynadı ama esas olarak Kürt düşmanlığı nedeniyle IŞİD’i destekledi. IŞİD Türkiye’yi evi gibi kullandı. Avrupa ile ilişkilerini buradan yönlendirdi ve yönetti. Avrupa örgütlemeleri kesinlikle Türkiye üzerinden örgütlendi. Çünkü Türkiye Avrupa ilişkileri, Türkiye’den Avrupa’ya, Avrupa’dan Türkiye’ye kolay geliş gidiş Türkiye’nin kullanılmasını sağladı. Türk devleti de IŞİD’e göz yumduğundan IŞİD Avrupa’da ilişkilerini ve örgütlenmesini güçlendirmiştir. Avrupa ülkeleri bunu çok iyi bilmektedir. Zaten Paris katliamını yapanların çoğunluğu bu ilişkileri Türkiye üzerinden kurmuşlar ya da Türkiye’den geçmişlerdir.
Tayyip Erdoğan bu eylemler kolektif diyerek kendisini sorumluluktan kurtaramaz. IŞİD’i kim destekledi, büyüttüyse bunun hesabını o verecektir. Kim Urfa’yı, Antep’i, Kilis’i IŞİD merkezi haline getirdiyse bunun hesabını vermelidir. Urfa, Antep ve Kilis’te hangi devlet kurumları, istihbarat kurumları IŞİD’le iş tuttular, IŞİD’le hangi konularda anlaştılar bunun hesabı verilmelidir. Urfa ve Antep’te tüm geliş ve gidişleri MİT örgütlemiştir. MİT Avrupa’dan Antep ve Urfa’ya; Urfa ve Antep’ten Avrupa’ya kadar tüm ilişkileri bilmektedir. Yine Suriyeli sığınmacıları Avrupa’ya yönlendiren de kesinlikle MİT’tir.
Şunu da vurgulamak gerekir; iki milyona yakın Suriyelinin Türkiye’ye sığınmacı olarak gelmesini teşvik eden Türkiye olmuştur. Türkiye bu sığınmacılar üzerinden hem Suriye muhalefetini kontrol etmek, hem de onlar üzerinden politika yürütmek istiyordu. Bu nedenle bilinçli ve planlı olarak Suriye’nin boşaltılmasını teşvik etmiştir. Hem onları politik olarak kullanmış, hem de çok ucuz işgücü olarak kullanıp yaşayacağı olası ekonomik krizin önüne geçmiştir. Türkiye’nin Suriyeli mülteciler politikası kesinlikle insani nedenlerle değil, kirli politik ilişki ve çıkarlara dayandırılmıştır. Öyle ki, bu kirli politikasını mültecileri Avrupa’ya yönlendirerek Avrupa üzerinde de şantaj politikasına dönüştürmüştür.
Tüm dünya IŞİD’i kim besledi, büyüttü; amaçları neydi bunu çok iyi görmeli; bunu bilerek IŞİD’e karşı mücadele etmelidir. Yoksa IŞİD’i yaratanlardan IŞİD’e karşı mücadele etmesini umarak IŞİD’e karşı mücadele edenleri zayıflatacak bir politika izlemek, IŞİD’i daha fazla dünyanın başına bela etmek anlamına gelecektir. Bu durumda Türkiye’nin dünyaya yapacağı şantaj daha da pervasız hale gelecektir. Herhalde IŞİD’e karşı en etkili mücadele veren Kürt halkının özgürlük güçlerini zayıflatmayı hedeflemek IŞİD’e karşı mücadele tutumu olmayacaktır. IŞİD’e karşı binlerce şehit veren Kürt güçlerine karşı IŞİD’i yaratan Türkiye ile kirli bir ittifak içine girmek, bu ilişkiyi kuranları da kirletecek ve tüm insanlık karşısında mahkum edecektir.
IŞİD’i büyüten ve bu hale getiren Türkiye’ye karşı NATO ve AB üyesi olması nedeniyle tutum almamak ve Türkiye’nin şantajlarına boyun eğmekle kimse IŞİD’e karşı doğru mücadele yürütemez. Ankara, Amed, Suruç katliamlarından nasıl ki IŞİD Türkiye işbirliği sorumluysa Paris katliamından da IŞİD ve Türkiye sorumludur. Türkiye hem politikalarıyla, hem zihniyetiyle hem de maddi ve manevi desteğiyle IŞİD’i palazlandırmıştır. Türkiye desteği olmasaydı IŞİD kesinlikle bu düzeye gelmezdi. Amed, Suruç, Ankara ve Paris katliamı yapılamazdı. Tüm bu katliamlar AKP-IŞİD zihniyet ve politika ortaklığının sonucudur. Bunu görmeyenler, kafayı kuma gömenlerdir.
Tayyip Erdoğan zaten bunun için IŞİD değil, PKK önceliklidir demiştir. Hem de İmralı’da görüşmelerin sürdüğü dönemde! Bu yaklaşımla PKK ve Kürtlere karşı IŞİD’i kullanmıştır. Bu çok açık ve nettir.
IŞİD’le ilişkili olan, IŞİD’in sırtını sıvazlayan AKP’nin Kürtlere karşı nasıl bir acımasız savaş yürüttüğünü herkes görmektedir. Hem de bunu asayişi sağlama adına yapmaktadır. Herkes de biliyor ki, İmralı’da masayı deviren de, Dolmabahçe mutabakatını reddeden de, Kürt Halk Önderi’ne ağır tecrit uygulayan da bu hükümettir. Halkın özyönetim ilanlarından önce bu politikaya yönelmiş ve Kürt halkına yönelik savaş açmıştır. Ahmet Davutoğlu açıkça biz bu savaş kararını 2014 Ekim’inde aldık demiştir. İşte Kürt halkı bu çözümsüzlük ve savaş politikalarına karşı kendi çözümünü kendi gerçekleştirme kararı almıştır. Sorunu yaratan, Türk devletinin 90 yıllık politikasıdır; AKP’nin sorunu müzakereyle çözme yerine Özgürlük Hareketi’ni ezerek Kürt sorununu ortadan kaldırma politikasıdır. Bu politikaya karşı Kürt halkının her türlü direnişi meşru ve haklıdır.
ürkiye Cumhuriyeti 90 yıldır asayişi sağlama adına Kürt halkına karşı zulüm uygulamaktadır. Dersim soykırımını asayişi sağlama adına yapmıştır. 1925 yılında asayişi sağlama adına Kürt halkına saldırılmış, Şeyh Sait ve arkadaşları asayişi sağlama adına idam edilmiştir. Kürtlere yönelik tüm baskılar asayişi sağlama adına yapılmıştır. 12 Mart askeri darbesi, 12 Eylül faşizmi ve 1990’lı yıllardaki kirli savaş da, tüm baskı ve zulüm de asayişi sağlama adına yapılmıştır. Türk devleti her zaman demokrasi ve özgürlük isteyenleri asayişi bozanlar olarak görmüş ve faşist baskılar yürütmüştür.
Bugün de asayişi sağlama adı altında Kürt halkına her yerde saldırılmaktadır. Asayişi sağlayacağız söylemi ne özyönetim kararları sonrası ne de saldırılara karşı hendekler kazılması sonrası çıkmıştır. Bir yıldan fazladır AKP’li yetkililer her ağızlarını açtıklarında asayişi sağlamaktan söz etmektedirler. Bu kavram altında saldırılarına meşruiyet yaratmaya çalışmaktadırlar. Amaç, Kürt halkının örgütlü gücünü ve demokratik direnişini kırmaktır. Herkes bu gerçekliği görmelidir. AKP’nin algı yaratma ve toplumu aldatma politikası tuzağına düşülmemelidir.
Türkiye’de ne çözüm zihniyeti ne de müzakereyle çözüm anlayışı vardır. Türkiye Özgürlük Hareketi’ne karşı her alanda savaş açmıştır. Kürt halkının özyönetim direnişi bu savaşa karşı sürmektedir. Bu inkar ve imha politikasına karşı savaş hukukuna uymak koşuluyla her yol ve yöntemle direniş meşrudur.
Tüm demokrasi güçlerine düşen görev, Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesini bastırmak isteyen; bunun için topyekün savaş başlatan, her yerde sivilleri katleden Türk devletine karşı Kürt halkının yanında Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt halkının özgürlüğü için direnmektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.