MHP’lileşen AKP’nin faşist saldırılarına karşı Kürt halkının demokratik öz yönetim direnişi kahramanlık çizgisinde devam ediyor. Türkiye’nin tüm imkanlarını kullanarak saldıran AKP’nin insanlık dışı vahşeti Kürt gençlerinin ve kadınlarının özgürlük umutlarını ve iradelerini kıramıyor. Silvan halkının on iki günlük kahramanlık direnişi ve zaferi ardından, şimdi de dokuz gündür Nusaybin halkı aynı kahramanlıkla direniyor. Kürt direnişini kıramayan […]
MHP’lileşen AKP’nin faşist saldırılarına karşı Kürt halkının demokratik öz yönetim direnişi kahramanlık çizgisinde devam ediyor. Türkiye’nin tüm imkanlarını kullanarak saldıran AKP’nin insanlık dışı vahşeti Kürt gençlerinin ve kadınlarının özgürlük umutlarını ve iradelerini kıramıyor. Silvan halkının on iki günlük kahramanlık direnişi ve zaferi ardından, şimdi de dokuz gündür Nusaybin halkı aynı kahramanlıkla direniyor.
Kürt direnişini kıramayan faşist AKP çeteleri adeta kudurmuş gibi her geçen gün daha da saldırganlaşıyor. Tayyip Erdoğan’ın yardım için adeta kendini satan ve dünyaya yalvaran tutumuna paralel, kara yüzlü faşist çete sürüleri de sivil Kürt insanlarını vahşice katletmeye devam ediyor. Dokuz gündür Nusaybin’de katledilen insan sayısının onlara ulaştığı belirtiliyor. Buna rağmen Nusaybin halkının özgürlük direnişini bastıramayan AKP faşistleri, bir yandan katlettikleri insan cesetlerine bile hakaret etme tutumlarını sürdürürken, diğer yandan saldırılarını Lice ve Hani gibi diğer Kürt kasabalarına da yaymaya çalışıyor.
Ancak faşist saldırıların başladığı her yerde Kürt halkı da özgürlük için onur ve zafer direnişini geliştiriyor. Faşist AKP çeteleri ne kadar zulmetseler ve katliam yapsalar da hiçbir yerde Kürt halkının özgürlük direnişini kıramıyor. Çünkü Kürtler için var olmanın ve yaşamanın başka yolu bulunmuyor. Kürtler 1982 Büyük Zindan direnişinden beri şu gerçeği çok iyi öğrendiler: Teslimiyet ihanete, pasifizm yenilgiye, direniş ise zafere götürüyor. Şimdi Mazlumlaşan Kürt halkı Büyük Zindan Direnişinin onur ve zafer yolunda yürüyor ve son ferdine kadar da bu yolda yürüme ve kazanma kararlılığını tüm dünyaya gösteriyor.
Tüm vahşi saldırılarına rağmen Kürt halkının özgürlük için direnme iradesini kıramayan AKP faşizmi, son dönemlerde çareyi özel psikolojik savaşı daha çok tırmandırmakta bulmuş görünüyor. Kürt halkının umudunu ve iradesini kırabilmek için faşist terörü ve katliamları tırmandırırken, Türkiye toplumunu ve uluslararası kamuoyunu aldatabilmek için de yalana dayalı psikolojik savaşı en üst düzeye çıkarıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, “Mehmetçik basın” denen Türk medyası da bu görevi AKP’den çok daha etkili bir biçimde yerine getiriyor.
Örneğin 24 Temmuz’dan bu yana Kürdistan kent ve kasabalarında tam bir terör ve katliam yaşanırken, söz konusu medya bir dönem bu gerçeği hiç görmüyor, bir dönem “Terör saldırısı” diyerek çarpıtıyor, bir dönem de AKP’nin kara yüzlü faşist çetelerinin katlettiği sivil insanları “PKK militanları” diye göstererek katliamların üzerini örtmeye çalışıyor. Faşist AKP çetelerinin Kürdistan’da yaptıkları hiçbir dinde ve inançta yeri olmayan bir vahşet ve ahlaksızlıkken, bu durumu ya “Çatışma” olarak gösteriyor, ya da “PKK yaptı” diyor. Faşizme ve özel savaşa bu denli teslim olmuş bir medya örneği daha dünyada bulunmuyor.
Örneğin HDP Bloğunun temsil ettiği demokrasi hareketine yönelen DAİŞ katliamlarını sanki Türkiye’ye karşı yapılmış gibi göstererek, buradan AKP’nin siyasi rant elde etmesine çalışıyor. Halbuki şimdiye kadar faşist DAİŞ çetelerinin AKP’ye yönelik yapmış olduğu hiçbir saldırı bulunmuyor. Bunun tersi olarak, Türkiye sınırları içerisinde AKP Hükümetinin DAİŞ örgütlenmesine yönelik yaptığı ciddi hiçbir girişim de bulunmuyor. Niye birbirlerini vursunlar ki! Kol kola ve kardeş kardeş ne de güzel Kürtlere karşı saldırı yürütüyorlar! Gerçek böyle olmasına rağmen, söz konusu medya sanki bir AKP-DAİŞ savaşı varmış gibi göstererek Türkiye toplumunu ve dünya kamuoyunu aldatmaya ve böylece AKP’nin siyasal rant elde etmesini sağlamaya çalışıyor.
Haklarını yememek lazım; psikolojik savaşta AKP de, özel savaş basını da uzmanlaşmış bulunuyor. Bu iki güç el birliği ederek gerçekleri saptırmaya ve Türkiye toplumu ile kamuoyunu aldatmaya çalışıyor. Örneğin, Antalya’daki G 20 Zirvesi Tayyip Erdoğan ve AKP için tam bir hezimet oldu. 13 Kasım Paris Katliamına dayanarak zirvenin gündemini değiştirme ve bu temelde PKK’ye ve Kürtlere karşı yürüttüğü savaşa destek alma çabaları tümüyle boşa çıktı.
Zirve sonucunda verilen mesajlar son derece açıktı. Rusya Devlet Başkanı Putin, “Bu zirvede bile DAİŞ’i destekleyen devletler var” diyerek başkalarıyla birlikte TC’yi de gösterirken, ABD Başkanı Obama ise tüm ısrarlara rağmen hep “DAİŞ’e karşı işbirliğinden” söz etti. Dahası Cereblus hattında AKP’nin önerdiği “Güvenlikli Bölge” planını açıkça reddetti. Tüm bunlara rağmen, Tayyip Erdoğan ve psikolojik savaşçı medya ise durmadan “Zirvenin başarısını”, “ABD ile her türlü teröre karşı ittifak yaptıklarını” ve benzerlerini vaaz edip durdu. “ABD ile birlikte Suriye’de kara operasyonu olacak-olmayacak” tartışmasıyla gündemi saptırıp toplumu aldatmak istedi.
Çok açık ki, Kürt karşıtlığı ve düşmanlığında AKP sınır tanımaz bir noktaya gelmiş bulunuyor. Sadece Kuzey Kürdistan halkı üzerinde katliam uygulamakla kalmıyor, aynı zamanda Rojava Kürdistan halkını da her gün tehdit ediyor. Rojava Devrimini boğmak için faşist çeteleri saldırttığı gibi, tüm dünya güçleriyle de bu temelde ittifak yapmaya çalışıyor. Hatta Güney Kürdistan’daki statüyü bile hala içine sindirememiş görünüyor. Fırsat bulursa bu alandaki Kürt kazanımlarını yok etmek için de her türlü saldırıyı yapabileceğini açıkça belirtiyor.
Bugün Kürdistan’ın üç parçası AKP faşizminin doğrudan saldırısı altındadır. Kürtlerin varlığını ve özgürlüğünü bir demokratik statüye kavuşturmalarını AKP engelliyor. Yirmi dört saat Kürtler üzerinde katliam ve terör uyguluyor. Bir de dönüp, “Ey Kürtler, biz size ne yaptık?” diye soruyor. Gerçek böyleyken, Kürdistan’ın her tarafında katliam kol gezerken ve psikolojik özel savaşla bu gerçekler tersyüz edilmeye çalışılırken, bir de kalkıp bazıları “Kürtler niye öz yönetim ilan ediyor?”, “Sokaklara niye hendek kazıp barikat kuruyor?” gibi sözlerle serzenişte bulunuyor. Dahası bunları AKP’nin faşist saldırılarına gerekçe olarak gösteriyor.
Ankara’daki meclis Kürt kelimesini suç sayıp yasaklarken, 1 Kasım sivil faşist darbesiyle Türkiye toplumunun iradesi rehin alınmışken, Kürtler kendi demokratik yönetimlerini geliştirmek için öz yönetim ilan etmeyip de ne yapacaklardı? Her gün onlarca Kürt genci katledilir, yaralanır ve tutuklanırken, Kürtler sokaklara hendek kazıp barikat kurmadan güvenliklerini nasıl sağlayacaklardı? Paris’ten Moskova’ya, Kudüs’ten Kobanê’ye kadar halkların bütün şehir savunmaları hendek ve barikatlarla olmadı mı? Kâfirlerin saldırıları karşısında Hazreti Peygamber Medine’yi hendek kazarak savunmadı mı? AKP faşizmine karşı Kürtlerin hendek savaşı tüm bunların bir devamı olmuyor mu?
Gerçekler bu kadar açıktır ve artık hiç kimsenin ne Kürtleri iradesiz kılması ve ne de kandırması mümkündür. Kürtler özgürlük bilinciyle dolmuş ve özgürlüğün yolunu bulmuştur. Bedeli ne olursa olsun, bu kutsal yolda onurla ve kararlılıkla yürüyorlar ve sonuna kadar da yürüyeceklerdir. Çünkü onur ve şeref, varlık ve özgürlük, başarı ve zafer ancak bu temelde kazanılabilir. Kürt halkının böyle bir bilinçle dolu olduğu açıktır. Var olmayı ve özgür yaşamı ancak direnişle kazanacaklarını çok iyi biliyorlar. Ağır bedelleri de olsa yürüttükleri direnişin Ortadoğu halklarına özgürlük ve demokrasi getirdiğini görüyorlar. Özgür insanlığa katkıyı bu temelde yapıyorlar.
Çok açık ki, Kürtler ne yaptıklarını ve ne için yaptıklarını çok iyi biliyorlar. Sadece kendileri için değil, tüm Ortadoğu halkları ve insanlık için savaşıyorlar. Dolayısıyla halkların ve insanlığın da bu gerçeği görmesini ve kendisiyle birlik olmasını istiyorlar. Özellikle de Türkiye toplumunun AKP’nin faşist katliamlarına karşı seyirci kalmamasını, faşizme karşı ortak demokrasi cephesi oluşturarak birlikte mücadele edilmesini istiyorlar.
Herhalde böyle bir istekte bulunmaya ve bunu beklemeye de hakları vardır. Çünkü Silvan’da, Nusaybin’de, Lice’de, Hani’de ve bütün Kürt şehir ve kasabalarında yürütülen özgürlük direnişi, aynı zamanda Türkiye’nin demokrasi direnişidir. O halde Kürdistan’da yaşananlara seyirci kalınmamalı, Kürt halkının tarihi özgürlük ve demokrasi mücadelesi ile birlik olunmalıdır. AKP faşizmi karşısında susulmamalı, Kürt halkıyla birlikte direnilmelidir. Faşizmi karşı her yerdeki direnişin temel kuralı şudur: Susma, sustukça sıra sana gelecek!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.